JNBS
Üsküdar Üniversitesi

Remove filtering

Years

2022

2021

2020

2019

2018

2017

2016

2015

2014

Categories

Authors

ARTICLES

Original Article

The evaluation of caregiver burden of elderly psychiatric patients

Turkish Title : Yaşlı psikiyatrik hastalara bakım verenlerin yükünün değerlendirilmesi

Murat Eren Özen,Mehmet Bertan Yılmaz
JNBS, 2019, 6(1), p:21-27

DOI : 10.5455/JNBS.1548016538

The number of studies evaluating caregivers in the elderly psychiatric population is insufficient. This study aims to determine the caregiver burden and related factors in elderly psychiatric patients’  caregivers.  This is a descriptive cross-sectional study.  The study was carried out on caregivers who applied to Private Adana Hospital psychiatry clinic. The study included 230 caregivers of psychiatric elderly patients (≥60  years).  Demographics questionnaire form (for  the elderly and caregivers) and the Zarit  Burden  Interview  were used to collect data.  Independent t-test, analysis of variance  (ANOVA)  and  Scheffe  post-hoc test were used for statistical analysis. Caregivers’ burden had a meaningful association with the type of psychiatric disorder in elder patients (p=0.005). Post-hoc test showed caregivers’ burden was higher in caring for schizophrenic patients and then obsessive-compulsive, bipolar disorder,  depression,  and anxiety disorders,  respectively.  The results denoted that caregiving hours per week  (p=0.003) and additional psychiatric patients number in the family (p=0.004) had an association with caregiving burden. Results showed that greater caregiving hours/week was associated with a higher caregiving burden. It is seen that caregiving hours, type of the patient’s mental illness and presence of an additional psychiatric patient in a family increases the burden of the caregiver. Caregivers’ high care burden can overshadow the quality of care the psychiatric elderly patients and expose the caregivers’ psychological health to danger.

Yaşlı psikiyatrik popülasyondaki bakıcıları değerlendiren çalışmaların sayısı yetersizdir. Bu çalışma yaşlı psikiyatri hastalarının bakım verenlerinde bakıcı yükünü ve ilişkili faktörleri belirlemeyi amaçlamaktadır. Tanımlayıcı kesitsel bir çalışmadır. Çalışma, Özel Adana Hastanesi psikiyatri polkliniğine ayaktan başvuran psikiyatrik yaşlı hastalara (≥60yaş) bakım veren 230 kişi üzerinde yapıldı.  Demografik  anket  formu  (yaşlılar  ve  bakım  verenler  için)  ve  Zarit  Bakım  Yükü  Ölçeği  verileri  toplamak  için  kullanıldı. İstatistiksel  analiz  için  bağımsız  t-testi,  varyans  Analizi  (ANOVA)  ve  Scheffe  post-hoc  testleri  kullanıldı.  Bakım  verenlerin  yükü, yaşlı hastalarda psikiyatrik bozukluk tipi ile anlamlı bir ilişki göstermiştir (p=0.005). Post-hoc testi bakıcıların yükünün şizofreni hastalarına bakım yapmada sırasıyla obsesif-kompulsif, bipolar bozukluk, depresyon ve anksiyete bozukluklarından daha yüksek olduğunu göstermiştir. Sonuçlar, saatte/haftada saat verilen bakımın (p=0.003) ve ailedeki ek psikiyatrik hasta sayısının (p=0.004) bakım yükü ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Bakım saatlerinin, hastanın ruhsal hastalık türü ve ailede ek bir psikiyatri hastasının varlığının bakıcının yükünü arttırdığı görülmektedir. Bakım verenlerin yüksek bakım yükü, psikiyatrik yaşlı hastaların bakım kalitesini düşürebilir ve bakıcıların psikolojik sağlığını tehlikeye maruz bırakabilir. Bu nedenle, yükü azaltmak ve hastaların aileleri gibi gayri resmi bakıcılar tarafından uzun vadeli bakım kalitesini artırmak için toplum odaklı müdahalelerin gerekli olduğu görülmektedir.


Original Article

Can comorbid bipolar disorder be associated with atypical depression in patients with social anxiety disorder ?

Turkish Title : Sosyal anksiyete bozukluğu hastalarında bipolar bozukluk ektanısı atipik depresyon ile ilişkili olabilir mi?

Ava Şirin Tav,Tonguç Demir Berkol,Yusuf Ezel Yıldırım,Hanife Yılmaz,Zengibar Özarslan,Habib Erensoy
JNBS, 2019, 6(1), p:28-32

DOI : 10.5455/JNBS.1540228690

Social anxiety disorder (SAD) is one of the most common psychiatric disorders and frequently co-exists with other psychiatric conditions, primarily with mood disorders. MD is the most common psychiatric comorbidity in patients with SAD, and the association of anxiety disorders and bipolar disorder with atypical depression, which is included in diagnostic guidelines for MD as a subgroup, has been well established. The present study aims to determine if SAD patients with comorbid atypical depression or bipolar disorder show differences in terms of symptomatology and disease course compared to SAD patients without bipolar disorder. We hypothesize that social phobia patients may have subgroups within themselves and the processes of these subgroups may be different from those of known SAD patients. In this study a retrospective chart review was performed for patients who had applied to the Psychiatry Outpatient Unit, Kartal Research and Training Hospital, during a 7-month period in 2018. The study had a retrospective design. A total of 82 patients diagnosed with Social Anxiety Disorder based on a SCID-I interview for DSM-IV were included in the study. Of the 82 SAD patients, 16 patients (19.5%) had also co-existing BPD. All SAD patients with comorbid BPD had at least one major depressive episode history, while 15 (93.7%) SAD patients with comorbid BPD exhibited atypical features in at least one episode. Thus, we identified an association between SAD/BPD and atypical depression and discussed the importance of this co-occurrence in terms of clinical evaluation.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu (SAB) en yaygın görülen psikiyatrik rahatsızlıklardan biri olup başta duygudurum bozuklukları olmak üzere diğer psikiyatrik hastalıklarla ile sıklıkla birlikte görülmektedir. SAB olan kişilerde Major Depresyon (MD) görülme sıklığının yüksek olması her iki hastalığa bağlı antidepresan kullanımına yaygınlığına sebep olmaktadır. SAB’na en sık eşlik eden psikiyatrik rahatsızlık  olan  MD  tanı  kılavuzlarında  bir  alt  grubu  olarak  belirlenen  Atipik  Depresyonun  daha  önceki  çalışmalarda  Anksiyete Bozuklukları ve Bipolar Bozukluk (BPB) ile olan ilişkisi ortaya konulmuştur. Atipik Depresyonun SAB ile de komorbid olarak daha sık görüldüğünü belirten yayınlar olmakla birlikte bu birlikteliğin Atipik Depresyonun tanı kriterlerinden olan “başkaları tarafından kabul  görmemeye  duyarlılık”ın  SAB’ndaki  psikopatolojinin  temelinde  de  yer  almasının  rol  oynadığı  düşünülmektedir.  SAB’na komorbid olarak BPB sıklığındaki yükseklik hastalık seyri ve tedavi düzenlenmesi açısından daha dikkatli olmayı gerektirmektedir. Bu çalışmaya alınan kişiler; Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’ne 2018 yılı içinde, 7 ay boyunca ayaktan takip edilen poliklinik hastaları arasından dosya taraması şeklinde alınmıştır. Çalışmamız retrospektif olarak yapılmıştır. Çalışmaya alınan  kişilere,  klinik  görüşme  (SCID-I)  ile  DSM-IV’e  göre  Sosyal  Anksiyete  Bozukluğu  tanısı  almış  82  kişi  dâhil  edilmiştir. Çalışmamızda  SAB  ile  BPB  birlikteliği  araştırılmış  olup,  depresif  epizodların  BPB  eşlik  eden  hastalarda  daha  fazla  olmak  üzere çoğunlukla Atipik özellik taşıdığı saptanmıştır. SAB-BPB ve Atipik Depresyon ilişkisi ortaya konulmuş olup bu birlikteliğin sebepleri klinik değerlendirmedeki önemi tartışılmıştır.


Original Article

Executive functions in mood disorders

Turkish Title : Duygudurum bozukluklarında yürütücü işlevler

Eylem Özten
JNBS, 2019, 6(1), p:33-38

DOI : 10.5455/JNBS.1540400253

There are few studies comparing neurocognitive changes in mood disorders. In dysthymic disorder the severity of the disease is lower as compared to the major depressive disorder however, there are differences in cognitive processes due to the long duration of the disease. In this study, the effects of major depressive and dysthymic disorders on attention, memory, learning, and executive functions were compared. Forty-two patients with major depressive disorder and 42 patients with dysthymic disorder were included in the study. Two groups were taken in terms of age, gender and education level by group mapping. In the study Wisconsin CardSorting Test, Wechsler Memory Scale Improved Form, Number Sequence Learning Test, Marking Test, Line Direction Test, LondonTower Tests were conducted. The findings show that there are differences in major depressive disorder and dysthymic disorder group in terms of cognitive functions. The findings suggest that the duration of the disease has an impact on cognitive functions. Further studies are needed to investigate cognitive functions in disorders such as dysthymia with a chronic course.

Duygudurum bozukluklarında nörobilişsel değişiklikleri karşılaştıran az sayıda çalışma vardır. Distimik bozukluğun, majör depresifbozukluğa oranla hastalık şiddetinin az olması yanı sıra hastalık süresinin uzun olması nedeni ile bilişsel süreçlerde farklılıklar izlenebilmektedir. Bu çalışmada, majör depresif ve distimik bozukluğun dikkat, bellek, öğrenme, yürütücü işlevlere etkileri karşılaştırılmıştır. majör depresif bozukluk tanısı alan 42 hasta ve distimik bozukluk tanısı alan 42 hasta çalışma kapsamına alınmıştır. İki grup yaş, cinsiyet, eğitim seviyesi açısından grup eşleme yöntemi ile alınmıştır. Çalışmada Wisconsin Kart EşlemeTesti, Wechsler Bellek Ölçeği geliştirilmiş Formu, Sayı Dizisi Öğrenme Testi, İşaretleme Testi, Çizgi Yönünü Belirleme Testi,Londra Kulesi testleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular bilişsel işlevler açısından majör depresif bozukluk ile distimik bozuklukgrubunda farklıklar olduğu yönündedir. Bulgular bilişsel işlevler üzerinde hastalığın süresinin etkisi olduğunu düşündürmektedir.Bu nedenle kronik seyir gösteren distimi gibi bozukluklarda bilişsel işlevlerin incelendiği daha çok çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.


Original Article

Sexual problems in women wıth major depression or anxiety disorder

Turkish Title : Majör depresyon veya anksiyete bozukluğu tanılı hadın hastalarda seksüel problemler

Tonguç Demir Berkol,Yusuf Ezel Yıldırım,Ava Şirin Tav,Hanife Yılmaz Çengel,İlker Özyıldırım
JNBS, 2019, 6(1), p:39-43

DOI : 10.5455/JNBS.1542900471

Although Sexual Dysfunction (SD) is included in classification systems as a diagnostic of its own, it may both be associated with other medical conditions and often accompany other psychiatric disorders. SD is more common in females than males and the decrease in sexual desire is the most common sexual problem in females. Major comorbid psychiatric disorders are major depression (MD) and anxiety disorders (AD). A total of 68 female patients admitted to the psychiatry clinic were included in the study. Of these, 24 were with MD and 44 patients with AD (7 OCD, 16 PD, 20 GAD, 1 SAD). The diagnosis was made by a psychiatrist using SCID-I / CV. All patients were non-medicated. After the diagnostic interviews, detailed interviews were conducted by the psychiatrist in order to evaluate the sexual function. Arizona Sexual Experiences Scale Female Form (ASEX) was performed to all patients, and our study was performed retrospectively with file screening. When the MD and AD patients were compared in terms of demographic and clinical characteristics, it was found that MD patients were significantly younger than the patients with AD in terms of age. All items of ASEX had statistical significance between the two groups. In our study, the most frequently observed sexual problem in patients with MD and AD was found to be a decrease in sexual desire and it seems to support the studies done in the past. Although sexual dysfunction is common in both groups, sexual life in MD patients is more negatively affected than AD patients.

Cinsel  İşlev  Bozuklukları  (CİB)  başlı  başına  bir  tanı  olarak  sınıflandırma  sistemlerinde  yerini  almakla  birlikte  hem  başka tıbbi durumlara bağlı ortaya çıkabilmekte hem de sıklıkla diğer psikiyatrik hastalıklara eşlik edebilmektedir. CİB kadınlarda erkeklerden  daha  sık  görülmekte  olup,  yurtdışında  yapılan  çalışmalarda  cinsel  istekte  azalma  kadınlarda  en  sık  görülen cinsel  sorundur.  Ülkemizde  ise  batı  toplumlarından  farklı  olarak  vajinusmus  ilk  sırayı  almaktadır.  CİB’na  sık  eşlik  eden psikiyatrik  bozukluklar  arasında  major  depresyon  (MD)  ve  anksiyete  bozuklukları  (AB)  dikkati  çekmektedir.  Çalışmamıza psikiyatri polikliniğine gelen toplam 68 kadın hasta alındı. Bunların 24’ü MD’li ve AB 44 hastası (7 OKB, 16 PB, 20 YAB, 1 SAB) idi. Tanı SCID-I / CV kullanarak psikiyatrist tarafından konuldu. Bütün hastalar ilaçsızdı. Tanısal görüşmelerden sonra cinsel işlevin değerlendirilmesi için ek olarak psikiyatrist tarafından detaylı görüşmeler yapılmıştır. Tüm hastalara Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği Kadın Formu (ASEX) testi yapıldı ve çalışmalarımız dosya tarama ile retrospektif olarak yapılmıştır. MD ve AB tanılı hastalar demografik ve kinik özellikleri olarak karşılaştırıldıklarında hasta yaşı açısından MD hastalarının, AB hastalarına göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha genç yaşta oldukları bulundu. ASEX’ in tüm maddeleri iki grup arasında  istatistiksel  anlamlılık  içeriyordu.  ASEX’in  tüm  maddeleri  iki  grup  arasında  istatistiksel  anlamlılık  içeriyordu. Çalışmamızda hem MD hem AB tanılı hastalarda en sık gözlenen cinsel sorun cinsel istekte azalma olarak bulunmuş olup geçmişte  yapılan  çalışmaları  destekler  görünümdedir.  Cinsel  disfonksiyon  her  iki  grupta  da  sık  olsa  da,  MD  hastalarında cinsel yaşam AB hastalarına göre daha olumsuz etkilenmektedir


Original Article

Comparison of patients with and without agoraphobia panic disorder and the clinical effect of agoraphobia on panic disorder

Turkish Title : Agarofobili ve agarofobisiz panik bozukluğu hastalarının karşılaştırılması ve agarofobinin panik bozukluğu üzerine klinik etkisi

Tonguç Demir Berkol,Yusuf Ezel Yıldırım,Hanife Yılmaz Çengel,Ava Şirin Tav,Zengibar Özarslan,Habib Erensoy
JNBS, 2019, 6(1), p:44-48

DOI : 10.5455/JNBS.1539805557

Panic Disorder (PD) is an anxiety disorder characterized by spontaneous and unexpected panic attacks. Agoraphobia is the fear of being in a place or setting where escaping or receiving help may be difficult in case of a panic attack. Studies on the effect of the relationship between agoraphobia and PD on the disease process have shown that patients with PD accompanied by agoraphobia have earlier disease onset, more severe symptoms, a higher rate of comorbidity and chronicity, and a more negative prognosis in general. The purpose of this study was to compare sociodemographic and clinical characteristic of panic disorder patients with and without agoraphobia. The sample of the study consists of 100 patients who have applied to the psychiatry clinic of the Lutfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital and who have been diagnosed with only PD or PD with agoraphobia by clinical interview (SCID-I) based on the DSM-IV. The sociodemographic data form, Clinical Global Impression Scale (CGIS), Global Assessment Scale (GAS), Beck Depression Inventory (BECK-D), Beck Anxiety Inventory (BECK-A), and Panic and Agoraphobia Scale were used for all patients. The incidence of agoraphobia accompanying PD was found to be 44% in our study. The PD with agoraphobia group had significantly worse results compared to the PD without agoraphobia group in terms of CGIS, GAS, and BECK-A scores. Also, the PD with agoraphobia group had a higher mean total PAS score and higher mean agoraphobic avoidance, anticipatory anxiety, disability, and functional avoidance (health concerns) sub-scale scores.

Panik  Bozukluğu  (PB)  kendiliğinden  ve  beklenmedik  panik  nöbetleri  ile  giden  bir  anksiyete  bozukluğudur.  Panik  ataklarının diğer  hastalıklara  eşlik  etmesinin  bu  hastalıklardaki  tedavi  yanıtını  olumsuz  yönde  etkilemekle  beraber  semptom  şiddetini, komorbidite oranlarını ve intihar riskini arttırdığı da gösterilmiştir. Agorafobi, kaçınmanın güç olabileceği ya da panik nöbet halinde yardımın gelemeyebileceği yerler ya da durumlarda bulunmaktan korku duymaktır. Agorafobi ile PB ilişkisinin hastalık sürecine yönelik etkisi üzerine yapılan çalışmalarda Agorafobinin eşlik ettiği PB hastalarında hastalık başlangıç yaşının daha erken, epizodların daha uzun, belirtilerin daha şiddetli, eştanıların ve kronikliğin daha sık olduğu ve genel olarak prognozun daha  olumsuz  seyrettiği  gösterilmiştir.  Lütfi  Kırdar  Kartal  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  psikiyatri  polikliniğini  ziyaret  eden 100 hasta başta sadece PB veya agorafobili PB olarak tanı almıştır. Agorafobili olan PB grubunda KGİ, İGD, BECK-A puanları agorafobi  olmadan  PB  grubundan  anlamlı  olarak  daha  olumsuz  sonuçlar  göstermekteydi.  Buna  karşılık  iki  grubun  BECK-D puanları ise benzerdi. Ayrıca agorafobili olan grupta ortalama PAÖ toplam puanı ile panik atağı özellikleri, agorafobi/kaçınma davranışı, beklenti anksiyetesi, yeti yitimi ve sağlık konusunda endişe alt başlıkları puan ortalamaları da karşılaştırma grubuna göre  daha  yüksekti.  Bizim  çalışmamızda  örneklem  PB  hastalarından  oluşmakta  olup  PB’na  eşlik  eden  Agorafobi  sıklığı  %44 olarak  belirlenmiştir.  Bu  çalışmada  agorafobi  ile  birlikte  olan  ve  olmayan  panik  bozukluğu  hastalarının  sosyodemografik  ve klinik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.


Original Article

Neuroprotective effect of Citıcoline and glucocorticosteroid combination under conditions of experimental demyelinating model of central nervous system

Turkish Title : Sitikolin ve glukokortikosteroid kombinasyonunun merkezi sinir sisteminin deneysel demiyelinizan modeli koşullarındaki sinir koruyucu etkisi

Alexander A. Nefodov,Igor F. Belenichev,Elena A. Nefodova,Nina V. Bukhtiyarova,Sergii V. Levich,Sergii N. Dronov
JNBS, 2018, 5(3), p:131-136

DOI : 10.5455/JNBS.1525619232

Multiple sclerosis is a multifactorial, autoimmune, chronic inflammatory demyelinating disease of the central nervous system. Recent studies do not give possibility to estimate the contribution of neurodegenerative changes in neurological deficit of individual patient, to predict the disease development and the effectiveness of therapy. The goal of our research was to investigate methylprednisolone and citicoline co-administration effect to the processes of energy providing of the mitochondria of the cerebral cortex neurons in experimental allergic encephalomyelitis. Experiments were carried out on rats of both sexes weighing 150180 g. Experimental allergic encephalomyelitis was induced by a single subcutaneous inoculation of encephalitogenic mixture in complete Freund’s adjuvant. As material, we used brains. We studied markers of mitochondrial dysfunction and content of adenine nucleotides, lactate, malate, isocitrate, aspartate, pyruvate. We also studied the state of neurons, their area, RNA-content and proportion of apoptotic cells.  Formation of experimental allergic encephalomyelitis (EAE) led to permanent disturbance of energy metabolism of brain. The administrations of methylprednisolone did not have a significant effect. Co-administration of methylprednisolone and citicoline exerted significant influence on some parameters of mitochondrial dysfunction and brain energy metabolism. We also found neuronal damage of sensorimotor cortex of experimental animals and to the neuroapoptosis activation. Administration of methylprednisolone resulted in direct neuroprotective effect. Combination of citicoline and methylprednisolone limit activity of unproductive anaerobic glycolysis and increases aerobic ATP synthesis reaction. Thus, the combination of citicoline and methylprednisolone does not affect the activity of malate aspartatic shunt in EAE conditions.

Multipl skeleroz çok bileşenli, otoimmün ve kronik inflamatuvar demiyelizan bir merkezi sinir sistemi hastalığıdır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar hasta bireylerdeki nörodejeneratif değişiklerin nörolojik bozukluklara katkısını, hastalığın gelişimi ve terapinin etkisinin nasıl olacağını tahmin etme olanağı vermiyor. Araştırmamızın amacı, deneysel alerjik ensafalomiyelitdeki metilprednizolon ve sitikolinin birlikte kullanılmasıyla oluşacak etkinin serebral korteks nöronlarının mitokondrilerine enerji sağlamasını incelemektir. Deneyler her iki cinsiyetteki 150-180 gram ağırlığındaki farelerle gerçekleştirilmiştir. Deneysel alerjik ensefalomiyelit, tam Freund adjuvanı içindeki ensefallojenik karışımının tek bir deri altından aşılaması ile indüklenmiştir. Materyal olarak beyni kullandık ve adenin nükleotidleri, laktat, malat, isositrat, aspartat, piruvat içerikleri ile mitokondriyel bozukluk belirteçleri üzerine çalıştık. Aynı zamanda nöronların durumunu, alanlarını, RNA içeriğini ve apoptotik hücrelerin oranını da inceledik. Deneysel alerjik ensefalomiyelit (DAE) oluşumu, beynin enerji metabolizmasının kalıcı olarak bozulmasına yol açmaktadır. Metilprednizolon uygulamalarının anlamlı bir etkisi bulunamamıştır. Metilprednizolon ve sitikolinin birlikte uygulanması, mitokondriyal bozukluk ve beyin enerjisi metabolizmasının bazı parametreleri üzerinde anlamlı bir etki göstermiştir. Ayrıca deney hayvanlarının sensorimotor korteksinde nöronal hasar ve nöroapoptoz aktivasyonu da bulunmuştur. Metilprednizolon uygulaması doğrudan sinir koruyucu etki ile sonuçlanmıştır. Sitikolin ve metilprednizolon kombinasyonu, işlevi olmayan anaerobik glikoz parçalanmasını sınırlamakta ve aerobik ATP sentez reaksiyonunu arttırmaktadır. Bu nedenle, sitikolin ve metilprednizolon kombinasyonu, DAE koşullarındaki malat aspartatik devrenin aktivitesini etkilememektedir.


Original Article

Effects of Estrogen on Kynurenine pathway and NF-kB in TNF-α Induced Neuroinflammation

Turkish Title : TNF-α aracılı nöroinflamasyonda östrojenin kinürenin yolu ve NF-kB üzerine etkileri

Halime Eda Yalçın,Batu Kaan Aksulu,Fatih Ozen,Belkis Atasever Arslan
JNBS, 2018, 5(3), p:137-139

DOI : 10.5455/JNBS.1530277827

Neuroinflammation involves glia activation, releasing of inflammatory mediators such as cytokines and chemokines, and formation of reactive oxygen and nitrogen species. It plays a central role in many neurodegenerative diases processes such as Alzheimer’s disease, Parkinson’s disease, dementia. Estrogen deprivation, commonly associated with aging, loss of learning and memory skills in postmenopausal women and Alzheimer’s disease. In this study, we studied effects of 17-ßestradiol on kynunerine pathway and NK-kB gene expression in neuroinflammation. According to our results, estrogen increased expression of kynunerinase gene and decreased IDO-1 gene expression after TNF-alpha incubation in differentiated SH-SY5Y cells. However, it did not change NF-kB gene expression. 

Nöroinflamasyon, glia aktivasyonunu, sitokinler ve kemokinler gibi inflamatuar mediatörlerin salınmasını ve reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin oluşumunu içerir. Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, demans gibi birçok nörodejeneratif hastalık sürecinde merkezi bir rol oynar. Genellikle yaşlanmayla ilişkili olan östrojen yoksunluğu, özellikle menopoz sonrası kadınlarda öğrenme kaybı ve hafıza becerileriyle ilişkilidir ve Alzheimer hastalıgi ile ilişkilidir. Bu çalışmada, 17-b östradiolun, kynunerine yolağı ve NF-kB gen ifadesi uzerine etkisini arastirdik. Elde ettiğimiz sonuçlara göre östrojen, farklılaşmış SH-SY5Y hücrelerinde TNF-alfainkübasyonu sonrası kinüreninaz geninin ekspresyon düzeyini arttırırken, IDO-1 gen ekspresyon düzeyini azalttı. Bununla birlikte, NF- kB gen ekspresyon seviyesini değiştirmedi. 


Original Article

Social reward in action: Reward magnitude and valence effects on the EEG mu rhythm

Turkish Title : Eylem içerisinde sosyal ödüller: Ödül büyüklüğü ve değer etkisinin mü aktivitesi üzerine etkisi

Elliot C. Brown,Fatma Keskin Krzan,Gokcer Eskikurt,Cumhur Tas
JNBS, 2018, 5(3), p:140-149

DOI : 10.5455/JNBS.1533938757

In social interactions, the values we associate with observed actions can influence how we process others’ behaviors and the decisions we make. Some studies have suggested that different social contexts, and particularly the reward value of perceived actions can modulate motor system activity when observing others’ actions. However, sensitivity to reward magnitude has never been tested in the action observation system. Here we used electroencephalography (EEG) to investigate the independent effects of reward valence and magnitude on the mu rhythm, an index of the motor mirror system, while participants (N=23) passively observed actions that led to high or low rewards or losses. Behavioral measures of social approach/avoidance, theory of mind and empathy were also taken. Results showed that reward valence significantly modulated mu rhythm, where losses led to greater mu suppression, but reward magnitude had no effect. The findings also demonstrated a novel association between the specific reward-related modulation of the mu rhythm and social cognitive skills, particularly cognitive empathy and emotional reactivity. This study provides further evidence for the role of reward processing in the mirror motor system, and highlights the relationship between value-based action perception and social cognitive traits, implicating a role for the mirror system in social decision-making.

Sosyal etkileşimlerde, gözlemlenen eylemlerle ilişkilendirdiğimiz değerler, başkalarının davranışlarını ve aldığımız kararları nasıl yorumladığımızı etkileyebilir. Bazı araştırmalar, farklı sosyal bağlamların ve özellikle de algılanan eylemlerin ödül değerinin, başkalarının eylemlerini gözlemlerken motor sistem aktivitesini düzenleyebileceğini öne sürmektedir. Bununla birlikte, ödül büyüklüğüne olan duyarlılık, eylem gözlem sistemi boyutunda hiçbir zaman test edilmemiştir. Burada, katılımcıların (N = 23) pasif olarak yüksek veya düşük ödüllere veya kayıplara yol açan eylemleri gözlemlerken, ödül ritim değerinin ve büyüklüğünün mu ritm üzerindeki bağımsız etkilerini ve motor ayna sisteminin bir endeksini araştırmak adına elektroensefalografi (EEG) kullandık. Sosyal yaklaşım / kaçınma, zihin teorisi ve empatinin davranışsal ölçümlemeleri de alınmıştır. Sonuçlar, ödül değerliliğinin, kayıpların daha büyük mu süpresyona yol açtığını, ancak ritmin büyüklüğünün etkili olmadığını ve mu ritmde önemli ölçüde modüle olduğunu gösterdi. Elde edilen bulgular, mu ritim ve sosyal bilişsel beceriler arasında, özellikle bilişsel empati ve duygusal reaktivite ile ilgili ödül ile ilgili modülasyon arasında yeni bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bu çalışma, ayna motor sistemindeki ödül işleme rolüne ilişkin daha fazla kanıt sunmakta ve değer bazlı eylem algısı ile sosyal bilişsel özellikler arasındaki ilişkiyi vurgulamakla birlikte toplumsal karar almada ayna sisteminin rolünü vurgulamaktadır.


Original Article

The relationship between childhood traumas and separation anxiety in adults

Turkish Title : Çocukluk çağı travmaları ile yetişkin ayrılma anksiyetesi arasındaki ilişki

Çakmak Buse,Sayar Gökben Hızlı,Ünübol Hüseyin,Bulut Hüseyin,Özten Eylem
JNBS, 2018, 5(3), p:150-155

DOI : 10.5455/JNBS.1535643410

It is known that the negative life events experienced in childhood are related to depressive disorder and anxiety disorders in adult life. Adult separation anxiety is a relatively new diagnosis classified under the title of anxiety disorders in DSM-5. The aim of this study is to investigate the possible relationship between adult separation anxiety and traumatic experiences in childhood since childhood trauma has been associated with many anxiety disorders. The study included 119 female and 113 male participants. Only individuals aged 20 years and older and who do not have a psychiatric illness history and mental limitations were included in the study. Sociodemographic Data Form, Separation Anxiety Symptom Inventory (SASI), Adult Separation Anxiety Questionnaire (ASAQ), and Childhood Trauma Scale (CTS) were given to the participants. The data were analyzed by using Independent Sample t Test, Multi-directional Variance Analysis and Tukey Test, Pearson Correlation Analysis and Chi-Square tests. A significant positive correlation was found between total score of ASAQ and Emotional Abuse, Emotional Neglect, Sexual Abuse, CTS total score. The presence of traumatic experiences in childhood was found to be associated with adult separation anxiety. However, more studies on this subject and follow-up studies with larger samples are needed.

Çocukluk çağında deneyimlenen olumsuz yaşam olaylarının yetişkin yaşamdaki depresif bozukluk ve anksiyete bozuklukları ile ilişkisi bilinmektedir. Yetişkin ayrılma anksiyetesi DSM-5 ile anksiyete bozuklukları sınıfına alınmış, görece olarak yeni bir tanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocukluk çağı travmalarının birçok anksiyete bozukluğu ile ilişkisi saptandığı için yeni tanı olarak yetişkin ayrılma anksiyetesi ile de çocukluk cağı travmatik yaşantıları arasındaki olası ilişkiyi araştırmak çalışmamızda amaçlanmıştır. Araştırmada 119 kadın, 113 erkek katılımcı yer almıştır. Sadece 20 yas ve üzerinde olan, psikiyatrik hastalık geçmişi olmayan, mental kısıtlılığı olmayan kişiler çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcılara Sosyodemografik Veri Formu, Ayrılma Anksiyetesi Belirti Envanteri (AABE), Yetişkin Ayrılma Anksiyetesi Ölçeği (YAAÖ), Çocukluk Çağı Travma Ölçeği verilmiştir(CTÖ). Veriler Bağımsız Örneklem t Testi, Çok Yönlü Varyans Analizi ve Tukey Testi, Pearson Korelasyon Analizi ve Ki-Kare testleri kullanılarak analiz edilmiştir. YAAÖ Toplam puanı ile Duygusal İstismar, Duygusal İhmal, Cinsel İstismar, CTÖ Toplam puanı arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon tespit edilmiştir. Çocukluk cağında yaşanan örseleyici yaşantıların varlığı, yetişkin ayrılma anksiyetesi ile ilişkisi saptanmıştır. Ancak konuyla ilgili araştırmaların artması, daha geniş örneklemle yapılacak takip çalışmalarına ihtiyaç bulunmaktadır.


Original Article

Positive psychology course and its effect on well-beıng, social, and emotional intelligence

Turkish Title : Pozitif psikoloji eğitiminin iyi oluş hali ile sosyal ve duygusal zeka üzerine etkileri

Hüseyin Ünübol,Gökben Hızlı Sayar,Kübra Ekşi,Zeynep Avşaroğlu,Büşra Barış,Şeyma Günaydın,Fatma Nur Dolu,Ezgi Yıldız,Nevzat Tarhan
JNBS, 2018, 5(3), p:156-164

DOI : 10.5455/JNBS.1538465211

The present study examines whether the Positive Psychology course, which is given for 14 weeks and 3 hours per week to students at a university in Istanbul. 417 students participated. The study assessed pre- to post-test modifications in personal and mental wellbeing, happiness, satisfaction of life, emotional and social intelligence, emotional expressions and attachment styles factors. The findings showed that significant differences between male and female gender in emotional and social intelligence. Interestingly, positive psychology course effects the participants negatively in happiness, well-being, and social intelligence, unlike in emotional expression. It was necessary to discuss these results in a new perspective. The point reached at the end of the Positive Psychology course was not a happier life. Also, if the increase in awareness causes someone to find a deeper meaning, then happiness and well-being will be decreased at the beginning.

Bu çalışmanın amacı, İstanbul’da bir üniversitede öğrencilere haftada 3 saat ve 14 hafta süreyle verilen Pozitif Psikoloji dersinin etkisinin olup olmadığını incelemektedir. 417 öğrenci katıldı. Çalışma, öznel ve mental iyi oluş, mutluluk, yaşam doyumu, duygusal ve sosyal zeka, duygudurum ve bağlanma stilleri faktörleri arasında test öncesi ve sonrası değişimleri değerlendirildi. Bulgular, duygusal ve sosyal zekâda erkek ve kadın cinsiyet arasında anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. İlginç bir şekilde, pozitif psikoloji dersi, duygusal ifadeden farklı olarak, katılımcıları mutluluğa, öznel iyi oluşa ve sosyal zekaya olumsuz yönde etki gösterdiği bulunmuştur. Bu sonuçları yeni bir bakış açısıyla tartışmak gerekiyordu. Pozitif Psikoloji dersinin sonunda ulaşılan nokta daha mutlu bir yaşam değildi. Başlangıçta ki mutluluk ve öznel iyi oluşta ki negatif etkinin, farkındalıkla kazanılan daha derin bir anlamın etkileri üzerinden değerlendirildi.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.