JNBS
Üsküdar Üniversitesi

ARTICLES

Original Article

Functional brain changes during Sema Meditation: Neuronal correlates and their associations with affective states

Turkish Title : Sema Meditasyonu sırasındaki işlevsel beyin aktivitesindeki değişiklikler: Nöral aktiviteler ve dugulanım ile ilişkisi

Cumhur Tas,Rukiye Karaköse,Barış Metin,Gülçin N. Yıldız,Sehadet Ekmen,Elliot C. Brown,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(1), p:1-6

DOI : 10.5455/JNBS.1433752749

Sufi meditation is a spiritual form of physically active meditation in which performers (Semazens) whirl without losing conscious awareness and while internally focusing on reaching an ecstatic state, thus requiring substantial motor and cognitive control and monitoring. Studies have argued that the experience of the meditator may affect the strength of the brain activations because more experienced meditators may need less cognitive effort to reach the ecstatic state. Despite this, our knowledge about the associations between emotional states of the meditators and activated brain areas during meditation remains unknown. With this in mind, fourteen male Semazens were recruited for this study. All Semazens performed Sema meditation under the scanner using imagined whirling techniques. An active control condition was used to explore brain areas specific to Sema meditation. Measures of affective states and psychiatric symptoms were also collected. Statistical parametric maps were created to compare the meditation vs. control conditions. Accordingly, Sema meditation specifically evoked activations in left anterior cingulate cortex (ACC) and left orbitofrontal areas. Activations in ACC were negatively correlated with the positive affect of the Semazens suggesting that less cognitive effort required to reach the meditative state in Semazens was associated with more positive affect. Despite previous studies highlighting the experience of the meditators as a predictor of brain activation, we found that affective state may also be an important factor that may facilitate emotion regulation and cognitive monitoring in the brain. Our findings may also be applicable to the effects of meditation on psychological and emotional wellbeing.

Sufi meditasyonu, uygulayanların (semazenlerin) bilişsel farkındalıklarını kaybetmeden kendi etrafında döndükleri ve bundan dolayı önemli bir motor, kognitif kontrol ve gözlem gerektiren fiziksel hareketli bir manevi meditasyon biçimidir. Bir çok çalışma, meditasyon yapan kişinin deneyiminin, beyin aktivasyonlarındaki kuvvet üzerinde etkili olacağını ileri sürmüştür. Çünkü meditasyon yapan kişinin tecrübesi arttıkça, kiki esrik duruma ulaşmak için daha az kognitif çaba harcamaktadır. Buna karşın, meditasyon yapan kişilerin duygusal durumu ve bunun meditasyon sırasında aktive olmuş beyin alanları arasındaki ilişkisi konusundaki bilgi yeterli değildir. Tüm bu bilgiler ışığında, bizim çalışmamız 14 erkek semazen ile yapılmıştır. Tüm semazenler, MRI cihazı içerisinde, sema dönüşünü zihinlerinde canlandırarak meditasyon yapmışlardır. Bu duruma karşıt olarak, Sema meditasyonunda spesifik olan beyin alanlarını bulmak için aktif kontrol durumu uygulanmıştır. Katılımcılardan duygulanım durumu ve psikiyatrik semptom ölçümleri toplanmış, ve fMRI analizleri, istatiksel parametrik harita, meditasyon ve kontrol durumlarını karşılaştırmak amacıyla oluşturulmuştur. Sonuç olarak, sema meditasyonu sırasında özellikle sol anterior cingulate kortex ve sol orbitofrontal alanda aktivasyon gözlemlenmiştir. Önceki çalışmalarda meditasyon yapan kişinin tecrübesi beyin aktivasyonu için öngörücü olmasına rağmen, bu çalışmada duygulanım durumunun beyinde meditasyon esnasında, duyguları düzenlemeyi kolaylaştırmada ve kognitif gözlemleme süreçlerinde önemli bir etken olduğunu bulunmuştur. Bu bulgular, meditasyonun psikolojik ve duygusal iyilik haline olumlu etkileri perspektifinden de açıklanabilir.


Review Article

Clinical assessment and ımplication of olfactory dysfunction in neuropsychiatric disorders of childhood and adulthood: A review of literature

Turkish Title : Çocukluk çağı ve erişkin nöropsikiyatrik hastalıklarda koku bozukluğunun klinik değerlendirilmesi ve önemi: Bir literatür derlemesi

Yasin Yılmaz,Ezgi İnce,Halim Uğurlu,Alper Baş,Burak Tatlı,İbrahim Balcıoğlu
JNBS, 2015, 2(1), p:7-20

DOI : 10.5455/JNBS.1429042179

Olfactory function comes into prominence in the neuroscience study area after revealing that olfactory dysfunction is considered as an early diagnostic pre-motor biomarker of Parkinson’s disease. Researchers have also examined the sense of smell in detail in patients with other neuropsychiatric disorders. Here, we present data from a systematic literature review in olfactory function in child and adult neuropsychiatric disorders. We have researched autism spectrum disorders (ASD), epilepsy, attention-deficit/hyperactivity disorder (ADHD), schizophrenia, bipolar disorder, eating disorders, and obsessive-compulsive disorder (OCD). Due to smell test techniques and heterogeneity of studies, the total number of studies was limited. The disorders were grouped according to smell test techniques. The most commonly-used tests were Sniffin Sticks Test (SST) and the University of Pennsylvania Smell Identification Test (UPSIT). Although some researcher did not find any significant impairment in olfaction, most studies indicated that olfactory dysfunction was very striking, especially in disorders involving in the dopaminergic pathway (e.g., ADHD, autism, and schizophrenia). In this review, possible future diagnostic or prognostic markers of olfactory dysfunction in neuropsychiatric disorders have been discussed. More studies that combine imaging methods, the electrophysiologic system, and genetic research are needed to clarify the relationship between olfaction and neuropsychiatric disorders.

Parkinson hastalığında koku bozukluğunun erken tanısal pre-motor belirteç olarak gösterilmesinden sonra, koku fonksiyonunun sinirbilim çalışma alanında önemi artmıştır. Araştırmacılar, koku duyusunu diğer nöropsikiyatrik hastalıklarda da detaylı olarak araştırmıştır. Bu çalışmamızda, çocukluk çağı ve erişkin nöropsikiyatrik hastalıklarda koku fonksiyonu üzerine sistematik bir derleme sunmaya çalıştık. Otizm spektrum bozuklukları (OSB), epilepsi, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB), şizofreni, bipolar bozukluk, yeme bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluk (OKB) araştırılmıştır. Koku testi teknikleri ve çalışmaların heterojen dağılımından dolayı, toplam çalışma sayısı kısıtlı kalmıştır. Çalışmalar koku testi tekniklerine göre ayrıldı. En sık kullanılan koku testleri Sniffin Sticks Testi (SST) ve Pensilvanya Üniversitesi Koku Tanımlama Testi (UPSIT) idi. Bazı araştırmacılar koku fonksiyonunda anlamlı bir bozulma bulmasalar da, çalışmaların çoğunda özellikle dopaminerjik yolağı ilgilendiren hastalıklarda (ör. DEHB, otizm ve şizofreni) koku bozukluğu dikkati çekmiştir. Bu derlemede, nöropsikiyatrik hastalıklarda koku bozukluğunun olası tanısal ve prognostik belirteç özelliği tartışılmıştır. Görüntüleme yöntemleri, elektrofizyolojik sistem ve genetik çalışmalarla entegre araştırmalar, koku ve nöropsikiyatrik hastalıklar arasındaki ilişkiyi aydınlatmak açısından önem taşıyacaktır.


Review Article

Attentional guidance by the contents of working memory and the N2PC component

Turkish Title : Dikkatin çalışan bellek içeriği tarafından tahsis edilmesi ve N2PC bileşeni

Fatma Keskin Krzan
JNBS, 2015, 2(1), p:21-28

DOI : 10.5455/JNBS.1429716677

The Biased Competition Model suggests that stimuli matching the contents of working memory increase the likelihood that memorymatching items will be attended. According to this account, the representations in working memory create an involuntary capture of attention toward memory-matching items in the visual field. This influential assumption proposed by the biased competition model has been explored in a number of studies, showing that the contents of working memory exert an automatic bias in favor of memory matching items. These studies showed that active maintenance of objects in working memory automatically shift attention toward the memory matching-object and produce a negative early lateralized event related potential (ERP), the N2pc, toward the side of visual field where the memorized item appeared. This component, the N2pc is an important tool to investigate the allocation of attention by working memory representations, especially for the activity the activity that is specific to the hemisphere which is contralateral with respect to the hemifield containing e.g. the to-be-remembered items could be measured. This characteristic of the N2pc facilitates measuring the general direction of attention with fine-grained temporal resolution. Therefore, the N2pc could be used as an index to describe the lateralization effect of memorized items on attention related studies.

Yanlı Rekabet Modeli çalışan bellek içeriği ile eşleşen uyaranların, hafıza ile uyumlu olan uyaranların dikkat olasılığını arttıracağını ileri sürer. Bu açıklamaya göre, çalışan bellek içindeki temsiller, görsel alan içerisindeki temsillerle eşleşen uyaranlara doğru istemdışı bir dikkat oluşturur. Yanlı Rekabet Modeli tarafından önerilen bu etkili varsayım, çalışma belleğinin içeriğinin bellekle eşleşen öğeler lehine otomatik önyargı oluşturduğunu gösteren bir dizi çalışmada araştırılmıştır. Bu çalışmalar, çalışan bellekte sürdürülen nesnelerin, bellekle eşleşen öğelere yönelik otomatik bir dikkat oluşturup, bellek temsilinin oluştuğu görsel alanda erken negatif lateral olaya ilişkin potansiyelini (N2pc) ortaya çıkardığını göstermiştir. Bu bileşen, N2pc, dikkatin çalışan bellekteki temsiller tarafından tahsis edilmesini araştırmak için önemli bir araçtır ve bu bileşenin özellikle hatırlanan nesnelere kontralateral hemisfere özgü aktiviteyi ölçmektedir. N2pc bileşeninin bu özelliği dikkatin genel yönünü detaylı bir şekilde ölçmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle, N2pc bileşeni dikkat ilgili çalışmalarda hafızada korunan öğelerin yanallaşma etkisini açıklamak için bir indeks olarak kullanılabilir.


Review Article

Functional MRI as a preoperative predictor for memory performance following temporal lobectomy: A systematic review

Turkish Title : Operasyon öncesi fonksiyonel MR’ ın temporal lobektomi sonrası bellek performansını yordamada kullanımı: Sistematik bir derleme

Merve Çebi,Barış Metin,Çiğdem Özkara
JNBS, 2015, 2(1), p:29-31

DOI : 10.5455/JNBS.1431603304

Most of the patients with temporal lobe epilepsy suffer from memory decline following anterior temporal lobectomy (ATL). Studies examining memory decline following ATL show that post operative memory decline can be predicted in advance through the pre operative determination of memory lateralisation. Therefore, preoperative memory lateralisation plays a crucial role for epileptic surgery. Recent research suggests that instead of WADA test which is known as an invasive and high-risk operation, functional MRI can be used as a non-invasive and repeatable method to lateralize memory in the brain and to predict post operative memory decline. The aim of this article is to review the utility of fmri in prediction of post operative memory decline and to summarize the results of recent memory lateralisation studies using fmri.

Epilepsi hastalarının çoğu anteriyor temporal lobektomi (ATL) sonrası bellek performansında düşüş yaşamaktadır. ATL sonrası görülen bellek kaybını araştıran çalışmalar, operasyon sonrası bellek bozukluğunun operasyon öncesinde bellek lateralizasyonu ile yordanabileceğini göstermektedir. Buna göre, operasyon öncesi bellek lateralizasyonunun belirlenmesi epilepsi cerrahisinde önemli role sahiptir. Güncel çalışmalar, beyinde belleği lokalize etmek ve böylece operasyon sonrası bellek performansını yordamada noninvasif ve yinelenebilir bir yöntem olarak fonksiyonel MR görüntülemenin (fmr) invasif ve riskli bir operasyon olan WADA testinin yerine kullanılabileceğini göstermektedir. Bu makalenin amacı, bellek lateralizasyonunda fmr kullanan çalışmaların sonuçlarını özetlemek ve operasyon sonrası bellek bozukluğunu yordamada fmr’ın kullanılabilirliğini gözden geçirmektir.


Case Report

Melodic Intonation Therapy in an aphasic patient

Turkish Title : Afazik bir olguda Melodik Entonasyon Terapisi

Sima Arslan,Eylem Özten,Gökben Hızlı Sayar
JNBS, 2015, 2(1), p:32-33

DOI : 10.5455/JNBS.1422264169

Communication deficits resulting from aphasia can negatively impact stroke survivors’ social life. It has been reported that patients with severe non-fluent aphasia are better at singing lyrics than speaking the same words. Based on lesion studies, it is generally proposed that the right hemisphere is dominant especially for melody production. We present a 28-year-old woman with non-fluent aphasia as the result of a left hemisphere ischemic stroke involving mainly the superior division of the middle cerebral artery, and classified as having Broca’s aphasia. She was taken into melodic intonation therapy with speech therapy. Singing is accessible and enjoyable for many people with aphasia and melodic intonation therapies may facilitate recovery in such non-fluent aphasic patients.

Afaziye bağlı iletişim sorunları strok hastalarının sosyal yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Akıcı olmayan afazi hastalarının söyleyemedikleri kelimeleri şarkı içinde daha rahat söyleyebildikleri bildirilmiştir. Lezyon çalışmalarına göre melodi üretiminde ağırlıklı olarak sağ hemisfer görev alır. Bu yazıda orta serebral arterin superior bölümüyle ilişkili strok nedeni ile Broca afazisi olarak sınıflanmış akıcı olmayan afazi gelişmiş 28 yaşında kadın hasta sunulacaktır. Olguya konuşma terapisi ile birlikte melodik entonasyon terapisi uygulanmıştır. Şarkı söyleme birçok kişi için kolay yapılabilir ve eğlenceli bir etkinliktir. Akıcı olmayan afazi hastalarında melodik entonasyon terapisi iyileşme sürecini hızlandırabilir.


Case Report

Efficacy of eye movement desensitization and reprocessing beyond complex post traumatic stress disorder: A case study of emdr in pakistan.

Turkish Title : Kompleks travma sonrası stres bozukluğu ötesinde göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme tedavisinin yararlılığı: Pakistan’daki bir emdr vaka çalışması

Muhammad Sami Bilal, Mowadat Hussain Rana, Safi Ullah Khan
JNBS, 2015, 2(1), p:34-39

DOI : 10.5455/JNBS.1430056405

Objective: To demonstrate the efficacy of EMDR in complex multiple psychological trauma after failed drug treatment from selective serotonin reuptake inhibitor (SSRI) in a diagnosed case of post traumatic stress disorder (PTSD). Material and method: Single participant of this case study, a sitting session judge of judicial governmental scaffold reported to this mental health tertiary care facility at his own accord with features of intense anxiety, depression, maladjustment issues and posttraumatic stress for a duration of several months. As a partial responder to full trial of SSRI he was enrolled for EMDR therapy to address his symptoms of intense anxiety, panic attacks, being overwhelmingly fearful, depressed, low self-esteem, inappropriate feelings of guilt, flashbacks, avoidance, nightmares, hyper-arousal and inability to perform as a judicial head in active war stricken area of northern Pakistan. Complete psychiatric evaluation was carried out and after the discontinuation of SSRIs he was scored on Impact of Event Scale (IES). He fulfilled the diagnostic criteria for PTSD as evaluated by the English version of the PTSD module of the Structured Clinical Interview for DSM-IV administered once before commencement of EMDR. Safe place of the client was established and 8 staged protocol of EMDR was started with him. Multiple EMDR sessions were conducted. Result: The case presented in this paper had multiple psychological trauma forms and failed drug treatment and yet it was observed that EMDR provided marked improvement in all the domains of his deficits and this was at a prompt speed as compared to cognitive behavioural therapy (CBT) which usually takes longer duration of therapy to achieve similar results. Conclusion: EMDR provides marked improvement in all domains of complex mental trauma and traumatic memories. Improvement attained was prompt and enduring as compared to other forms of established therapies and drug treatment indicating permanent changes happening at neurobiological levels of brain.

Amaç: Travma sonrası stres bozukluğu(PTSD) teşhisi konmuş bir vakada selektif serotonin reuptake inhibitörü ile yapılan ilaç tedavisinin başarısız olmasından sonra kompleks çeşitli psikolojik travmada EMDR’nin yararlılığını göstermek. Materyal ve Metod: Bu çalışmanın tek katılımcısı, pek çok aylık bir sürede aşırı kaygı, depresyon, uyumsuzluk ve travma sonrası stres gibi özelliklerle uyumluluk gösteren, hukuki bir yargılama sehpası düzenindeki bir oturma seansında üçüncü basamak mental sağlık bakımının rapor edildiği bir kişidir. Bütün bir SSRI denemesinin parçasal bir cevaplayıcısı olarak bu kişi; aşırı kaygı, panik ataklar, aşırı derecede korkan, depresif, özgüvensiz, gereksiz suçluluk duygusu, geçmişe dönüşler, kaçınma, kabuslar, aşırı uyarılmışlık ve kuzey Pakistan’ın aktif savaşta harabeye dönmüş bir kesiminde muhakeme gücünü kullanamama gibi semptomları adres gösteren EMDR terapisine alınmıştır. Bütün psikiyatrik değerlendirmeler tamamlanmıştır ve SSRI’ların tamamlanmasından sonra IES (Impact of Event Scale) üzerinde puanlandırılmıştır. EMDR’nin başlangıcından önce bir kez yapılan DSM-IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme PTDS modülünün İngilizce versiyonu ile değerlendirilmiş PTDS tanı kriterlerini yerine getirmiştir. Hastanın güvenli bir yerde olması sağlanmıştır ve EMDR’nin 8 adet protokol safhası hastayla başlamıştır. Çoklu EMDR seansı gerçekleştirilmiştir. Sonuç: Bu makalede sunulan çalışma çoklu psikolojik travma formları içermiş ve ilaç tedavisi başarısız olmuştur ve yine de EMDR’nin hastanın eksikliklerinin olduğu bütün alanlarda göze çarpan ilerlemeler sağladığı ve benzer sonuçları almada genellikle daha uzun süren bir terapi olan kognitif davranışsal terapiyle kıyaslandığında bu terapinin daha hızlı olduğu gözlemlenmiştir. Varılan sonuç: EMDR mental travma ve travmatik hafızaların bütün alanlarında göze çarpan gelişmeler sağlamıştır. Elde edilen gelişmeler, beynin nörobiyolojik seviyelerinde oluşan kalıcı değişimleri gösteren varolan diğer terapiler ve ilaç tedavilerine nazaran daha hızlı ve devamlıdır.


Letter to Editor

Multiple self-mutilations in adult attention deficit hyperactivity disorder

Turkish Title : Yetişkin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda çoklu kendine zarar verme

Alper Evrensel,Gökçe Cömert
JNBS, 2015, 2(1), p:40-41

DOI : 10.5455/JNBS.1423224664


Case Report

Bilateral Pedal Edema Assocıated with Olanzapine Treatment: A Case Report

Turkish Title : Olanzapin Tedavisi İle Ortaya Çıkan Bilateral Ayak Bileği Ödemi: Bir Olgu Sunumu

Hamiyet İpek Toz,Dilek Meltem Taşdemir,Ürün Özer,Bahtiyar Toz,Güliz Özgen
JNBS, 2015, 2(1), p:42-44

DOI : 10.5455/JNBS.1421772318

Peripheric edema could be caused by various medical conditions as well as pharmacologic agents such as antihypertensives, nonsteroidal antiinflamatory drugs, endocrine agents and immunotherapies. Olanzapine is an atypical antipsychotic that is widely prescribed for the treatment of schizophrenia and bipolar affective disorder. Most common adverse reactions of olanzapine are weight gain, postural hypotension, constipation, dizziness, akathisia, sedation. Peripheral edema was reported as an infrequent side effect, which affected 3% of the olanzapine treated patients. In this report, we aim to draw attention of psychiatrists on this rare adverse effect by presenting a 56-year-old case, who applied to our hospital with severe depressive and obsessive-compulsive symptoms and hospitalized because of suicide risk. Before psychiatric admission, he wasn’t taking any medication. He was diagnosed as major depression with psychotic features and obsessive-compulsive disorder. He was started on olanzapine 10 mg/day, quetiapine 300 mg/day and fluoxetine 40 mg/day. Two weeks after initiation of olanzapine, he was found to have bilateral pedal edema without ulceration and temperature change but minimal redness was observed. He had no history suggestive of cardiac, renal and liver dysfunction or allergic reaction against to any drug that could explain his existing edema. Possible medical conditions which may cause edema were ruled out by laboratory tests and physical examination. Olanzapine was stopped immediately and the therapy was modified to risperidone 1 mg/day. After discontinuation of olanzapine, edema was gradually resolved within two weeks. Because olanzapine associated edema has been seen rarely, it could be overlooked by psychiatrists in comparison to its more common side effects. Although it shows self-limited and benign course, patients may feel discomfort and their compliance to treatment may decrease. Also, it may interfere with differential diagnosis of other medical conditions which may cause edema. In conclusion, we suggest that patients should be observed carefully for edema during olanzapine treatment.

Periferik ödem çeşitli tıbbi hastalıkların yanı sıra antihipertansifler, nonsteroidal antiinflamatuarlar, endokrin ilaçlar ve immünoterapiler gibi farmakolojik ajanlarla ortaya çıkabilir. Olanzapin şizofreni ve bipolar mizaç bozukluğu tedavisinde sıkça reçetelenen bir atipik antipsikotiktir. En sık yan etkiler kilo alımı, postural hipotansiyon, kabızlık, başdönmesi, akatizi ve sedasyon olarak bildirilmiştir. Periferal ödem, olanzapinle tedavi edilen hastaların %3’ünü etkileyen nadir bir yan etki olarak bildirilmiştir. Bu yazıda, şiddetli depresif ve obsesif kompulsif belirtiler ile hastanemize başvuran ve intihar riski nedeniyle yatırılan 56 yaşında bir olgu sunularak, bu nadir yan etkiye psikiyatristlerin dikkatini çekmek amaçlanmıştır. Psikiyatri başvurusu öncesinde hastanın herhangi bir ilaç kullanımı yoktur. Hastaya psikotik özellikli major depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk tanısı konmuştur. Tedavisine olanzapin 10 mg/gün, ketiyapin 300 mg/gün ve fluoksetin 40 mg/gün ile başlandı. Olanzapin başlandıktan iki hafta sonra, ülserasyon ve ısı değişikliği olmaksızın, minimal kızarıklıkla bilateral ayak bileği ödemi geliştiği gözlendi. Hastada ödemi açıklayabilecek, kalp, böbrek ve karaciğer yetmezliğini ya da bir ilaca alerjik reaksiyonu düşündüren öykü yoktu. Ödeme neden olabilecek olası tıbbi durumlar fizik muayene ve laboratuar testleri ile dışlandı. Olanzapin hemen kesildi ve risperidon 1 mg/gün tedavisine geçildi. Olanzapinin kesilmesinden sonra ödem iki hafta içinde giderek geriledi. Olanzapinle ilişkili ödem, nadir görülmesi nedeniyle, psikiyatristler tarafından daha sık görülen yan etkilere kıyasla ihmal edilebilir. Kendini sınırlayan ve iyi huylu bir gidişi olmasına rağmen, hastalarda rahatsızlık yaratabilir ve tedaviye uyumlarını azaltabilir. Ayrıca, ödeme neden olabilecek diğer tıbbi durumların ayırıcı tanısını zorlaştırabilir. Sonuç olarak, olanzapin tedavisi süresince hastaların ödem açısından dikkatle izlenmesi yararlı olacaktır.


Letter to Editor

Yellow Smoke Stain on Fingers in Patient with Schizophrenia

Turkish Title : Şizofreni hastalarının parmaklarındaki sarı duman lekesi

Alper Evrensel,Mehmet Emin Ceylan,Barış Önen Ünsalver,Gökçe Cömert
JNBS, 2015, 2(1), p:45-47

DOI : 10.5455/JNBS.1417506547


Letter to Editor

Building bridges in the community through mentoring programs

Turkish Title : Mentörlük programları ile toplumda köprüler kurmak

Nadire Gülçin Yıldız
JNBS, 2015, 2(1), p:48-49

DOI : 10.5455/JNBS.1432457791


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.