Years
2014
Categories
Authors
ARTICLES
Review Article
An alternative approach to understand schizophrenia: polyamine hypothesis through NMDA receptors
Turkish Title : Şizofreniyi anlamakta alternatif bir yaklaşım: NMDA reseptörleri aracılığı ile poliamin hipotezi
Tayfun Uzbay
JNBS, 2014, 1(3), p:72-76
The glutamate hypothesis of schizophrenia based on the observations that administration of drugs that block N-methyl-D-aspartate (NMDA) glutamate receptors could induce schizophrenia-like symptoms. There are several evidences linking abnormal glutamatergic transmission to cognitive, negative, and positive symptoms of schizophrenia and the glutamatergic system is now a major focus for the development of new compounds in schizophrenia. The polyamines are omnipresent aliphatic molecules comprising putrescine, spermidine, spermine and agmatine. The polyamines and their biosynthetic enzymes are found throughout the body, including the central nervous system (CNS), where they display specific regional distributions in the CNS. The polyamines have an important role in the modulation of cell growth and on cell membrane functions. It was hypothesized that schizophrenia may be related to a general abnormality in neuronal membranes. Agmatine, a polyamine, selectively blocks the NMDA subclass of glutamate receptors in rat hippocampal neurons. There are also several evidences indicate that a relationship between polyamines and etiopathogenesis of schizophrenia. In this review, a new approach for understanding schizophrenia via NMDA receptors and their interaction with agmatine which is a biological active polyamine transmitter in brain is proposed.
Şizofrenide glutamat hipotezi N-metil-D-aspartat (NMDA) reseptör antagonistlerinin insanlarda ve deney hayvanlarda şizofreni semptomları oluşturmasına dayanır. Anormal glutamaterjik iletinin şizofreninin bilişsel, pozitif ve negative semptomları ile ilişkisine işaret eden birçok kanıt vardır ve glutamaterjik sistem şizofreni tedavisinde yeni ilaçların geliştirilmesi için güncel ve önemli bir odaktır. Poliaminler doğada ve canlı organizmalarda yaygın olarak bulunan putresin, spermidin, spermin ve agmatin gibi birden fazla amin içeren alifatik moleküllerdir. Poliaminler ve bunların biyosentetik enzimleri vücutta merkezi sinir sistemi de (MSS) dâhil olmak üzere yaygın olarak bulunur. Poliaminler hücre büyümesinin modülasyonu ve hücre membran işlevlerinde önemli bir role sahiptir. Şizofreninin sinir hücresi membranlarındaki genel bir anomalite ile ilişkili olduğu hipotezi ileri sürülmüştür. Bir poliamin olan agmatin sıçan hipokampal nöronlarında glutamaterjik NMDA reseptörlerini seçici bir şekilde bloke eder. Poliaminlerle şizofreni hastalığının etyopatogenezi arasında ilişkiye işaret eden çeşitli kanıtlar da mevcuttur. Bu gözden geçirme yazısında biyolojik aktif bir nörotransmitter olan agmatin ile NMDA reseptörleri arasındaki etkileşme üzerinden şizofreninin anlaşılmasına yönelik yeni bir yaklaşım ileri sürülmektedir.
Review Article
The rationale for the localization of polyamine pathway enzymes in the brain
Turkish Title : Beyindeki poliamin yolak enzimlerinin lokalizasyonunun anlamı
Gregor Laube,Hans-Gert Bernstein,Rüdiger W. Veh,Thomas Weiss
JNBS, 2014, 1(3), p:77-81
Polyamines, including spermidine, spermine, and agmatine, serve several brain-specific functions. Polyamine transport mechanisms may account for the redistribution of these organic cations, which may also be synaptically released as neuromodulators or neurotransmitters, in the brain. Therefore, the localization of polyamine pathway enzymes, in addition to the localization and functional investigation of the polyamines itself, provides valuable insights regarding the identification of cell- and region-specific roles for polyamines, notably in the context of mental disorders and neurodegenerative diseases. Identified neuronal circuits are subject to physiological and pharmacological investigations. With this respect, we electrophysiologically studied the cerebellar cortex and the medial habenula, showing a prominent synaptic expression of spermidine synthase and agmatinase, respectively. In both areas, the relevant polyamines clearly influence the electrical activity. The medial habenula may be involved with the aetiology of major depressive disorder. In this context, the expression of agmatinase in other brain areas, e.g. the paraventricular thalamic nucleus, possibly also involved with depression, is discussed.
Spermidin, spermin ve agmatini içeren poliaminler beyne özgü pek çok fonksiyonu çalıştırmaktadır. Poliamin dolaşım mekanizmaları, beyinde nöromodülatör ve nörotransmitterler gibi sinaptik olarak salgılanabilen bu organik katyonların yeniden dağıtımından sorumlu olabilmektedir. Bu nedenle, poliaminlerin lokalizasyon ve fonksiyon incelemesine ek olarak poliamin yolak enzimlerinin lokalizasyonu, özellikle psikolojik bozukluklar ve nörolojik dejeneratif hastalıklarda poliaminlerin hücre tanımlaması ve bölgeye özgü rolleriyle alakalı hatırı sayılır bilgiler sağlamaktadır. Belirli nöronal devreler fizyolojik ve farmakolojik araştırmalara bağlıdır. Bu çalışma kapsamında spermedin sentezi ve agmatinin belirli sinaptik ifadesini nispeten gösteren serebral korteksi ve medial habenulayı elektrofizyolojik olarak incelenmiştir. Her iki alanda da ilgili poliaminler açık bir şekilde elektriksel aktiviteyi etkilemekte ve medial habenula majör depresif rahatsızlığın etiyolojisinde yer alabilmektedir. Bu bağlamda, paraventriküler talamik nükleusu gibi beynin diğer bölümlerindeki agmatinin ifadesiyle depresyon ilişkisinin olasılığı tartışılacaktır.
Review Article
Blood injury phobia: an overview of gender specific brain differences
Turkish Title : Kan- yaralanma fobisi: cinsiyete özgü beyin farklılıklarına genel bakış
Ab Latif Wani,Anjum Ara
JNBS, 2014, 1(3), p:82-87
Blood injury injection phobia (BII) involves an intense fear of situations, in which an individual is directly or indirectly exposed to blood, injections or viewing injuries, along with a tendency to avoid these situations. BII phobia is highly prevalent in females as compared to males. It is virtually the only specific phobia and the only anxiety disorder, in which fainting occurs. Although fainting is much distressed to the BII phobic individuals, but it may have developed in the humans at the time when they needed it much as a survival mechanism. In this article we discuss how in the humans there may have developed the trait of BII phobia in the ancestors, including the variation in the symptoms among sexes. There are not studies which specifically examine the syncope related brain differences among genders. But there are other well defined studies which highlight marked differences among male and female brains. Considering this we also review some recent breakthrough discoveries showing differences in the brain of males and females at gene expression level which leads to the variation in brain and behaviour related problems among genders. There is an exigent need to understand the brain behavioral problems through multiple perspectives.
Kan-enjeksiyon- yaralanma fobisi (BII) bir bireyin direkt ya da dolaylı olarak kana, enjeksiyonlara ya da yara görmeye maruz kaldığı ve bu durumlardan kaçınma eğiliminin olduğu aşırı korku durumudur. BII fobisi erkeklere göre kadınlarda daha yaygındır. Bu fobi bayılmanın olduğu hemen hemen tek spesifik fobi ve tek kaygı bozukluğudur. Bayılma, BII fobili bireylere daha fazla endişe verse de aslında bayılma bu bireyler bir çeşit hayatta kalma mekanizmasına ihtiyaç duydukları zamanlarda da oluşabilir. Cinsiyetler arasındaki semptom farklılıklarını içeren bu makalede soylardaki BII fobisinin insanlarda nasıl oluşmuş olabileceğini tartışacağız. Cinsiyetler arasındaki beyin farklılıklarına bağlı olan bayılmayı özel olarak inceleyen çalışmalar yoktur. Fakat kadın ve erkek beyinlerindeki farklılıkları inceleyen iyi yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bunu düşünerek cinsiyetler arasındaki problemlere bağlı olan beyin ve davranış farklılıklarına sebep olan gen ifade seviyesinde kadın ve erkek beyinlerindeki farklılıkları gösteren bazı yeni buluşları da yeniden inceleyeceğiz. Beyinin davranışsal problemlerini anlamak için çok yönlü bir perspektif zorunlu bir ihtiyaçtır.
Review Article
Turkish Title : Alzheimer hastalığında erken tanı yeni bir kimlik mi kazanıyor? Alzheimer hastalığında bir erp biyomarkeri olarak koku disfonksiyonu
Fatma Keskin Krzan
JNBS, 2014, 1(2), p:27-31
The olfactory system is vital mechanism for our survival to interact with the environment, influencing not only on odor detection but also on nutrition, social behavior and well-being. Current findings suggest that before the onset of any cognitive decline reflecting early sign of dementia, dysfunction in the areas processing olfactory information is present at the early stages of Alzheimer’s disease (AD). Behavioral test including thresholds, odor identification, recognition memory tasks are the most common types of odor measurement. However, recent neuroimaging techniques using measures of brain response, including Olfactory Event Related Potentials (OERPs) suggested the potential for detection of AD at the early preclinical stage. The importance of olfactory event related potentials and their relation with AD appear to be very promising.
Koku alma sistemi bizim çevre ile etkileşimimizde hayatta kalmamız sağlayan, sadece koku algılamayı değil aynı zamanda beslenme, sosyal davranış ve iyi olma halini etkileyen hayati bir mekanizmadır. Güncel bulgular, koku bilgi işleme alanlarında fonksiyon bozukluğunun, Alzheimer hastalığının (AH) erken aşamalarında, erken bunamayı yansıtan herhangi bir bilişsel gerileme başlamadan da mevcut olduğunu göstermektedir. Koku eşikleri, koku tanımlama, tanıma bellek görevleri koku ölçümü için kullanılan en yaygın davranış testi türleridir. Ancak, beyin yanıt ölçülerini kullanan yeni nörogörüntüleme teknikleri Alzheimer hastalığının klinik öncesi aşamasında, Koku Olaya İlişkili Potansiyeller’in (KOİP), hastalığın tespitinde önemini vurgulamaktadır. Koku olaya ilişkin potansiyeller’in (KOİP) Alzheimer hastalığı ile ilişkisi ve önemi çok umut verici görünmektedir.
Review Article
Turkish Title : Alkol kullanım bozukluğu olan hastalarda psikiyatrik komorbidite oluşumu ve yordayıcı faktörler
Mariana Fortunata Donadon,Flávia Lima Osório
JNBS, 2014, 1(2), p:32-36
Alcoholism is a disorder caused by an excessive and maladaptive pattern of alcohol consumption. A series of impairments can arise from such consumption, including psychiatric comorbidities. The objective of this study was to evaluate the rate of occurrence of anxiety and depression comorbidities in alcoholics and to investigate the associations of such comorbidities with the dose of ingested alcohol, period of alcohol use, personality traits and the presence of early emotional trauma. The sample consisted of 110 alcoholics, evaluated by the Structured Clinical Interview for DSM-IV (SCID-IV – clinical version) and recruited at the Hepatopathy Outpatient Service of a University Hospital. Data collection was individual and took place through the application of self-evaluation instruments. Statistical analysis was performed using parametric statistics with a significance level of p≤0.05. The main results showed that 46.3% of alcoholics had psychiatric comorbidities with mood disorders and/or anxiety. In addition, according to the logistic regression model, the increase in the doses of alcohol ingested and the presence of early emotional traumas were risk factors for the development of such comorbidities in alcoholics: (ODDS=1.18; p=0.005) and (ODDS=1.17; p=0.001), respectively. These data indicate the need for early intervention with regard to the primary care of both alcoholics who suffered early trauma and alcoholics who ingest large amounts of alcohol daily to decrease the risk of psychiatric comorbidities in this high-risk group.
Alkolizm, alkol tüketiminin aşırı ve uygunsuz şekilde kullanılmasının neden olduğu bir bozukluktur. Böyle bir tüketimden, komorbid psikiyatrik bozukluklar dahil, bir dizi bozukluk ortaya çıkabilir. Bu çalışmanın amacı, alkoliklerde anksiyete ve depresyon görülme oranını değerlendirmek ve bu tür komorbiditeler ile alınan alkolün dozu, alkol kullanım süreci, kişilik özellikleri ve önceden duygusal travmanın varlığı arasındaki bağlantının incelenmesidir. Çalışmanın örneklemi, DSM-IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-IV- klinik versiyon) ile değerlendirilmiş, bir üniversite hastanesinin Hepatopati biriminde ayaktan tedavi servisinden alınmış 110 alkolikten oluşmaktadır. Veriler bireysel olarak ve öz-değerlendirme ölçeklerinin uygulanmasıyla elde edilmiştir. İstatistiksel analizler p≤0.05 anlamlılık düzeyinde parametrik istatistikler kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın ana sonuçları, alkoliklerin %46.3’ünde duygudurum bozuklukları ve/veya anksiyete ile psikiyatrik komorbidite olduğunu göstermiştir. Buna ek olarak, lojistik regresyon modeline göre, alınan alkol dozundaki artış ve önceden duygusal travmanın varlığı alkoliklerde bu tür komorbiditenin gelişmesi için risk faktörleridir: sırası ile (ODDS=1.18; p=0.005) ve (ODDS=1.17; p=0.001). Bu veriler, hem önceden travmanın varlığından zarar görmüş alkoliklerden, hem de günlük olarak yüksek miktarda alkol tüketen alkoliklerden oluşan yüksek risk grubunda psikiyatrik komorbidite riskini azaltmak için birinci aşama tedavi ile ilgili olarak erken müdahaleye ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.