Years
2017
2015
Categories
Authors
ARTICLES
Original Article
Turkish Title : Iyileşme dönemindeki bipolar bozuklukta sürdürüm tedavisi trendleri, sağaltim sonuçlari ve klinik özellikler ile ilişkisi
Tonguc Demir Berkol,Yasin Hasan Balcioglu,Hasan Mervan Aytac,Simge Seren Kirlooglu,Serkan Islam,Ilker Ozyildirim
JNBS, 2017, 4(3), p:99-105
The evidence base data regarding long-term treatment of bipolar disorder (BD) is less than satisfactory. With the first-line rank of lithium and valproate; antipsychotics (AP) and anticonvulsants (AC) considered options for prolonged treatment in remitted bipolar patients. Literature demonstrates various treatment options in remitted patients with different clinical features. The aim of this study to present and assess clinical outcomes of maintenance treatment for BD with various clinical features. In total 186 bipolar patients in remission were enrolled in this study. All the patients were evaluated with SCID-I (Structured Clinical Interview for DSM-IV) ; and lifelong psychiatric comorbidities were determined. Sociodemographical and clinical features, and lifelong pharmacological treatment of the patients were assessed. Semi-structured interview schedules were filled. 71% lithium, 44% AC, 18% AP monotherapies and 23% lithium-AC, 15% lithium-AP, 25% AC-AP combination therapies were used as maintenance treatment. 61% and 62% of the patients were responders of lithium and AC monotherapies respectively. AC and AP combination had the highest response level. The predictors on the probability of treatment response for lithium were being married, non-psychotic, to show seasonal pattern and less severe episodes. Anticonvulsants were effective in males, divorces, suicide attempters, and the patients with predominance of mixed features in periods. Obsessive-compulsive disorder was the most common comorbid diagnosis in study group. Lithium monotherapy was tended to use in prevention, however treatment combinations which contain APs might be effective alternative to monotherapy. Individualized medication ought to be administered for each patient, with the consideration of clinical features and tolerability.
İki uçlu bozuklukta uzun dönem tedavisine ilişkin kanıtlar yeterince tatmin edici değildir. İyilik döneminde başta lityum ve valproat olmak üzere, antipsikotik ve antikonvülzan ajanlar sürdürüm tedavisi seçeneklerindendir. Bu tedavilerle olumlu sonuçlar literatürde gösterilse de, farklı klinik özellikler gösteren hastaların farklı ajanlara yanıtlarına dair çalışmalar yetersizdir. Bu çalışmada, söz konusu ajanların duygudurum ataklarından koruyuculuğunu belirlemek ve daha uygun ilaç seçimi sağlamak için; ilaçların kullanım sıklıklarının, elde edilen yanıt düzeylerinin ve bunların klinik özellikler ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nde izlenmekte olan yüz seksen altı bipolar bozukluk tanılı hasta çalışmaya alınmıştır. Hastaların tümüne SCID-I (Structured Clinical Interview for DSM-IV); uygulanmış; İki uçlu bozukluğa eşlik eden ek psikiyatrik tanılar saptanmıştır. Her iki hasta grubunun sosyodemografik ve klinik özelliklerini ve yaşam boyu farmakolojik tedavilerini değerlendiren yarı yapılandırılmış görüşme çizelgesi doldurulmuştur. Bu çizelgeler klinik görüşme ile yeniden değerlendirilmiş ve gözden geçirilmiştir. Hastaların sürdürüm tedavisinde %71 lityum, %44 antikonvülzan, %18 antipsikotik monoterapileri ve %23 lityum-antikonvülzan, %15 lityum-antipsikotik, %25 antikonvülzan-antipsikotik kombine tedavilerinin hastalığın herhangi bir döneminde kullanıldığı belirlenmiştir. Lityum monoterapisi alan hastaların %61’inin, antikonvülzan monoterapisi alan hastaların %62’sinin tedaviye yanıt verdiği saptanmıştır. Antikonvülzan-antipsikotik kombine sürdürüm tedavisi alan hastalarda daha yüksek yanıt oranı bulunmuştur. Evli olmak, psikotik belirtilerin yokluğu, mevsimsellik ve atakların hafif seyretmesi lityum tedavisine yanıtın öngörücüleri olarak saptanmıştır. cevap vermiştir. Erkek, boşanmış, intihar girişimi olan ve duygudurum ataklarında karma özelliğin baskınlığı antikonvulzan ilaçlara iyi yanıtın belirleyicileri olarak saptanmıştır. İki uçlu bozukluğa eşlik eden en sık ek psikiyatrik bozukluk obsesif-kompulsif bozukluk olarak saptanmıştır. İki uçlu bozuklukta nüksetme riskini en aza indirmek için etkin ve uygun sürdürüm tedavisinin belirlenmesi esastır. Lityum monoterapisi, sürdürümde en sık tercih edilen seçenek olsa da, antipsikotiklerin yer aldığı kombine tedavilerin etkin alternatifler olabileceği görülmektedir. Klinik özelliklerin ve tolerabilitenin göz önünde bulundurularak kişiselleştirilmiş tedavi seçeneklerinin planlanması önem arz etmektedir.
Original Article
Differences in men and women with bipolar-1 diagnosed patients
Turkish Title : Bipolar bozukluk tip 1 tanılı hastalarda kadın ve erkek farklılıkları
Tonguc Demir Berkol,Hasan Mervan Aytac,Serkan Islam,Huseyin Yumrukcal,Guliz Ozgen,Ilker Ozyildirim
JNBS, 2017, 4(2), p:72-76
The importance of gender on phenomenology and course of bipolar illness has been an increased focus of study over recent years. The purpose of present study was to examine whether gender differences exist in the sociodemographic characterictics, age of onset, severity of disease, number & type of episodes, symptomatology and treatment response of bipolar disorder. The life charts of 300 (193 female; 107 male) patients with BD type-I were evaluated retrospectively. BD diagnosis of patients was given by two experienced clinicians in accordance with DSM-IV-TR criteria. A semi-structured chart which was developed to assess sociodemographic and clinical features of patients and “mirror design” method was utilized for the assessment of patients’ response patterns to maintenance treatment. Bipolar women were significantly more likely to have history of (at least one) any mood episode than bipolar men. However no significant gender differences emerged in number of manic or mix episodes; whereas, women had more depressive episodes. Frequency of psychotic episodes (at least one episode during lifetime) was higher for men than women.. There was also no significant gender difference in terms of response to lithium and anticonvulsant maintenance treatment, mean episode severity and age of onset. The results of the present study show that some gender differences may be evident in patients with BD-I. In the highlight of that investigators studying bipolar disorder may need to consider gender as a variable for assessment and treatment strategies.
Cinsiyetin bipolar hastalığın fenomenolojisi ve seyri üzerine önemi son yıllarda artan bir çalışma odağı olmuştur. Bu çalışmanınamacı, cinsiyet farklılıklarının sosyodemografik özellikler, başlangıç yaşı, hastalığın şiddeti, episodların sayısı ve tipi,semptomatoloji ve bipolar bozukluğun tedaviye yanıtı üzerinde etkisinin var olup olmadığını incelemektir.Bipolar bozukluk tip-I’li300 (193 kadın, 107 erkek) hasta retrospektif olarak incelendi. Bipolar bozukluk tanıları DSM-IV-TR kriterlerine göre iki deneyimliklinisyen tarafından verildi. Hastaların sosyodemografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek için geliştirilen yarı yapılandırılmışbir grafik ve sürdürüm tedavisine yanıt biçimlerini değerlendirmek için “ayna dizaynı” yöntemi kullanılmıştır. Bipolar kadınlardabipolar erkeklere göre herhangi bir duygudurum atak öyküsü (en az bir) olma ihtimali daha yüksekti. Bununla birlikte, manik veyakarışık atak sayısında anlamlı bir cinsiyet farklılığı ortaya çıkmamışken kadınlarda daha hazla depresif dönemler mevcuttu. Psikotikatak sıklığı (yaşam boyu en az bir dönem) erkeklerde kadınlardan daha yüksekti. Lityum ve antikonvülsan sürdürüm tedavisineyanıt, ortalama episod şiddeti ve başlangıç yaşı açısından cinsiyetler arasında anlamlı bir farkı yoktu. Bu çalışmanın sonuçları,BD-I’ li hastalarda bazı cinsiyet farklılıklarının görülebileceğini göstermektedir. Bipolar bozukluğu çalışan araştırmacılarındeğerlendirmede ve tedavi stratejilerinde cinsiyeti için bir değişken olarak kabul etmeleri gerekebilir
Original Article
Turkish Title : Nevrotik organizasyonlu bireylerin kişilik özelliklerinin ve aile ilişkilerinin kontrol grubuna göre kıyaslanması
Deniz Karayün,Tonguç Demir Berkol,Habib Erensoy,Ebru Kırlı,Serkan Islam,Doğan Şahin
JNBS, 2015, 2(2), p:56-63
Studies to explain neurotic personality organization is no more. Studies emphasize the early family relationships are important in formation of this structure. Our study aims to assess personality traits and family relations of individuals with neurotic personality organization. 31 patients assessed in neurotic personality organization according to SCID-I and SCID-II followed by social psychiatry unit (Structured Clinical Interview for DSM Disorders), 31 control groups not taking diagnostic in the same tests were included in study. Socio-demographic data form was filled by interviewer, Beck Depression Inventory, MMPI (Minnesota Multiphasic Personality Inventory), State-Trait Anxiety Inventory, Family Assessment Scale, Sheehan Disability Scale by the participants. Control group was created from, of volunteers, subjects not taking any psychiatric diagnosis. Compared to neurotic patient group with control group; Shehan Disability Scale for Beck Depression Inventory scores; Family Assessment Scale for social life and family environment, business subscale and household responsibilities, for State-Trait Anxiety Inventory; hypochondria, depression, hysteria, and social introversion subscales for problem solving and behavior control subscale scores between groups and Minnesota Multiphasic Personality Inventory. Neurotic group was taking significantly diagnosis compared to control group for depressive disorder, anxiety disorders and avoidant personality disorder. Considered that avoidant personality structuring of neurotic individuals are at the forefront, the secondary anxiety and depressive symptoms progress. Said all these processes impair domestic problem-solving, behavior control skills of these individuals. Supports this process that the average score of neurotic patients are higher than control group for hypochondria, depression, hysteria, and social introversion subscales as results of MMPI.
Çalışmamız nevrotik kişilik organizasyonu olan bireylerin kişilik özellikleri ve aile ilişkilerini değerlendirmeyi hedeflemektedir. Çalışmaya, sosyal psikyatri biriminden takipli SCID-I (Structured clinical interview for DSM disorders) ve SCID-II’ ye göre nevrotik kişilik örgütlenmesi içinde değerlendirilen 31 hasta ve 31 kontrol gurubu alındı. Kontrol grubu rastlantısal bir şekilde, gönüllüler arasından, psikiyatrik açıdan herhangi bir tanı almayan deneklerden oluşturuldu. Sosyodemografik Veri Formu görüşmeci tarafından, Beck Depresyon Ölçeği, MMPI (Minnesota Multiphasic Personality Inventory), Durumluk-Sürekli kaygı Envanteri, Aile Değerlendirme Ölçeği, Sheehan Yeti Yitimi Ölçeği çalışmaya katılanlar tarafından dolduruldu. Nevrotik hasta gurubunun kontrol gurubuna göre; Beck Depresyon Ölçeği puanları açısından, Shehan Yeti Yitimi Ölçeğinin; sosyal yaşam ve aile ortamı, iş alt ölçeği ve evdeki sorumluluklar açısından, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri açısından, Aile Değerlendirme Ölçeğinin; gruplar arasında problem çözme ve davranış kontrolü alt ölçekleri ve Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri açısından; hipokondri, depresyon, histeri ve sosyal içe dönüklük alt ölçekleri anlamı bulundu. Çalışmada nevrotik grup en çok depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve kaçıngan kişilik bozukluğu açısından kontrol grubuna göre anlamlı tanı alıyordu. Nevrotik bireylerin kaçıngan kişilik yapılanmalarının daha ön planda olduğu, buna sekonder anksiyete ve depresif semptomlarının geliştiği ve bu nedenle bu bireylerin aile içi problem çözme ve davranış kontrolü yetilerinin bozduğu söylenebilir. Yine MMPI sonuçları olarak hipokondri, depresyon, histeri ve sosyal içe dönüklük alt ölçekleri açısından nevrotik hasta grubunun ortalama puanları kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek olması bu süreci desteklemektedir.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.