JNBS
Üsküdar Üniversitesi

Remove filtering

Years

2022

2021

2020

2019

2018

2017

2016

2015

2014

Categories

Authors

ARTICLES

Original Article

Comparison of Wavelet Families for Mental Task Classification

Turkish Title : Zihinsel Görev Sınıflandırma İçin Dalgacık Dönüşümü Fonksiyonlarının Karşılaştırması

Caglar Uyulan,Turker Tekin Erguzel
JNBS, 2016, 3(2), p:59-64

DOI : 10.5455/JNBS.1454666348

Wavelet theory is a widely used feature extraction method for raw electroencephalogram (EEG) signal processing. The nature of the EEG signal is non-stationary, therefore applying wavelet transform on EEG signals is a valuable process for extraction promising features. On the other hand, determining the proper wavelet family is a challenging step to get the best fitted features for high classification accuracy. In this paper, therefore, we focused on a comparative study of different Discrete Wavelet Transform (DWT) methods to find the most convenient wavelet function of wavelet families for a non-stationary EEG signal analysis to be used to classify mental tasks. For the classification process, four different mental tasks were selected to and we grouped each with another one to set dual tasked sets including all possible combinations. Feature extraction steps are performed using wavelet functions haar, coiflets (order 1), biorthogonal (order 6.8), reverse biorthogonal (order 6.8), daubechies (order 2) and, daubechies (order 4). Later, a specific feature reduction formula is applied to the extracted feature vector. Generated feature vector is then split into train and test data before the classification. Artificial neural network was used for classification of the extracted feature sets. From the result of the repeated analysis for each DWT methods, Coiflets performed relatively better compared to other wavelet families.

Dalgacık dönüşümü, ham EEG (elektroensefalografi) verilerinden öznitelik çıkartma yöntemi olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. EEG sinyalleri doğası gereği durağan değildir, dolayısıyla dalgacık dönüşümü, sınıflandırma performansına katkıda bulunacak özniteliklerin çıkartılması sürecinde oldukça etkili bir yöntemdir. Diğer taraftan, uygun dalgacık fonksiyonunun seçimi de en iyi sınıflandırma performansını elde edebilmek için önem arz etmektedir. Bu sebepten dolayı, bu çalışmada, ayrık dalgacık dönüşümü yöntemlerinin karşılaştırılması üzerinde durarak, zihinsel görevlerin sınıflandırılmasına ilişkin en iyi sınıflandırma performansını gösteren dalgacık fonksiyonunu bulmayı amaçladık. Sınıflandırma süreci için dört farklı zihinsel görev seçildi ve her birinin, diğerleri ile ikili-üçlü kombinasyonları ve tüm durumlara ilişkin karşılaştırılmalı sonuçları elde edildi. Öznitelik çıkartma aşamalarında sırasıyla, haar, coiflets (seviye 1), biortogonal (seviye 6.8), ters biortogonal (seviye 6.8), daubechies (seviye 2) ve daubechies (seviye 4) kullanılmıştır. Sonrasında, elde edilen öznitelik kümesine, öznitelik indirgeme formülü uygulanmış ve elde edilen öznitelik vektörü, eğitim ve test veri kümesi olarak sınıflandırma öncesinde ayrılmıştır. Çıkartılan öznitelik kümeleri, yapay sinir ağı ile sınıflandırılmıştır. Ayrık dalgacık dönüşümü fonksiyonlarından coiflets’in, diğer fonksiyonlara göre daha iyi sonuç verdiği gözlenmiştir


Original Article

Effect of Aerobic and Anaerobic Exercise toward Serotonin in Rat Brain Tissue

Turkish Title : Sıçan Beyin Dokusundaki Serotonine Yönelik Oksijenli Ve Oksijensiz Çalışma Etkisi

Rostika Flora,Theodorus Theodorus,Muhammad Zulkarnain,Rahmad Aswin Juliansyah,Syokumawena Syokumawena
JNBS, 2016, 3(1), p:3-6

DOI : 10.5455/JNBS.1442221850

Physical exercise plays a substantial role in maintaining our heath. In the molecular level, physical exercise induces the release of neurotransmitter, such as serotonin. Lack of serotonin could lead to stress or depression condition. We assumed that physical exercise could increase serotonin level in the brain. Therefore, this study aimed to investigate the effect of anaerobic and aerobic exercise toward serotonin level in male Wistar rat brain tissue. Twenty-eight male Wistar rats were divided into seven groups consist of control; 1x, 3x, 7x of aerobic exercise; and 1x, 3x, 7x of anaerobic exercise which conducted in a week. A rat treadmill was used at speed 35 m/min during 20 min for anaerobic exercise, and it was used at speed 20 m/min during 30 min for aerobic exercise. Serotonin level was measured using ST/5-HT (Serotonin/5-Hydroxytryptamine) ELISA Kit. Significant differences between treatments were tested by ANOVA (α = 5%). In contrast, both of anaerobic and aerobic exercise had lower serotonin level than the control. 

Fiziksel egzersiz sağlığımızı korumamızda hayati bir rol oynar. Moleküler seviyede fiziksel egzersiz serotonin gibi sinir ileticilerinin salgılanmasına neden olur. Serotonin eksikliği stres ya da depresyon durumuna sebep olabilir. Fiziksel egzersizin beyindeki serotonin seviyesini artırdığını varsaydık. Bu nedenle, bu çalışmada erkek Wistar sıçanları beyin dokusundaki serotonine yönelik oksijenli ve oksijensiz çalışma etkisini araştırmayı amaçladık. 28 adet erkek Wistar sıçanı, bir haftada gerçekleştirilen 1x, 3x, 7x’li oksijenli ve oksijensiz çalışma grupları olmak üzere 7 adet kontrol grubuna ayrılmıştır. Sıçan çarkı, oksijensiz çalışma için 20 dakika boyunca 35 m/min hızda kullanılırken oksijenli çalışma için 30 dakika boyunca 20 m/min hızda kullanılmıştır. Serotonin seviyesi ST/5-HT (Serotonin/5- Hidroksitriptamin) ELISA Kit kullanılarak ölçülmüştür. Tedaviler arasında önemli farklılıklar ANOVA (α = 5%) ile test edilmiştir. Varsayımımızın aksine, hem oksijenli ve hem oksijensiz çalışma gruplarının kontrol grubundan daha düşük bir serotonin seviyesine sahip olduğu ortaya çıktı.


Original Article

Effect of Dichlorvos on Histoarchitecture of The Cerebral Blood Vessels in Adult Wistar Rats

Turkish Title : Yetişkin Wıstar Sıçanlarında Serebral Kan Damarlarının Histomimarisi Üzerindeki Diklorvos Etkisi

Idris Tela Abdu,Lawan Hassan Adamu,Musa Habibu Modibbo,Abdullahi Asuku Yusuf
JNBS, 2016, 3(1), p:7-12

DOI : 10.5455/JNBS.1444218339

Cerebral blood vessels are vital in supplying brain in both human and animals. Any anomaly by rupture or interruption of blood flow may lead to fatal consequences. Dichlorvos is a volatile organophosphate that forms the active ingredient of locally formulated insecticide and pesticide known as Otapiapia or Madarar piapia. It is an anti-acetylcholinestrase that binds irreversibly to acetylcholinesterase and leads to its inhibition. The study aims to determine the effects of dichlorvos on the histology of the cerebral vessels in adult wistar rats. Twenty five apparently healthy adult wistar rats were randomly selected and divided into five groups. The first two groups were used as control while the last three groups were exposed to graded doses of dichlorvos in ethanol solution and experimented for twenty eight days. Twenty four hours after the last exposure the animals were sacrificed and the brain tissues were collected for routine histological technique. The relative brain weights of all the animals were determined and one – way ANOVA was conducted to compare the mean of the control with the treated groups. There was no statistically significant difference [F = 0.88, p = 0.49] in the mean brain weights of the controls and the treated groups. The H&E stain of the treated groups showed variable degrees of perivascular oedema, pyknosis and apoptosis. Prolong use of dichlorvos could cause cerebral vascular changes in the histoarchitecture such as perivascular oedema and apoptosis, may not affect the brain weight.

Serebral kan damarları insanların ve hayvanların beyinleri için çok önemlidir. Kan akışının kesilmesi ya da durması nedeniyle oluşan herhangi bir anomali ölümcül sonuçlara sebep olabilir. Diklorvis, Otapiapia ya da Madarar piapia olarak bilinen bölgesel olarak formüle edilmiş sinek ve böcek ilaçlarının aktif maddeleriyle oluşan uçucu bir organofosfattır. Diklorvis, geri dönülemez bir şekilde asetilkolinesteraza bağlanan ve inhibisyonuna sebep olan bir anti- asetilkolinesterazdır. Bu çalışma yetişkin wistar sıçanlarının serebral damar histolojisindeki diklorvos etkilerini saptamayı amaçlar. Sağlıklı görünen 25 adet wistar sıçanı rastgele seçilmiş ve beş gruba ayrılmıştır. İlk iki grup kontrol grubu olarak kullanılırken son üç grup etanol çözeltisinde aşırı dozda diklorvosa maruz bırakılmış ve 28 gün boyunca deney uygulanmıştır. Son dozdan 24 saat sonra hayvanlar öldürülmüş
ve beyin dokuları rutin histolojik teknikler için alınmıştır. Bütün hayvanların nisbi beyin ağırlıkları saptanmış ve tedavi edilen gruplarla kontrol grubunun ortalamasını kıyaslamak için ANOVA uygulanmıştır. Kontrol gruplarıyla tedavi edilen grupların ortalama beyin ağırlıklarında istatiksel olarak önemli bir fark [F = 0.88, p = 0.49] saptanmamıştır. Tedavi edilen grupların H&E kimyasal maddeleri(kalıntıları) perivasküler ödem, piknoz ve apoptozun farklı derecelerini göstermiştir. Diklorvosun aşırı kullanımı perivasküler ödem ve apoptoz gibi histomimaride serebral vasküler değişikliklere sebep olabilir fakat beyin ağırlığını etkilemeyebilir.


Original Article

A NeuroAnatomoPhysiological approach to the "Formation & Expression" of Personality & Psychopatology:

Turkish Title : Kişilik Ve Psikopatolojinin “Formasyonu & Ekspresyonu”Na Nöroanatomofizyolojik Bir Yaklaşım

Levon Antikacioglu
JNBS, 2016, 3(1), p:25-28

DOI : 10.5455/JNBS.1456158664

Despite the advancements in neurosciences, there are still, only a few Personality Theories, making use of neuropsychology. In the present paper, we tried to propose a NeuroAnatomoPhysiological approach to the “Formation and Expression” of Personality and Pschopatology and discussed the possibility of formation of a new study area.

Bu makalede, nörobilimdeki tüm gelişmelere karşın, nöropsikoloji temelli Şahsiyet Teorileri’nin henüz çok az olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu durumu dikkate alan yazarlar, yeni bir NöroAnatomoFizyolojik temelli “Şahsiyetin ve Psikopatoloinin oluşumu ve ekspresyonu” ile ilgili bir yaklaşım önermişlerdir. Ayrıca yeni bir çalışma alanının oluşabilme ihtimalini tartışmışlardır.


Original Article

Electrophysiological measures of auditory brainstem responses to Hindi Speech stimulus in Indian adults

Turkish Title : Hintli yetişkinlerlerdeki Hindu konuşma uyaranına karşı işitsel beyinsapı elektrofizyolojik ölçümünün yanıtları

Mohammad Shamim Ansari,Rangasayee Raghunathrao
JNBS, 2015, 2(3), p:91-96

DOI : 10.5455/JNBS.1437462757

Speech evoked auditory brainstem responses (spABR) assesses brainstem ability to encode speech. However, speech representations at brainstem are affected by acoustic properties of speech, language background and experiences. Hindi has considerable acoustic differences that may evoke dissimilar ABR pattern. Therefore, our objective was to investigate the spABR to Hindi stimulus in normal hearing adults. The 5 formants Hindi stop |da| of 40ms was synthesized to elicit ABRs from 50 normal hearing adults with mean age of 22.7 (SD=2.3) years in the age range 18-25 years. The sub-cortical response latency & amplitude to consonant and vowel portion of the stimulus were recorded. Results: The spABR elicited distinctive peaks for stimulus component. The consonant portion evoked peak V and vowel portion elicited the frequency following response (FFR). The mean, median, standard deviation, minimum, maximum and 95% confidence interval of peak latency & amplitude were measured. ANOVA was studied at 5% significance levels between the current spABR and western data. Conclusions: The obtained brainstem response timing and amplitude values of transient and sustained portion of stimulus are in line with the western reports. However, considering the acoustic differences in Indian languages, culturally & linguistically sensitive stimulus should possibly be developed and norms be established.

şitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtları (spABR) konuşmayı kodlamak için beyin sapı becerilerini belirler. Ancak, beyin sapındaki konuşma simgeleri konuşmanın, dil geçmişinin ve deneyimlerinin akustik özelliklerinden etkilenir. Hindu dili, farklı işitsel beyin sapı yanıtlarını ortaya çıkarabilen hatırı sayılır derecede akustik farklılıklar içerir. Bu yüzden, amacımız normal duyabilen yetişkinlerdeki Hindu uyaranına karşı işitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtlarını (spABR) araştırmaktı. 18-25 yaş aralığındaki 22.7 yaş ortalamasındaki(SD=2.3) normal duyabilen 50 yetişkinin işitsel beyin sapını ortaya çıkarmak için 5 tane Hindu biçimlendirici durağı olan |da| sentezlendi. Gecikme süresi ve çokluğunun uyaranların ünsüz ve ünlü kısımlarına karşı korteks altı cevabı kaydedildi. Sonuçlar: İşitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtları (spABR) uyaran bileşenleri için farklı hece ortaları ortaya çıkardı. Ünsüz kısmı V hece ortasını ve ünlü kısmı da sıklığı izleyen yanıt(FFR) ortaya çıkardı. Hece ortası gecikme süresi ve çokluğunun ortalama, ortanca, standart sapma, minimum, maksimum ve %95 güven aralığı ölçüldü. Şuanki spABR ve batı dataları arasındaki %5lik önem seviyesinde ANOVA incelendi. Sonuçlar: Uyaranların uzun ve kısa süreli kısımlarının edinilen beyin sapı zamanlama ve çokluk değerleri batı datalarıyla aynı doğrultudadır. Ancak, Hint dillerindeki akustik farklılıklar göz önünde bulundurularak kültürel ve dilbilimsel olarak hassas uyaranlar imkanlar dahilinde geliştirilmeli ve normalar oluşturulmalıdır


Original Article

Neuro-Toxicological impacts of Datura Metel Linn. (Family: Solanaceae) leaves extract in mice

Turkish Title : Familyası patlıcangiller olan Boru Çiçeği(Datura Metel Lınn.)’ nin ekstresi farelerde Nöro-Toksik etkiler bırakır

Adeniyi A. Tijani,Ugbabe G. Eyineyi,Jemilat A. Ibrahim,Samuel E. Okhale
JNBS, 2015, 2(3), p:97-101

DOI : 10.5455/JNBS.1443629662

Datura metel leaves and seeds are widely used in ethno-therapeutic management of Rheumatic pain, asthma and insomnia. Its use has been associated with adverse alteration in behavior which has triggered interest in its safety on the central nervous system. This study was therefore designed to evaluate acute neuro-toxicological effects of aqueous –methanol extracts of Datura metel in mice. Oral Acute toxicity studies of the leaf extract was carried out in mice. The effects of the extract (25-100 mg/kg body weight orally) on total locomotive activity, motor coordination and spatial memory in Y-maze were evaluated in mice. The effect of Datura metel extract (25-100 mg/kg) in the presence of either atropine (0.3 mg/kg b.w.) or naloxone (0.5 mg/kg b.w., i.p.) on total locomotive activity in an open field apparatus was carried out with the view of predicting its mechanism of action. The oral median lethal dose (LD50) was greater than 2000 mg/kg b.w. The extract produced significant decrease (p<0.05) in total locomotive activity of the treated mice in the open field apparatus. The extract significantly (p<0.05) shortened the time spent on the rota-rod by mice treated with the extract and reduced spontaneous alternation behavior. Datural metel leaves extract produced in mice neuro-toxicological effects characterized by sedation and hypokinesia, motor coordination impairment and disruption of short term memory.

Boru çiçeği yaprak ve tohumları romatizma ağrısı, astım ve uykusuzluğun etno-terapötik uygulamasında yaygın biçimde kullanılmaktadır. Kullanımı, davranışlardaki olumsuz değişimlerle alakalı olması ve merkezi sinir sistemi üzerindeki güvenirliliği bu çalışmayı tetikledi. Bu çalışma Boru Çiçeğinin sulu metanol ekstresinin farelerdeki akut nöro-toksik etkilerini değerlendirmek için tasarlandı. Yaprak ekstresinin oral akut toksisite çalışması fareler üzerinde gerçekleştirildi. Ekstrenin Y-labirentteki toplam lokomotif aktivite, motor koordinasyon ve uzamsal hafıza üzerindeki etkileri (ağız yoluyla 25mg-100 kg vücut ağırlığı) farelerde değerlendirildi. Boru Çiçeği ekstresinin (25-100 mg/kg) açık alan aparatındaki toplam lokomotif aktivite üzerindeki etkisi nalokson (0.5 mg/kg b.w., i.p.) ya da atropine (0.3 mg/kg vücut ağırlığı)’ varlığında gerçekleştirilip hareket mekanizmasının tahmini maksadıyla gözlemlendi. Oral medyan letal dozu (LD50) 2000 mg/kg vücut ağırlığından daha fazlaydı. Ekstre, açık alan aparatında muamele edilen farelerin toplam lokomotif aktivitesinde önemli bir azalış (p<0.05) meydana getirdi. Bu ekstre, işleme alınan farelerin rota-rod üzerinde harcadıkları zamanı önemli derecede (p<0.05) kısalttı ve eşzamanlı değişim gösteren davranışları da azalttı. Boru Çiçeği yaprak ekstresi, farelerde sakinlik, uyuşukluk, motor koordinasyon bozukluğu ve kısa süreli hafıza bozulmasıyla nitelenen nöro-toksik etkiler meydana getirmiştir.


Original Article

Classification of schizophrenia patients by using genomic data: A data mining approach

Turkish Title : Şizofreni hastalarının genomik veri kullanarak klasifiye edilmesi: Veri madenciği yaklaşım

Kaan Yilancioglu,Muhsin Konuk
JNBS, 2015, 2(3), p:102-104

DOI : 10.5455/JNBS.1446109872

Genomic information obtained from robust analysis methods such as microarray and next generation sequencing reveals underlying disease mediating factors and potential diagnostic biomarkers. Data mining methods have been widely chosen for classification and regression studies of health sciences as well as other disciplines since the beginning. In the present study, public Gene Expression Omnibus (GEO) genome wide expression dataset (ID: GSE12679) consisting of mRNA transcripts of post-mortem brain tissues in schizophrenic and normal patients were analyzed by using Multilayer Perceptron Neural Network (MLP NN) algorithm. A set of most differentially expressed genetic features (p<0.001) were used for creating the classifier which can predict disease states in test set with ~82% accuracy. Differentially expressed genes used as classifying biomarkers gain utmost importance for revealing hidden underlying genetic factors associated with important psychiatric diseases. We could also suggest that such data mining tools might be applicable for developing genome-based diagnostic tools.

Yeni nesil sekanslama ve mikrodizilim/çip analizlerinden elde edilen genomik veriler, çeşitli hastalıkların altında yatan moleküler sebepleri açığa çıkarmakta ve potansiyel tanı biyomarkörlerinin tanımlanmasını olanaklı kılmaktadır. Ortaya çıktığından buyana klasifikasyon ve regresyon analizlerini temel alan veri madenciliği metotları çeşitli çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, NCBI GEO veri bankasından elde edilen, post-mortem beyin dokularından elde edilmiş beyin dokularının mRNA transcript analiz verileri MLP nöral ağ algoritması kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada, dokular arasında ki transkripsiyon düzeyleri farkları analiz edilmiştir. Transkripsiyon düzeyleri farkı kullanılarak oluşturulan klasifikatör, şizofrenik ve normal hasta gruplarını %82 kesinlikle tahmin etmiştir. Psikiyatrik hastalıkların altında yatan etmenlerin aydınlatılmasında genetik biyomarkörlerin rolü günden güne önem kazanmaktadır. Ayrıca bu çalışmada kullanılan yöntemlere benzer yöntemlerin, genom temelli tanı yöntemlerinin bulunmasında katkı sağlayacağı düşünülmektedir.


Original Article

When is the appropriate time for families to be involved in addiction treatment; From the beginning? A retrospective evaluation of inpatients in a private hospital

Turkish Title : Bağımlılık tedavisine ailenin ne zaman dahil edilmesi uygundur: Başlangıçtan itibaren mi? özel bir hastanede yatarak tedavi gören hastaların geriye dönük değerlendirilmesi

Onat Yılmaz,Serdar Nurmedov,Cemal Onur Noyan,Asli Enez Darcın,Nesrin Dilbaz,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(3), p:105-109

DOI : 10.5455/JNBS.1443118118

Aim of the study is to investigate the referral type of dependent patients and its effect on treatment outcomes. This retrospectively designed study was conducted at a private hospital. The sample included 323 patients, and all patients’ records were evaluated according to their referral type, sociodemographic features, criminal history, relapse rates and accompanying axis II disorders. Patients were reassessed six months after their discharge by semi-structured face-to-face or phone interviews with the patient or a family member. There were significant differences in some of sociodemographic characteristics, presence of criminal records, substance use patterns and relapse rates between voluntary inpatients and coerced inpatients. These results indicate a benefit in family participation at the very early stages of dependency treatment. Prospective studies are needed to evaluate whether family participation at the beginning of dependency treatment contributes to prognosis and patient’s motivation.

Bu çalışmanın amacı bağımlılık tedavisi amacıyla hastaneye başvuran hastalarda, başvuru şeklinin ve bu şeklin tedavi sonuçlarına olan etkisinin araştırılmasıdır. Özel bir hastanede retrospektif olarak gerçekleştirilen bu çalışmaya, verilerine ulaşılabilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 323 hasta dahil edilmiştir. Hastaların başvuru şekli, sosyodemografik özellikleri, kriminal kaydı, relaps oranları ve eşlik eden eksen II psikiyatrik tanılar arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Taburcu edildikten altı ay sonra, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile hastaların kendisi ya da bir aile üyesi ile yüz yüze ya da telefonla görüşme sağlanmıştır. Kendi isteği ile hastaneye başvuran hastalar ile bir başkası tarafından yönlendirilen hastalar arasında, sosyodemografik özellikler, criminal kayıt varlığı, uyuşturucu madde kullanım paternleri ve relaps oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, bağımlılık tedavisinin daha erken basamaklarında ailenin de tedaviye katılımının yararlı olduğuna işaret etmektedir. Bağımlılık tedavisinin başlangıcında, ailenin tedaviye katılımının prognoza ve hastanın tedavi motivasyonuna hangi ölçüde katkı sağladığına dair ilerleyen dönemde gerçekleştirilecek çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.


Original Article

Diagnosis of attention deficit and hyperactivity disorder among patients with substance use disorder and association with sociodemographic and clinical characteristics: A retrospective study

Turkish Title : Madde kullanım bozukluğu olan hastalarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı ve sosyodemografik ve klinik özelliklerle ilişkisi: Retrospektif bir çalışma

Serdar Nurmedov,Onur C Noyan,Aslı E Darçın,Onat Yılmaz,Nesrin Dilbaz
JNBS, 2015, 2(2), p:50-55

DOI : 10.5455/JNBS.1434854695

Objective: Substance use disorders (SUD) are chronic, relapsing disorders in which compulsive behaviors persist despite severe negative consequences. SUD is frequent among patients with ADHD and ADHD is frequent among patients with SUD. The aim of this study was to investigate the prevalence of ADHD among patients with substance abuse/dependence according to DSM-IV TR retrospectively, and to demonstrate whether the diagnosis of ADHD is associated with sociodemographic and clinical characteristics of these patients. Method:We analyzed the medical records of 485 patients. All participants were diagnosed as having alcohol or substance abuse/dependence.Socio-demographic and data regarding clinical characteristics were derived from patient records. Results: Of the included 395 participants, 37 (9.4%) were female and 358 (90.6%) were male. The mean age was 31.53±10.44 years. Comorbid ADHD was diagnosed among 82 (20.8%) of all participants. The mean age in ADHD group was significantly lower than that of the group without ADHD (27.10± [7.87] versus 32.69± [10.73], p<0.05).Also, rate of remission was significantly lower in the group without ADHD (%48.8 vs. %33.2, p<0.05). Cannabis and derivatives abuse/dependence were found to be higher in the group with ADHD, whereas alcohol or multidrug abuse/dependence were higher in the group without ADHD comorbidity (p<0.05). Conclusion: In conclusion, we found that in the majority of the participants with ADHD had their diagnosis after the substance use problems had developed. This finding suggests that ADHD can be underdiagnosed in adults and we should be aware of this diagnosis.

Amaç: Madde Kullanım Bozukluğu (MKB), olumsuz sonuçlarına karşın kompulsif madde kullanımının devam ettiği yineleyen, kronik bir hastalıktır. MKB, DEHB’si olan bireylerde, DEHB de MKB’si olan bireylerde daha sıktır. Bu araştırma, DSM-IV TR’ye göre madde bağımlılığı/kötüye kullanımı olan bireylerde DEHB sıklığının ve sosyodemografik ve klinik özellikleri ile ilişkisinin araştırmayı amaçlamıştır. Yöntem: Bu araştırmada 485 hastanın tıbbi kayıtları incelenmiştir. Hastaların hepsi alkol veya madde kötüye kullanımı/bağımlılığı tanısını almıştır. Sosyo-demografik ve klinik özellikleri ile ilgili veriler tıbbi kayıtlardan elde edilmiştir. Bulgular: Araştırmaya dâhil edilen 395 hastanın 37 (%9.4)’si kadın, 358 (%90.6)’sı erkek olduğu ve ortalama yaşlarının 31.53 ±10.44 olduğu tespit edilmiştir. DEHB komorbiditesi 82 (%20.8) hastada tespit edilmiştir. DEHB komorbiditesi olan grupta ortalama yaş DEHB komorbiditesi olmayanlara göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir (27.10± [7.87] ile 32.69± [10.73], p<0.05). DEHB’si olmayan grupta remisyon oranı daha düşük bulunmuştur (%48,8 ile %33,2, p<0.05). Esrar ve türevleri DEHB’si olan grupta daha fazla kullanılıyor iken, alkol ve çoğul madde kullanımı DEHB’si olmayan grupta daha sık olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç: DEHB’si olan hastaların büyük bir kısmının tanısı madde kullanımına başlandıktan sonra konduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular, erişkinlerde DEHB tanısının yeterince bilinmediği ve bu konuda daha dikkatli olmamız gerektiğini akla getirmektedir.


Original Article

The comparison between personality characteristics and family relations of the subjects with neurotic level of personality organization with control group

Turkish Title : Nevrotik organizasyonlu bireylerin kişilik özelliklerinin ve aile ilişkilerinin kontrol grubuna göre kıyaslanması

Deniz Karayün,Tonguç Demir Berkol,Habib Erensoy,Ebru Kırlı,Serkan Islam,Doğan Şahin
JNBS, 2015, 2(2), p:56-63

DOI : 10.5455/JNBS.1437481824

Studies to explain neurotic personality organization is no more. Studies emphasize the early family relationships are important in formation of this structure. Our study aims to assess personality traits and family relations of individuals with neurotic personality organization. 31 patients assessed in neurotic personality organization according to SCID-I and SCID-II followed by social psychiatry unit (Structured Clinical Interview for DSM Disorders), 31 control groups not taking diagnostic in the same tests were included in study. Socio-demographic data form was filled by interviewer, Beck Depression Inventory, MMPI (Minnesota Multiphasic Personality Inventory), State-Trait Anxiety Inventory, Family Assessment Scale, Sheehan Disability Scale by the participants. Control group was created from, of volunteers, subjects not taking any psychiatric diagnosis. Compared to neurotic patient group with control group; Shehan Disability Scale for Beck Depression Inventory scores; Family Assessment Scale for social life and family environment, business subscale and household responsibilities, for State-Trait Anxiety Inventory; hypochondria, depression, hysteria, and social introversion subscales for problem solving and behavior control subscale scores between groups and Minnesota Multiphasic Personality Inventory. Neurotic group was taking significantly diagnosis compared to control group for depressive disorder, anxiety disorders and avoidant personality disorder. Considered that avoidant personality structuring of neurotic individuals are at the forefront, the secondary anxiety and depressive symptoms progress. Said all these processes impair domestic problem-solving, behavior control skills of these individuals. Supports this process that the average score of neurotic patients are higher than control group for hypochondria, depression, hysteria, and social introversion subscales as results of MMPI.

Çalışmamız nevrotik kişilik organizasyonu olan bireylerin kişilik özellikleri ve aile ilişkilerini değerlendirmeyi hedeflemektedir. Çalışmaya, sosyal psikyatri biriminden takipli SCID-I (Structured clinical interview for DSM disorders) ve SCID-II’ ye göre nevrotik kişilik örgütlenmesi içinde değerlendirilen 31 hasta ve 31 kontrol gurubu alındı. Kontrol grubu rastlantısal bir şekilde, gönüllüler arasından, psikiyatrik açıdan herhangi bir tanı almayan deneklerden oluşturuldu. Sosyodemografik Veri Formu görüşmeci tarafından, Beck Depresyon Ölçeği, MMPI (Minnesota Multiphasic Personality Inventory), Durumluk-Sürekli kaygı Envanteri, Aile Değerlendirme Ölçeği, Sheehan Yeti Yitimi Ölçeği çalışmaya katılanlar tarafından dolduruldu. Nevrotik hasta gurubunun kontrol gurubuna göre; Beck Depresyon Ölçeği puanları açısından, Shehan Yeti Yitimi Ölçeğinin; sosyal yaşam ve aile ortamı, iş alt ölçeği ve evdeki sorumluluklar açısından, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri açısından, Aile Değerlendirme Ölçeğinin; gruplar arasında problem çözme ve davranış kontrolü alt ölçekleri ve Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri açısından; hipokondri, depresyon, histeri ve sosyal içe dönüklük alt ölçekleri anlamı bulundu. Çalışmada nevrotik grup en çok depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve kaçıngan kişilik bozukluğu açısından kontrol grubuna göre anlamlı tanı alıyordu. Nevrotik bireylerin kaçıngan kişilik yapılanmalarının daha ön planda olduğu, buna sekonder anksiyete ve depresif semptomlarının geliştiği ve bu nedenle bu bireylerin aile içi problem çözme ve davranış kontrolü yetilerinin bozduğu söylenebilir. Yine MMPI sonuçları olarak hipokondri, depresyon, histeri ve sosyal içe dönüklük alt ölçekleri açısından nevrotik hasta grubunun ortalama puanları kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek olması bu süreci desteklemektedir.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.