JNBS
Üsküdar Üniversitesi

ARTICLES

Case Report

Early onset progressive nonfluent aphasia

Turkish Title : Erken başlangıçlı progresif tutuk afazi

Evrensel Alper,Cömert Gökçe,Şalçini Celal
JNBS, 2015, 2(3), p:117-119

DOI : 10.5455/JNBS.1433398964

Progressive nonfluent aphasia is a slowly progressive degenerative disease characterized by atrophy in left hemisphere particularly frontotemporal. It is one of three subtypes of frontotemporal lobar degeneration (frontotemporal dementia). Unlike Alzheimer’s disease it begins between 45-65 years of age and occurs equally in both sexes usually. The reported youngest case was 21 years old. Atrophy is seen in the left hemisphere more in temporal lobe on magnetic resonance imaging. Approximately half of the cases have family history. In early it might confuse with depression and therefore diagnosis may be delayed. Brain magnetic resonance imaging is important for verification of diagnosis. In this paper, a case who early onset progressive nonfluent aphasia was mentioned.

Progresif tutuk afazi, sinsi başlangıçlı, yavaş ilerleyen, sol hemisferde (özellikle frontotemporal) atrofi ile seyreden dejeneratif bir hastalıktır. Frontotemporal lobar dejenerasyonun (frontotemporal demans) üç alt tipinden biridir. Alzheimer hastalığının aksine genelde 45-65 yaş arasında başlar ve her iki cinsiyette eşit oranda görülür. Bildirilmiş en genç olgu 21 yaşındadır. MRI’da sol hemisferde daha çok temporal lobda atrofi görülür. Olguların yaklaşık yarısında aile öyküsü vardır. Erken dönemlerde depresyon ile karıştırılabilir. Bu nedenle tanıda gecikilebilir. Beyin MRI tanıyı doğrulamada önemlidir. Bu makalede erken başlangıçlı bir progresif tutuk afazi olgusu sunulmuştur.


Case Report

Coincidence of delusional disorder, subclinical hypothyroidism and hirsutism: A case Report

Turkish Title : Hezeyanlı bozukluk, subklinik hipotiroidizm ve hirsutizmin eşzamanlı görünümü: Olgu sunumu

Kaya Fatma Duygu,Er Ramazandem
JNBS, 2015, 2(2), p:80-82

DOI : 10.5455/JNBS.1437674679

In this report, we present a 51 year old postmenopausal woman with clinical presentation of “delusional disorder-somatic type” and also facial hirsutism and subclinical hypothyroidism. Blood tests revealed thyroid gland dysfunction with high TSH and anti-TPO levels but other blood tests and radiological investments were found to be normal. The relationship between thyroid dysfunction, hirsutism and psychosis is discussed in the context of this particular case. In presence of limited case reports in literature indicating a relationship with subclinical hypothyroidism and psychotic symptoms, we think that our case is important for reminding clinicians to consider endocrine disorders providing a basis for psychiatric disorders and to investigate thyroid function deficiency not only in patients with depression but with other psychiatric presentations like psychosis.

Burada “delüzyonel bozukluk-somatik tip” kliniği ile başvuran, aynı zamanda yüzde hirsutizmi ve subklinik hipotiroidisi olan 51 yaşında postmenapozal bir olgu sunulmaktadır. Hastanın kan testlerinde yüksek TSH ve anti-TPO seviyeleri mevcut olup diğer kan testleri ve radyolojik incelemeler normal sınırlardadır. Tiroid işlev bozukluğu, hirsutizm ve psikoz arasındaki ilişki bu olgu çerçevesinde tartışılmıştır. Subklinik hipotiroidi ve psikotik belirtiler arasındaki ilişkiye işaret eden az sayıdaki literatür varlığında bu olgunun; klinisyenlere, endokrin bozuklukların psikiyatrik bozukluklara temel oluşturabildiğini düşünmelerini ve sadece depresyonu olan hastalarda değil psikoz gibi diğer psikiyatrik tablolarda da tiroid işlevlerini incelemelerini hatırlatması bakımından önemli olduğunu düşünmekteyiz.


Case Report

Sertralin induced normoprolactinemic galactorrhea

Turkish Title : Sertralinin indüklediği normoprolaktinemik galaktore

Camkurt Mehmet Akif,Şimşek Nadya
JNBS, 2015, 2(2), p:83-84

DOI : 10.5455/JNBS.1423170020

Galactorrhea is defined as non-puerperal lactation and frequently occurs as an adverse drug reaction due to typical antipsychotics. Furthermore, antidepressants, especially SSRIs, cause galactorrhea since the introduction of imipramine to psychiatry practice. Although galactorrhea usually accompanies increased prolactin levels, in some cases prolactin levels could be within the normal range. To date there are two case reports of normoprolactinemic galactorrhea due to sertraline and here we report a patient who developed normoprolactinemic galactorrhea 1 month after initiating sertraline 50 mg/day.

Galaktore psikiyatri pratiğinde sıklıkla tipik antipsikotiklerin bir yan etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan imipraminin antidepresan olarak kullanılmaya başlanmasından beri, antidepresanlara bağlı da galaktore gelişebileceği bildirilmiştir. Galaktore klinikte sıklıkla artmış prolaktin düzeyleri ile karşımıza çıkmakla beraber bazı durumlarda prolaktin düzeyleri normalken de gelişebilmektedir. Bu güne kadar sertralinle ilgili 2 tane prolaktin düzeyleri normal sınırlarda iken gelişen galaktore olgusu bildirilmiştir. Bu vakamızda sertralin 50 mg/gün başlandıktan 1 ay sonra gelişen galaktore olgusunu sunmayı amaçladık.


Case Report

Olanzapine induced seizures: A case report

Turkish Title : Olanzapin ile indüklenmiş nöbetler

N.A. Uvais,V.S. Sreeraj
JNBS, 2015, 2(2), p:85-86

DOI : 10.5455/JNBS.1443357705

Galactorrhea is defined as non-puerperal lactation and frequently occurs as an adverse drug reaction due to typical antipsychotics. Furthermore antidepressants, especially SSRIs, cause galactorrhea since the introduction of imipramine to psychiatry practice. Although galactorrhea ususally accompany increased prolactin levels, in some cases prolactin levels could be in normal range. To date there are two case reports of normoprolactinemic galactorrhea due to sertraline and here we report a patient who developed normoprolactinemic galactorrhea 1 month after initiating sertraline 50 mg/day.

Galaktore doğuma bağlı olmaksızın süt salgılanması olarak tanımlanır ve tipik antipsikotiklere bağlı advers ilaç reaksiyonu olarak sıklıkla ortaya çıkar. Ayrıca, imipraminin psikiyatri pratiğine girişiyle birlikte antidepresanlar, özellikle SSRI’lar, da galaktoreye sebep olmaktadır. Genellikle galaktore prolaktin seviyesindeki artışa eşlik ederken, bazı olgularda prolaktin seviyesi normal aralıkta olabilir. Bugüne kadar sertraline bağlı iki normoprolaktinemik galaktore olgu raporu vardır ve bu çalışmada günde 50mg sertralin başlandıktan bir ay sonra normoprolaktik galaktore geliştirmiş bir hasta rapor edilmiştir.


Case Report

Melodic Intonation Therapy in an aphasic patient

Turkish Title : Afazik bir olguda Melodik Entonasyon Terapisi

Sima Arslan,Eylem Özten,Gökben Hızlı Sayar
JNBS, 2015, 2(1), p:32-33

DOI : 10.5455/JNBS.1422264169

Communication deficits resulting from aphasia can negatively impact stroke survivors’ social life. It has been reported that patients with severe non-fluent aphasia are better at singing lyrics than speaking the same words. Based on lesion studies, it is generally proposed that the right hemisphere is dominant especially for melody production. We present a 28-year-old woman with non-fluent aphasia as the result of a left hemisphere ischemic stroke involving mainly the superior division of the middle cerebral artery, and classified as having Broca’s aphasia. She was taken into melodic intonation therapy with speech therapy. Singing is accessible and enjoyable for many people with aphasia and melodic intonation therapies may facilitate recovery in such non-fluent aphasic patients.

Afaziye bağlı iletişim sorunları strok hastalarının sosyal yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Akıcı olmayan afazi hastalarının söyleyemedikleri kelimeleri şarkı içinde daha rahat söyleyebildikleri bildirilmiştir. Lezyon çalışmalarına göre melodi üretiminde ağırlıklı olarak sağ hemisfer görev alır. Bu yazıda orta serebral arterin superior bölümüyle ilişkili strok nedeni ile Broca afazisi olarak sınıflanmış akıcı olmayan afazi gelişmiş 28 yaşında kadın hasta sunulacaktır. Olguya konuşma terapisi ile birlikte melodik entonasyon terapisi uygulanmıştır. Şarkı söyleme birçok kişi için kolay yapılabilir ve eğlenceli bir etkinliktir. Akıcı olmayan afazi hastalarında melodik entonasyon terapisi iyileşme sürecini hızlandırabilir.


Case Report

Efficacy of eye movement desensitization and reprocessing beyond complex post traumatic stress disorder: A case study of emdr in pakistan.

Turkish Title : Kompleks travma sonrası stres bozukluğu ötesinde göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme tedavisinin yararlılığı: Pakistan’daki bir emdr vaka çalışması

Muhammad Sami Bilal, Mowadat Hussain Rana, Safi Ullah Khan
JNBS, 2015, 2(1), p:34-39

DOI : 10.5455/JNBS.1430056405

Objective: To demonstrate the efficacy of EMDR in complex multiple psychological trauma after failed drug treatment from selective serotonin reuptake inhibitor (SSRI) in a diagnosed case of post traumatic stress disorder (PTSD). Material and method: Single participant of this case study, a sitting session judge of judicial governmental scaffold reported to this mental health tertiary care facility at his own accord with features of intense anxiety, depression, maladjustment issues and posttraumatic stress for a duration of several months. As a partial responder to full trial of SSRI he was enrolled for EMDR therapy to address his symptoms of intense anxiety, panic attacks, being overwhelmingly fearful, depressed, low self-esteem, inappropriate feelings of guilt, flashbacks, avoidance, nightmares, hyper-arousal and inability to perform as a judicial head in active war stricken area of northern Pakistan. Complete psychiatric evaluation was carried out and after the discontinuation of SSRIs he was scored on Impact of Event Scale (IES). He fulfilled the diagnostic criteria for PTSD as evaluated by the English version of the PTSD module of the Structured Clinical Interview for DSM-IV administered once before commencement of EMDR. Safe place of the client was established and 8 staged protocol of EMDR was started with him. Multiple EMDR sessions were conducted. Result: The case presented in this paper had multiple psychological trauma forms and failed drug treatment and yet it was observed that EMDR provided marked improvement in all the domains of his deficits and this was at a prompt speed as compared to cognitive behavioural therapy (CBT) which usually takes longer duration of therapy to achieve similar results. Conclusion: EMDR provides marked improvement in all domains of complex mental trauma and traumatic memories. Improvement attained was prompt and enduring as compared to other forms of established therapies and drug treatment indicating permanent changes happening at neurobiological levels of brain.

Amaç: Travma sonrası stres bozukluğu(PTSD) teşhisi konmuş bir vakada selektif serotonin reuptake inhibitörü ile yapılan ilaç tedavisinin başarısız olmasından sonra kompleks çeşitli psikolojik travmada EMDR’nin yararlılığını göstermek. Materyal ve Metod: Bu çalışmanın tek katılımcısı, pek çok aylık bir sürede aşırı kaygı, depresyon, uyumsuzluk ve travma sonrası stres gibi özelliklerle uyumluluk gösteren, hukuki bir yargılama sehpası düzenindeki bir oturma seansında üçüncü basamak mental sağlık bakımının rapor edildiği bir kişidir. Bütün bir SSRI denemesinin parçasal bir cevaplayıcısı olarak bu kişi; aşırı kaygı, panik ataklar, aşırı derecede korkan, depresif, özgüvensiz, gereksiz suçluluk duygusu, geçmişe dönüşler, kaçınma, kabuslar, aşırı uyarılmışlık ve kuzey Pakistan’ın aktif savaşta harabeye dönmüş bir kesiminde muhakeme gücünü kullanamama gibi semptomları adres gösteren EMDR terapisine alınmıştır. Bütün psikiyatrik değerlendirmeler tamamlanmıştır ve SSRI’ların tamamlanmasından sonra IES (Impact of Event Scale) üzerinde puanlandırılmıştır. EMDR’nin başlangıcından önce bir kez yapılan DSM-IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme PTDS modülünün İngilizce versiyonu ile değerlendirilmiş PTDS tanı kriterlerini yerine getirmiştir. Hastanın güvenli bir yerde olması sağlanmıştır ve EMDR’nin 8 adet protokol safhası hastayla başlamıştır. Çoklu EMDR seansı gerçekleştirilmiştir. Sonuç: Bu makalede sunulan çalışma çoklu psikolojik travma formları içermiş ve ilaç tedavisi başarısız olmuştur ve yine de EMDR’nin hastanın eksikliklerinin olduğu bütün alanlarda göze çarpan ilerlemeler sağladığı ve benzer sonuçları almada genellikle daha uzun süren bir terapi olan kognitif davranışsal terapiyle kıyaslandığında bu terapinin daha hızlı olduğu gözlemlenmiştir. Varılan sonuç: EMDR mental travma ve travmatik hafızaların bütün alanlarında göze çarpan gelişmeler sağlamıştır. Elde edilen gelişmeler, beynin nörobiyolojik seviyelerinde oluşan kalıcı değişimleri gösteren varolan diğer terapiler ve ilaç tedavilerine nazaran daha hızlı ve devamlıdır.


Case Report

Bilateral Pedal Edema Assocıated with Olanzapine Treatment: A Case Report

Turkish Title : Olanzapin Tedavisi İle Ortaya Çıkan Bilateral Ayak Bileği Ödemi: Bir Olgu Sunumu

Hamiyet İpek Toz,Dilek Meltem Taşdemir,Ürün Özer,Bahtiyar Toz,Güliz Özgen
JNBS, 2015, 2(1), p:42-44

DOI : 10.5455/JNBS.1421772318

Peripheric edema could be caused by various medical conditions as well as pharmacologic agents such as antihypertensives, nonsteroidal antiinflamatory drugs, endocrine agents and immunotherapies. Olanzapine is an atypical antipsychotic that is widely prescribed for the treatment of schizophrenia and bipolar affective disorder. Most common adverse reactions of olanzapine are weight gain, postural hypotension, constipation, dizziness, akathisia, sedation. Peripheral edema was reported as an infrequent side effect, which affected 3% of the olanzapine treated patients. In this report, we aim to draw attention of psychiatrists on this rare adverse effect by presenting a 56-year-old case, who applied to our hospital with severe depressive and obsessive-compulsive symptoms and hospitalized because of suicide risk. Before psychiatric admission, he wasn’t taking any medication. He was diagnosed as major depression with psychotic features and obsessive-compulsive disorder. He was started on olanzapine 10 mg/day, quetiapine 300 mg/day and fluoxetine 40 mg/day. Two weeks after initiation of olanzapine, he was found to have bilateral pedal edema without ulceration and temperature change but minimal redness was observed. He had no history suggestive of cardiac, renal and liver dysfunction or allergic reaction against to any drug that could explain his existing edema. Possible medical conditions which may cause edema were ruled out by laboratory tests and physical examination. Olanzapine was stopped immediately and the therapy was modified to risperidone 1 mg/day. After discontinuation of olanzapine, edema was gradually resolved within two weeks. Because olanzapine associated edema has been seen rarely, it could be overlooked by psychiatrists in comparison to its more common side effects. Although it shows self-limited and benign course, patients may feel discomfort and their compliance to treatment may decrease. Also, it may interfere with differential diagnosis of other medical conditions which may cause edema. In conclusion, we suggest that patients should be observed carefully for edema during olanzapine treatment.

Periferik ödem çeşitli tıbbi hastalıkların yanı sıra antihipertansifler, nonsteroidal antiinflamatuarlar, endokrin ilaçlar ve immünoterapiler gibi farmakolojik ajanlarla ortaya çıkabilir. Olanzapin şizofreni ve bipolar mizaç bozukluğu tedavisinde sıkça reçetelenen bir atipik antipsikotiktir. En sık yan etkiler kilo alımı, postural hipotansiyon, kabızlık, başdönmesi, akatizi ve sedasyon olarak bildirilmiştir. Periferal ödem, olanzapinle tedavi edilen hastaların %3’ünü etkileyen nadir bir yan etki olarak bildirilmiştir. Bu yazıda, şiddetli depresif ve obsesif kompulsif belirtiler ile hastanemize başvuran ve intihar riski nedeniyle yatırılan 56 yaşında bir olgu sunularak, bu nadir yan etkiye psikiyatristlerin dikkatini çekmek amaçlanmıştır. Psikiyatri başvurusu öncesinde hastanın herhangi bir ilaç kullanımı yoktur. Hastaya psikotik özellikli major depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk tanısı konmuştur. Tedavisine olanzapin 10 mg/gün, ketiyapin 300 mg/gün ve fluoksetin 40 mg/gün ile başlandı. Olanzapin başlandıktan iki hafta sonra, ülserasyon ve ısı değişikliği olmaksızın, minimal kızarıklıkla bilateral ayak bileği ödemi geliştiği gözlendi. Hastada ödemi açıklayabilecek, kalp, böbrek ve karaciğer yetmezliğini ya da bir ilaca alerjik reaksiyonu düşündüren öykü yoktu. Ödeme neden olabilecek olası tıbbi durumlar fizik muayene ve laboratuar testleri ile dışlandı. Olanzapin hemen kesildi ve risperidon 1 mg/gün tedavisine geçildi. Olanzapinin kesilmesinden sonra ödem iki hafta içinde giderek geriledi. Olanzapinle ilişkili ödem, nadir görülmesi nedeniyle, psikiyatristler tarafından daha sık görülen yan etkilere kıyasla ihmal edilebilir. Kendini sınırlayan ve iyi huylu bir gidişi olmasına rağmen, hastalarda rahatsızlık yaratabilir ve tedaviye uyumlarını azaltabilir. Ayrıca, ödeme neden olabilecek diğer tıbbi durumların ayırıcı tanısını zorlaştırabilir. Sonuç olarak, olanzapin tedavisi süresince hastaların ödem açısından dikkatle izlenmesi yararlı olacaktır.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.