JNBS
Üsküdar Üniversitesi

Remove filtering

Years

2021

2019

2018

2017

2016

2015

2014

Categories

Authors

ARTICLES

Case Report

A 72 Year Old Man with Isaacs' Syndrome: A Rare Entity with Different Outcomes

Turkish Title : 72 Yaşındaki Isaac Sendrom’lu Adam: Farklı Sonuçları Olan Nadir Bir Olay

Akam Ali Saeed,Rebeen Saeed,Zana Mohammed,Sarbast Hamid
JNBS, 2016, 3(3), p:116-118

DOI : 10.5455/JNBS.1443216992

Neuromyotonia is a neuromuscular hyperexitability disorder characterized by muscle stiffness caused by continuous muscle fiber activity. It is an immune mediated disorder with elevated antibody level against presynaptic, voltage gated potassium channels, either as isolation or as a paraneoplastic process. Symptoms usually include muscle twitching during rest (myokymia), cramps, peudomyotonia (delayed relaxation), increased sweating, and sometimes motor weakness. In this case report, we present a seventy two year old man who presented with pain in both thighs for one month. It gradually became worse to involve feet and chest. His brain CT scan showed features of brain atrophy. EMG showed fasciculation along neuromyotonic discharges with characteristic wave in frequency and amplitude typical of Isaacs syndrome. Potassium channel antibodies were very high. Diagnosis of Isaacs syndrome was made. He was followed up for two months with treatment by three day course of methyl prednisolone followed by oral steroid and methotrexate with much improvement. This is the first case of Isaacs syndrome in Kurdistan.

Nöromiyotoni, sürekli kas lifi hareketinden kaynaklı kas gerginliğiyle kendini belli eden nöromüsküler bir hipereksitilabite bozukluğudur. Bu rahatsızlık, voltaja duyarlı,   presinaptik potasyum kanallarına karşı gerek izolasyon gerekse paraneoplastik bir süreç görevi üstlenen yüksek antikor seviyesine sahip immün aracılı bir  bozukluktur. Belirtileri arasında kasların rahatlama hareketi esnasında kas çekilmesi (miyokimi), kramplar, psödomiyotoni (kas gevşemesinde gecikme), aşırı terleme ve bazen de kas güçsüzlüğü sayılabilir. Bu olgu sunumnda, bir ay boyunca her iki uyluğunda ağrı tespit edilen yetmiş iki yaşında bir erkek hastayı incelemekteyiz. Buna göre hastalık, ayaklara ve göğüs bölgesini de içine alacak şekilde git gide kötüleşmiş durumdaydı. Çekilen beyin tomografisinde, beyin atrofisi olduğu ortaya çıkmıştı. EMG sonuçları, tipik Isaacs Sendromu belirtisi olan karakteristik dalga sıklığı ve genişliği tespitiyle bağlantılı olarak nöromiyotonik boşalımlar boyunca fasikülasyon (kas seğirmesi) bulgusuna işaret etmekteydi. Ayrıca, potasyum kanalı antikor miktarı oldukça yüksek seviyedeydi. Sonuç olarak hastaya Isaacs Sendromu teşhisi kondu. Hasta iki ay boyunca üç günlük süreyle önce metil prednizolon, sonrasında da oral steroid ve metotreksat tedavisi uygulanarak takip altına alında ve bu süre zarfında hastanın durumunda önemli ölçüde iyileşme gözlemlendi. Bu klinik olay, Irak Kürdistan’da kaydedilen ilk Isaacs Sendromu vakasıdır.

 


Case Report

Hyperglycaemic Dissociative Fugue in an Elderly- A Rare Case Report

Turkish Title : Yaşlı Bir İnsanda Hiperglisemik Disosiyarif Füg – Nadir Görülen Bir Olgu Sunumu

Sudharani P Naik,Dushad Ram,Vikas Naik
JNBS, 2016, 3(3), p:119-121

DOI : 10.5455/JNBS.1436763747

This case report highlights the role of hyperglycaemia in a dissociative syndrome that may be overlooked by physicians, until it results in significant consequences. Traditionally dissociation is considered as an escape from overwhelming distress with partial or complete loss of control on voluntary actions or alienation of oneself or external world. Possible biological factors implicated in pathogenesis include reduced perfusion in inferior prefrontal and anterior temporal regions in the right hemisphere and abnormal functioning of the Hypothalamo-Pituitary-Adrenal dysfunction, Glutamate/N-Methyl-D-Aspartate (NMDA) receptor, Serotonin (5-HT2a, 5-HT2c), Gama-Amino Butyric Acid (GABA), and Opioid receptors.

Yeteri kadar kontrol edilmeyen diyabet bilişsel işlevlere zarar verebilir, fakat çözülmeli belirtilerle ilgili herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Biz bu raporda, ikinci tip diyabeti olan yaşlı bir hastadaki hiperglisemi bağlantılı tekrar eden bir disosiyatif füg vakası sunacağız. Muhtemel nörobiyolojik mekanizmaların üzerinde de durulacaktır.

 


Case Report

Repeated Transcranial Magnetic Stimulation as a Successful Augmentation Strategy in a Patient with First Episode Psychosis

Turkish Title : Bir İlk Atak Psikoz Olgusunda Başarılı Bir Tedavi Güçlendirme Yaklaşımı Olarak Tekrarlayıcı Transkraniyal Manyetik Uyarım Tedavisi

Barış Önen Ünsalver,Haluk Gülmez,Alper Evrensel,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(3), p:122-124

DOI : 10.5455/JNBS.1474971840

Repeated transcranial magnetic stimulation (rTMS) is a non-invasive brain stimulation method that may be preferred as an augmentation strategy for psychiatric patients who may not have responded well enough to psychotropic drugs. In psychoses rTMS may act via changing cortical excitability, connectivity and plasticity. rTMS may induce transcallosal inhibition and antipsychotic drugs may extend the duration of this inhibition. We present a first episode psychosis patient initially unresponsive to antipsychotic treatment, in whom 20 sessions of right 1Hz rTMS augmentation resulted in clinical response and who remained in remission by the 8th month of treatment. We suggest that rTMS is a well-tolerated treatment that may not be reserved only for treatment resistant patients but may also be considered early on in the management of psychiatric disorders.

Tekrarlayıcı transkraniyal manyetik uyarım tedavisi (tTMU), psikotrop ilaçlara yeterli alınamamış psikiyatrik hastalıklarda, tedaviyi güçlendirme amacıyla tercih edilebilecek, invazif olmayan bir beyin uyarım yöntemidir. Psikoz olgularında, tTMU, kortikal uyarılabilirliği, konnektiviteyi ve plastisiteyi değiştirerek etki ediyor olabilir.  tTMU transkallozal inhibisyonu indükleyebilir ve antipsikotikler bu inhibisyonun süresini uzatabilir. Bu makalede, ilk antipsikotik ilaç tedavisine yanıtsız bir ilk atak psikoz olgusunda, 20 seans 1Hz sağ tTMU güçlendirmesiyle klinik yanıt gözlenen ve tedavinin 8. ayında remisyonu devam eden bir olguyu sunuyoruz. tTMU’nun sadece tedaviye dirençli olguların tedavisinde değil, aynı zamanda, psikiyatrik bozuklukların erken dönem tedavisinde klinisyenin düşünebileceği umut vaat eden bir yöntem olduğunu öneriyoruz.


Case Report

Sertraline Induced Tremor

Turkish Title : Sertraline Bağlı Tremor

N.A. Uvais,V.S. Sreeraj
JNBS, 2016, 3(2), p:84-85

DOI : 10.5455/JNBS.1461084368

Specific serotonin reuptake inhibitors have been associated with extrapyramidal dysfunction manifesting as parkinsonism, dystonia, tremor, and akathisia. Here, we describe a old female patient with a diagnosis of moderate depressive episode who developed tremor with sertraline in the absence of concurrent prescription of medications, which have potential action on the dopaminergic system and whose symptoms resolved after the drug was discontinued.

Belirli serotonin gerialım inhibitörüleri; parkinsonizm, distoni, tremor ve akatizi olarak ortaya çıkan ekstrapiramidal bozukluklarla ilişkilidir. Bu çalışmada, ilaçların eş zamanlı preskripsiyonunun eksikliğinde sertraline bağlı tremor geliştiren, dopaminerjik sistem üzerinde işlem potansiyeli olan ve ilaç kesildikten sonra semptomları ortadan kalkmış orta şiddetli depresyon teşhisi olan yaşlı bir kadın hasta değerlendirilmiştir.

 


Case Report

Functional MRI in feigned visual loss

Turkish Title : Yapay görme kaybında işlevsel MR görüntüleme

Aileen A. Antonio-Santos,Eric R. Eggenberger,David C. Zhu
JNBS, 2016, 3(2), p:86-88

DOI : 10.5455/JNBS.1462260849

This single-subject study studied the ability of functional magnetic resonance imaging (fMRI) to discern normal visual condition compared to feigned visual loss and induced-refractive blur condition. Under the normal binocular vision condition, activation of the parieto-occipital area reflected normal patterns of blood oxygenation level-dependent (BOLD) signals in the visual pathway. During the feigned/functional visual loss and refractive-induced blur condition, there was hypoactivation in the parieto-occipital visual pathway. This study showed that the subject could strongly influence the fMRI results, thus, further investigation and protocol refinement are needed to maximize the ability of fMRI to reliably serve as a clinical diagnostic tool in individual functional patients.

Tek denekli bu çalışma, normal görme durumuyla yanıltıcı görme kaybı ve yapay-refraktif bulanıklık durumunu ayırt etmek için fonksiyonel magnetik resonans görünteleme(fMRI) kullanmıştır. Normal binoküler görüş durumunda, parietooksipital alanının aktivasyonu görme yolunda kan oksijenizasyonu bağımlılık düzeyi(BOLD) sinyallerinin normal örneklerini yansıtmıştır. Yanıltıcı/ fonksiyonel görme kaybı ve yapay-refraktif bulanıklık durumu esnasında parietooksipital görme yolunda hipoaktivasyon vardı. Bu çalışma göstermiştir ki; denek, fMRI sonuçlarını ciddi derecede etkileyebilir. Bu nedenle, bireysel fonksiyonel hastalarda güvenilir bir şekilde kliniksel bir teşhis aracı olarak hizmet etmesi için fMRI kullanımının yükseltilmesi amacıyla daha fazla araştırma ve protokol gelişimine ihtiyaç duyulmuştur.


Case Report

Use of Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation for Treatment of Auditory Hallucinations: A Case Report and Brief Review

Turkish Title : İşitsel Varsanıların Tedavisinde Transkaranial Manyetik Uyarım Kullanımı: Bir Olgu Sunumu ve Kısa Gözden Geçirme

Gökben Hızlı Sayar,Hüseyin Bulut,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(1), p:32-36

DOI : 10.5455/JNBS.1449305089

In this case we report the efficacy of repetitive transcranial magnetic stimulation for treatment resistant auditory verbal hallucinations. The majority of protocols have utilized low-frequency suppressive repetitive transcranial magnetic stimulation over the left temporoparietal cortex with some therapeutic benefits in ameliorating auditory hallucinations. Normalizing the functional connectivity between the temporoparietal and frontal brain regions may underlie the therapeutic effect of repetitive transcranial magnetic stimulation on auditory hallucinations in schizophrenia. Regarding side effects, the rTMS intervention was well tolerated in this case. Future research must focus on the optimum stimulation site and parameters.

Bu olgu sunumunda tekrarlayan transkranial manyetik uyarımın tedaviye dirençli işitsel varsanılarda etkinliği bildirilmektedir. Literatürde işitme varsanılarında tedavisel etkinliği oldığu bildirilen protokollerin çoğunda sol temporoparietal bölgeye baskılayıcı düşük frekanslı transkraniyal manyetik uyarım kullanılmıştır. Temporoparietal ve frontal beyin bölgeleri arasındaki işlevsel bağlantının düzeltilmesi, şizofrenide işitsel varsanılarda transkranial manyetik uyarımın etkinliğinin altında yatan mekanizma olabilir. transkranial manyetik uyarım bu olguda bildirilen hasta tarafından iyi tolere edilmiştir. Gelecekteki çalışmalar optimum uyarım bölgesi ve parametreleri üzerine yoğunlaşmalıdır.


Case Report

Swallow Outcome in Three Female Siblings with Huntingtons Disease and Chorea

Turkish Title : Huntıngton ve Kora Hastalığı Olan Üç Kız Kardeştekı Yutkunma Sonuçları

Thejaswi Dodderi,Chinju Micheal
JNBS, 2016, 3(1), p:37-41

DOI : 10.5455/JNBS.1450414181

The present study focuses on describing characteristics of swallow among Huntingtons Disease (HD) with Chorea before and after dysphagia therapy. 3 female siblings of 21, 22 and 33 years having juvenile type onset of HD with chorea were included. The patients were evaluated comprehensively for swallowing using Manipal Manual for Swallowing Assessment. Each patient was subjected to ingestion of solid, thin liquid and thick liquid of 5ml and 10 ml quantified using a standard measurable cup. Descriptive statistics was administered on the data using statistical package SPSS (Version 17). On observation, all 3 patients presented with sensory and motor issues in addition to posture instability with abrupt body movements, food spillage, piece meal deglutition, intra bolus retention, wet voice and cough. Following which cognitive approach and behavioural approach based intervention was initiated. The symptoms of intra bolus retention and cough decreased post therapy with no change in sensory aspects. The present study evidences three female siblings with severe cognitive deficits and dysphagia secondary to HD. Despite rehabilitation being provided, they could not completely waiver off the symptoms. These evidences highlight the importance of identifying and addressing swallow based treatment outcomes in HD with chorea.

Bu çalışma, yutma zorluğu terapisinden önce ve sonra Koralı Huntingon Hastalığı(HD) arasındaki yutkunma özelliklerine odaklanmıştır. Çalışma, Koralı HD’nın ergenlik döneminde başlayan çeşidine sahip olan 21, 22 ve 33 yaşlarındaki üç kız kardeşten oluşmaktadır. Hastalar, Manipal Yutkunma Becerileri Kılavuzu kullanılarak yutkunmaları için kapsamlı bir şekilde değerlendirilmişlerdir. Her hasta, standart bir ölçme kabı kullanılarak katı, ince sıvı, 5ml ve 10ml’lik kalın sıvıları yutmaya maruz bırakılmışlardır. İstatistik programı olan SPSS (sürüm 17) kullanılarak betimleyici istatistikler elde edilmiştir. Gözlem sırasında, üç hasta da ani vücut hareketleriyle duruş dengesizliği, yiyecek dökme, kısmi yutma foksiyonu, intra kapsül retansiyonu, nemli ses ve öksürmenin yanı sıra duyusal ve motorsal bulgular ortaya koymuştur. Bilişsel ve davranışsal yaklaşıma dayanan müdahalelerin takibi başlatılmıştır. Öksürük ve intra kapsül retansiyonunun semptomları duyusal açılardan hiçbir değişlik olmadan tedavi sonrasında azalmıştır. Bu çalışma, yoğun bilişsel eksiklikleri ve Huntingon Hastalığı (HD)’na bağlı yutma zorluğu olan üç kız kardeşi inceler. Rehabilitasyon desteği almalarına rağmen, bu semptomlardan tam olarak kurtulamamışlardır. Bu bulgular, koralı Huntingon Hastalığı(HD)’nın yutkunmaya dayalı tedavi sonuçlarının tanımlanmasının ve gösterilmesinin önemini vurgulamaktadır.


Case Report

Early onset progressive nonfluent aphasia

Turkish Title : Erken başlangıçlı progresif tutuk afazi

Evrensel Alper,Cömert Gökçe,Şalçini Celal
JNBS, 2015, 2(3), p:117-119

DOI : 10.5455/JNBS.1433398964

Progressive nonfluent aphasia is a slowly progressive degenerative disease characterized by atrophy in left hemisphere particularly frontotemporal. It is one of three subtypes of frontotemporal lobar degeneration (frontotemporal dementia). Unlike Alzheimer’s disease it begins between 45-65 years of age and occurs equally in both sexes usually. The reported youngest case was 21 years old. Atrophy is seen in the left hemisphere more in temporal lobe on magnetic resonance imaging. Approximately half of the cases have family history. In early it might confuse with depression and therefore diagnosis may be delayed. Brain magnetic resonance imaging is important for verification of diagnosis. In this paper, a case who early onset progressive nonfluent aphasia was mentioned.

Progresif tutuk afazi, sinsi başlangıçlı, yavaş ilerleyen, sol hemisferde (özellikle frontotemporal) atrofi ile seyreden dejeneratif bir hastalıktır. Frontotemporal lobar dejenerasyonun (frontotemporal demans) üç alt tipinden biridir. Alzheimer hastalığının aksine genelde 45-65 yaş arasında başlar ve her iki cinsiyette eşit oranda görülür. Bildirilmiş en genç olgu 21 yaşındadır. MRI’da sol hemisferde daha çok temporal lobda atrofi görülür. Olguların yaklaşık yarısında aile öyküsü vardır. Erken dönemlerde depresyon ile karıştırılabilir. Bu nedenle tanıda gecikilebilir. Beyin MRI tanıyı doğrulamada önemlidir. Bu makalede erken başlangıçlı bir progresif tutuk afazi olgusu sunulmuştur.


Case Report

Coincidence of delusional disorder, subclinical hypothyroidism and hirsutism: A case Report

Turkish Title : Hezeyanlı bozukluk, subklinik hipotiroidizm ve hirsutizmin eşzamanlı görünümü: Olgu sunumu

Kaya Fatma Duygu,Er Ramazandem
JNBS, 2015, 2(2), p:80-82

DOI : 10.5455/JNBS.1437674679

In this report, we present a 51 year old postmenopausal woman with clinical presentation of “delusional disorder-somatic type” and also facial hirsutism and subclinical hypothyroidism. Blood tests revealed thyroid gland dysfunction with high TSH and anti-TPO levels but other blood tests and radiological investments were found to be normal. The relationship between thyroid dysfunction, hirsutism and psychosis is discussed in the context of this particular case. In presence of limited case reports in literature indicating a relationship with subclinical hypothyroidism and psychotic symptoms, we think that our case is important for reminding clinicians to consider endocrine disorders providing a basis for psychiatric disorders and to investigate thyroid function deficiency not only in patients with depression but with other psychiatric presentations like psychosis.

Burada “delüzyonel bozukluk-somatik tip” kliniği ile başvuran, aynı zamanda yüzde hirsutizmi ve subklinik hipotiroidisi olan 51 yaşında postmenapozal bir olgu sunulmaktadır. Hastanın kan testlerinde yüksek TSH ve anti-TPO seviyeleri mevcut olup diğer kan testleri ve radyolojik incelemeler normal sınırlardadır. Tiroid işlev bozukluğu, hirsutizm ve psikoz arasındaki ilişki bu olgu çerçevesinde tartışılmıştır. Subklinik hipotiroidi ve psikotik belirtiler arasındaki ilişkiye işaret eden az sayıdaki literatür varlığında bu olgunun; klinisyenlere, endokrin bozuklukların psikiyatrik bozukluklara temel oluşturabildiğini düşünmelerini ve sadece depresyonu olan hastalarda değil psikoz gibi diğer psikiyatrik tablolarda da tiroid işlevlerini incelemelerini hatırlatması bakımından önemli olduğunu düşünmekteyiz.


Case Report

Sertralin induced normoprolactinemic galactorrhea

Turkish Title : Sertralinin indüklediği normoprolaktinemik galaktore

Camkurt Mehmet Akif,Şimşek Nadya
JNBS, 2015, 2(2), p:83-84

DOI : 10.5455/JNBS.1423170020

Galactorrhea is defined as non-puerperal lactation and frequently occurs as an adverse drug reaction due to typical antipsychotics. Furthermore, antidepressants, especially SSRIs, cause galactorrhea since the introduction of imipramine to psychiatry practice. Although galactorrhea usually accompanies increased prolactin levels, in some cases prolactin levels could be within the normal range. To date there are two case reports of normoprolactinemic galactorrhea due to sertraline and here we report a patient who developed normoprolactinemic galactorrhea 1 month after initiating sertraline 50 mg/day.

Galaktore psikiyatri pratiğinde sıklıkla tipik antipsikotiklerin bir yan etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan imipraminin antidepresan olarak kullanılmaya başlanmasından beri, antidepresanlara bağlı da galaktore gelişebileceği bildirilmiştir. Galaktore klinikte sıklıkla artmış prolaktin düzeyleri ile karşımıza çıkmakla beraber bazı durumlarda prolaktin düzeyleri normalken de gelişebilmektedir. Bu güne kadar sertralinle ilgili 2 tane prolaktin düzeyleri normal sınırlarda iken gelişen galaktore olgusu bildirilmiştir. Bu vakamızda sertralin 50 mg/gün başlandıktan 1 ay sonra gelişen galaktore olgusunu sunmayı amaçladık.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.