JNBS
Üsküdar Üniversitesi

ARTICLES

Original Article

Comparison of patients with and without agoraphobia panic disorder and the clinical effect of agoraphobia on panic disorder

Turkish Title : Agarofobili ve agarofobisiz panik bozukluğu hastalarının karşılaştırılması ve agarofobinin panik bozukluğu üzerine klinik etkisi

Tonguç Demir Berkol,Yusuf Ezel Yıldırım,Hanife Yılmaz Çengel,Ava Şirin Tav,Zengibar Özarslan,Habib Erensoy
JNBS, 2019, 6(1), p:44-48

DOI : 10.5455/JNBS.1539805557

Panic Disorder (PD) is an anxiety disorder characterized by spontaneous and unexpected panic attacks. Agoraphobia is the fear of being in a place or setting where escaping or receiving help may be difficult in case of a panic attack. Studies on the effect of the relationship between agoraphobia and PD on the disease process have shown that patients with PD accompanied by agoraphobia have earlier disease onset, more severe symptoms, a higher rate of comorbidity and chronicity, and a more negative prognosis in general. The purpose of this study was to compare sociodemographic and clinical characteristic of panic disorder patients with and without agoraphobia. The sample of the study consists of 100 patients who have applied to the psychiatry clinic of the Lutfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital and who have been diagnosed with only PD or PD with agoraphobia by clinical interview (SCID-I) based on the DSM-IV. The sociodemographic data form, Clinical Global Impression Scale (CGIS), Global Assessment Scale (GAS), Beck Depression Inventory (BECK-D), Beck Anxiety Inventory (BECK-A), and Panic and Agoraphobia Scale were used for all patients. The incidence of agoraphobia accompanying PD was found to be 44% in our study. The PD with agoraphobia group had significantly worse results compared to the PD without agoraphobia group in terms of CGIS, GAS, and BECK-A scores. Also, the PD with agoraphobia group had a higher mean total PAS score and higher mean agoraphobic avoidance, anticipatory anxiety, disability, and functional avoidance (health concerns) sub-scale scores.

Panik  Bozukluğu  (PB)  kendiliğinden  ve  beklenmedik  panik  nöbetleri  ile  giden  bir  anksiyete  bozukluğudur.  Panik  ataklarının diğer  hastalıklara  eşlik  etmesinin  bu  hastalıklardaki  tedavi  yanıtını  olumsuz  yönde  etkilemekle  beraber  semptom  şiddetini, komorbidite oranlarını ve intihar riskini arttırdığı da gösterilmiştir. Agorafobi, kaçınmanın güç olabileceği ya da panik nöbet halinde yardımın gelemeyebileceği yerler ya da durumlarda bulunmaktan korku duymaktır. Agorafobi ile PB ilişkisinin hastalık sürecine yönelik etkisi üzerine yapılan çalışmalarda Agorafobinin eşlik ettiği PB hastalarında hastalık başlangıç yaşının daha erken, epizodların daha uzun, belirtilerin daha şiddetli, eştanıların ve kronikliğin daha sık olduğu ve genel olarak prognozun daha  olumsuz  seyrettiği  gösterilmiştir.  Lütfi  Kırdar  Kartal  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  psikiyatri  polikliniğini  ziyaret  eden 100 hasta başta sadece PB veya agorafobili PB olarak tanı almıştır. Agorafobili olan PB grubunda KGİ, İGD, BECK-A puanları agorafobi  olmadan  PB  grubundan  anlamlı  olarak  daha  olumsuz  sonuçlar  göstermekteydi.  Buna  karşılık  iki  grubun  BECK-D puanları ise benzerdi. Ayrıca agorafobili olan grupta ortalama PAÖ toplam puanı ile panik atağı özellikleri, agorafobi/kaçınma davranışı, beklenti anksiyetesi, yeti yitimi ve sağlık konusunda endişe alt başlıkları puan ortalamaları da karşılaştırma grubuna göre  daha  yüksekti.  Bizim  çalışmamızda  örneklem  PB  hastalarından  oluşmakta  olup  PB’na  eşlik  eden  Agorafobi  sıklığı  %44 olarak  belirlenmiştir.  Bu  çalışmada  agorafobi  ile  birlikte  olan  ve  olmayan  panik  bozukluğu  hastalarının  sosyodemografik  ve klinik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.


Case Report

Two cases of schizophrenia: the relationship between cavum septum pellucidum and clinical course

Turkish Title : İki şizofreni vakası: klinik gidiş ile cavum septum pellucidum ilişkisi

Yusuf Ezel Yıldırım,Engin Sert,Pınar Çetinay Aydın,Tonguc Demir Berkol,Sevilay Kunt
JNBS, 2019, 6(1), p:67-69

DOI : 10.5455/JNBS.1539422968

Septum pellucidum, which forms the medial wall of the lateral ventricles, consists of two laminates. Cavum septum pellucidum (CSP) is defined when there is a space between these laminae. In some MRI studies have shown a higher rate of large CSP in patients with schizophrenia than in normal subjects. Looking at the literature on psychiatric disorders, CSP has been shown to be most associated with schizophrenia. Large CSP supports the neurodevelopmental model, which is one of the etiological explanations of schizophrenia. In our study, two patients with a diagnosis of CSP are mentioned. One of our patients is a first episode of schizophrenia, and the other one chronic schizophrenia patient with a history of multi-drug resistance. The first episode of schizophrenia is consistent with the information available in the literature in terms of the severity of symptoms, weak-response to treatment, and insufficiency of neuropsychological tests. The apparent deficit of the chronic schizophrenia patient suggests that CSP has a neurodevelopmental model in the etiology of schizophrenia, as well as the duration of the disease and non-compliance with treatment. There is no study in the literature comparing the response to treatment with large CSP in schizophrenia. It is thought that investigation of response to treatment in future studies is important for demonstrating the effects of neurodevelopmental model on the treatment of psychiatric disorders.

Lateral  ventriküllerin  medial  duvarını  oluşturan  septum  pellucidum  iki  laminadan  oluşmaktadır.  Bu  laminalar  arasında  boşluk oluştuğunda  Cavum  septum  pellusidum  (CSP)  olarak  tanımlanmaktadır.  Bazı  MR  çalışmalarında,  şizofreni  tanılı  hastalarda normal  kişilerden  daha  yüksek  oranda  geniş  CSP  saptanmıştır.  Psikiyatrik  bozukluklarla  ilgili  literatüre  bakıldığında  CSP’un  en çok  şizofreni  ile  bağlantılı  olduğu  gösterilmiştir.  Geniş  CSP  şizofreninin  etiyolojik  açıklamalarından  biri  olan  nörogelişimsel modeli  desteklemektedir.  Çalışmamızda  CSP  tanısı  olan  iki  olgudan  bahsedilmektedir.  Hastalarımızdan  biri  ilk  episod  şizofreni olup,  diğeri  geçmişte  çok  ilaca  direnç  öyküsü  olan  bir  kronik  şizofreni  hastasıdır.  İlk  edisod  şizofreni  olgumuzun  belirtilerin şiddeti,  tedaviye  yanıtsızlık  ve  nöropsikolojik  testlerdeki  yetersizlik  açısından  literatürde  mevcut  olan  bilgilerle  uyuşmaktadır. Kronik  şizofreni  olgumuzun  yıkımının  belirgin  olması  hastalık  süresi  ve  tedavi  uyumsuzluğunun  yanında  CSP’nin  şizofreninin etiyolojisindeki  nörogelişimsel  modeli  düşündürmektedir.  Şizofrenide  geniş  CSP  ile  literatürde  tedaviye  yanıtın  karşılaştırıldığı bir  araştırmaya  rastlanmamıştır.  İlerideki  araştırmalarda  tedaviye  yanıtın  araştırılması  nörogelişimsel  modelin  psikiyatrik bozuklukların tedavisindeki etkilerinin gösterilebilmesi için önemli olduğu düşünülmektedir.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.