Years
2016
Categories
- Case Report (2)
- Editorial (1)
- Letter to Editor (1)
- Mini - Review (1)
- Original Article (3)
- Review Article (3)
Authors
- Aileen A. Antonio-Santos (1)
- Alper Evrensel (1)
- Bekir B. Artukoglu. (1)
- Caglar Uyulan (1)
- David C. Zhu (1)
- Eric R. Eggenberger (1)
- Gökben Hızlı Sayar (2)
- Kadir Sinan Arslan (1)
- Kemal Arıkan (1)
- Korkut Ulucan (1)
- Kuldip S. Sidhu (1)
- Levon Antikacioglu (1)
- Mehmet Emin Ceylan (1)
- Meriem Haloui (1)
- N.A. Uvais (1)
- Nevzat Tarhan (3)
- Selin Özcan (1)
- Turker Tekin Erguzel (1)
- V.S. Sreeraj (1)
ARTICLES
Editorial
What Does the Brain Mapping Tell the Psychiatrist in Daily Practice?
Turkish Title : Beyin Haritalama Günlük Pratikte Psikiyatristlere Ne Söyler
Kemal Arıkan,Bekir B. Artukoglu.
JNBS, 2016, 3(2), p:46-47
-
-
Original Article
Turkish Title : Nörodejeneratif Hastalıklar Üzerine Odaklanan Hastalık Modellemeleri İçin Yeni Sınırlar Olarak Hasta-Kaynaklı Kök Hücreleri
Kuldip S. Sidhu
JNBS, 2016, 3(2), p:48-52
Alzheimer’s disease (AD) is a neurodegenerative disorder and represents the most common form of dementia, affecting over 46.9 million people worldwide. AD is characterized by the progressive loss of specific neurons in the brain, which leads to gradual loss of bodily functions, long term memory loss and eventually death. The pathology of AD remains elusive due to the lack of appropriate animal and/or in vitro models, which recapitulate the human AD. The induced pluripotent stem (iPS) cells derived from patient's somatic cells and thus patient-specific and disease-specific iPS cells offer great potential in regenerative medicine, in drug discovery and modelling disease processes in vitro. Here we report the first generation of feeder-free iPS cells from Alzheimer's patients with an early onset of disease using a polycistronic lentiviral vector containing four pluripotent genes, Oct4, Sox2, Klf4 and cMyc. These iPS cells are pluripotent as demonstrated by both the in vitro and in vivo assays i.e. stem cell surface markers, gene expressions and teratomas formation after injecting these cells into the SCID mice. These iPS cells from patients that are predisposed to Alzheimer's disease have been analyzed by using the microarray chip and the computation of data is assisting in developing the in vitro models for this disease and for future regenerative medicine. Genome-wide microarray analysis revealed that AD-iPS cells are similar to control iPS cells and hESC lines; however, eight candidate genes differentially expressed between familial iPS cells and sporadic iPS cells. Some Alzheimer’s specific genes and pathways were overrepresented in these cells hence in vitro disease modelling possible.
Alzheimer Hastalığı(AH) nörodejeneratif bir bozukluktur ve dünya çapında 46.9 milyonun üzerinde insanı etkileyen demans hastalığının en yaygın şeklini temsil eder. Alzheimer Hastalığı(AD), beyindeki spesifik nöronların artan kaybı sonucu uzun süreli hafıza kaybı ile başlayan, vücut fonksiyonlarının yavaş ve sürekli olarak yitirildiği, ve en sonunda ölüm ile neticelenen ciddi bir hastalıktır. Alzheimer Hastalığı’nın patolojisi, Alzheimer Hastalığı’nı yeniden özetleyen uygun hayvan ve/ya da deney ortamındaki modellerin eksikliği nedeniyle tarif edilmesi zor bir hastalık olarak kalmıştır. Hastanın somatik hücrelerinden edinilen uyarılmış
pluripotent kök hücreleri(iPS) ve dolayısıyla hasta-özgü ve hastalık-özgü iPS hücreleri rejeneratif tıpta, ilaç keşfetmede ve deney ortamında hastalık modellemede büyük bir potansiyel arz eder. Bu çalışmada, 4 pluripotent geni olan Oct4, Sox2, Klf4 ve cMyc’i içeren polycistronic lentiviral vektörü kullanan erken hastalık başlangıcı olan Alzheimer hastalarından besleyici eksik İPS hücrelerinin ilk jenerasyonunu raporladık. Bu İPS hücrelerinin SCID farelerine enjekte edilmesinden sonra kök hücresi yüzey yapıcıları, gen ifadeleri ve teratoma formasyonu gibi hem deney ortamlarında hem yaşayan organizma denemelerinde gösterildiği gibi İPS hücreleri pluripotenttir. Alzheimer hastalığına yatkınlığı olan hastalardaki bu İPS hücreleri mikroçipler kullanılarak analiz edilmiştir ve data ölçümü bu hastalık ve gelecek rejeneratif tıp için deney ortamındaki modellerin gelişimine yardımcı olacaktır. Genom-kapsamlı mikroçip analizi ortaya çıkarmıştır ki; Alzheimer hastalığıİPS hücreleri İPS hücrelerinin ve hESC yollarının kontrolüne benzerdir. Ancak, 8 aday gen ailevi ve sporadik hücreler arasında farklılar ortaya koymuştur. Bazı Alzheimer’a özgü genler ve yolları, bu hücrelerde ve bunun sonucu olarak deney ortamında hastalık modellemede fazla temsil edilmiştir.
Original Article
Immune-Behavioral Changes After Pregestational Psychological Stress
Turkish Title : Projestasyonel Psikolojik Stres Sonrası Bağışıklığa Dayalı Davranışsal Değişiklikler
Meriem Haloui
JNBS, 2016, 3(2), p:53-58
Gestational stress has been extensively studied in order to clarify its effects on behavioral and neurodevelopmental in both mother and offspring. Our study was deflected to investigate the pregestational psychological stress, the relationship between parameters of the immune system and the neurobehavioral changes (spatial memory).
The stress was applied in female albino wistar rats, were submitted to chronic restraint stress for 1h/day for 4 days a week during 5 weeks before gestation. The behavior of rats and offspring was assessed in the Morris water maze test and the immune system by measuring the plasma concentration of IgG, which are the only immunoglobulin able to cross the placenta. Our results showed a change in the concentration of IgG, immune system cells and disturbance of spatial memory (Morris water maze).
Gestasyonel stres, hem annedeki hem de anne karnındaki bebekteki davranışsal ve nörogelişimsel etkileri açıklamak için kapsamlı bir şekilde çalışılmaktadır. Bu çalışma, projestasyonel psikolojik stres ve bağışıklık sistemi parametreleri ve nörodavranışsal değişimler(uzamsal hafıza) arasındaki ilişkiyi incelemek için oluşturulmuştur. Stres, hamilikten önce 5 hafta boyunca haftada 4 gün birer saat olmak üzere kronik kısıtlayıcı strese maruz bırakılan dişi albino wistar sıçanlarında denenmiştir. Sıçanların ve yavruların davranışları, Morris su labirenti testiyle ve plasentayı geçebilen tek immunoglobulin olan IgGnin plazma konsantrasyonunu ölçen bağışıklık sistemiyle değerlendirilmiştir. Çalışmamızın sonuçları IgG’nin konsantrasyonunda, bağışıklık sistemi hücrelerinde ve uzamsal hafıza bozulmasında(Morris su labirenti) bir değişiklik göstermiştir.
Original Article
Comparison of Wavelet Families for Mental Task Classification
Turkish Title : Zihinsel Görev Sınıflandırma İçin Dalgacık Dönüşümü Fonksiyonlarının Karşılaştırması
Caglar Uyulan,Turker Tekin Erguzel
JNBS, 2016, 3(2), p:59-64
Wavelet theory is a widely used feature extraction method for raw electroencephalogram (EEG) signal processing. The nature of the EEG signal is non-stationary, therefore applying wavelet transform on EEG signals is a valuable process for extraction promising features. On the other hand, determining the proper wavelet family is a challenging step to get the best fitted features for high classification accuracy. In this paper, therefore, we focused on a comparative study of different Discrete Wavelet Transform (DWT) methods to find the most convenient wavelet function of wavelet families for a non-stationary EEG signal analysis to be used to classify mental tasks. For the classification process, four different mental tasks were selected to and we grouped each with another one to set dual tasked sets including all possible combinations. Feature extraction steps are performed using wavelet functions haar, coiflets (order 1), biorthogonal (order 6.8), reverse biorthogonal (order 6.8), daubechies (order 2) and, daubechies (order 4). Later, a specific feature reduction formula is applied to the extracted feature vector. Generated feature vector is then split into train and test data before the classification. Artificial neural network was used for classification of the extracted feature sets. From the result of the repeated analysis for each DWT methods, Coiflets performed relatively better compared to other wavelet families.
Dalgacık dönüşümü, ham EEG (elektroensefalografi) verilerinden öznitelik çıkartma yöntemi olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. EEG sinyalleri doğası gereği durağan değildir, dolayısıyla dalgacık dönüşümü, sınıflandırma performansına katkıda bulunacak özniteliklerin çıkartılması sürecinde oldukça etkili bir yöntemdir. Diğer taraftan, uygun dalgacık fonksiyonunun seçimi de en iyi sınıflandırma performansını elde edebilmek için önem arz etmektedir. Bu sebepten dolayı, bu çalışmada, ayrık dalgacık dönüşümü yöntemlerinin karşılaştırılması üzerinde durarak, zihinsel görevlerin sınıflandırılmasına ilişkin en iyi sınıflandırma performansını gösteren dalgacık fonksiyonunu bulmayı amaçladık. Sınıflandırma süreci için dört farklı zihinsel görev seçildi ve her birinin, diğerleri ile ikili-üçlü kombinasyonları ve tüm durumlara ilişkin karşılaştırılmalı sonuçları elde edildi. Öznitelik çıkartma aşamalarında sırasıyla, haar, coiflets (seviye 1), biortogonal (seviye 6.8), ters biortogonal (seviye 6.8), daubechies (seviye 2) ve daubechies (seviye 4) kullanılmıştır. Sonrasında, elde edilen öznitelik kümesine, öznitelik indirgeme formülü uygulanmış ve elde edilen öznitelik vektörü, eğitim ve test veri kümesi olarak sınıflandırma öncesinde ayrılmıştır. Çıkartılan öznitelik kümeleri, yapay sinir ağı ile sınıflandırılmıştır. Ayrık dalgacık dönüşümü fonksiyonlarından coiflets’in, diğer fonksiyonlara göre daha iyi sonuç verdiği gözlenmiştir
Review Article
Nonpharmacological Treatment Approach to Pain
Turkish Title : Ağrıya Farmakolojik Olmayan Tedavi Yaklaşımı
Selin Özcan,Gökben Hızlı Sayar,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(2), p:65-68
Chronic pain has various forms such as inflammatory pain, visceral pain, headache, disk-related pain, neuropathic pain, cancer pain. Although the biological basis of chronic pain is related to vulnerability, it continues with behavioral and psychological components. In the context of multimodal interventions, interventions other than systemic pharmacologic treatments for chronic pain are also present. Besides interventional approaches; there are several noninvasive options including cognitive behavioral therapy, biofeedback, relaxation therapy, physical therapy, thermal applications, spinal cord stimulation and transcutaneous electrical stimulation. The neuroscientific approach to pain can only be achieved by combining physical and mental components of the pain with neuroscience
Kronik ağrının, enflamatuar ağrı, visseral ağrı, baş ağrısı, disk ilişkili ağrı, nöropatik ağrı, kanser ağrısı gibi çeşitli biçimleri bulunmaktadır. Her ne kadar kronik ağrının biyolojik temeli yatkınlık ile ilişkili olsa da, davranışsal ve psikolojik bileşenleri de bulunmaktadır. Ağrıya çok yönlü müdahaleler kapsamında, sistemik farmakolojik tedaviler dışında müdahale seçenekleri de mevcuttur. Kronik ağrı tedavisinde girişimsel yaklaşımların yanı sıra; bilişsel davranışçı terapi, biofeedback, gevşeme terapisi, fizik tedavi, termal uygulamalar, transkütanöz elektrik stimülasyonu ve spinal kord stimülasyonu dahil olmak üzere birçok invaziv olmayan seçenekler bulunmaktadır. Ağrıya sinirbilimsel yaklaşım, sadece ağrının fiziksel ve ruhsal bileşenlerini nöröbilim çerçevesinde ele alarak elde edilebilir.
Review Article
A Speculation on the Mechanisms of ECT, TMS, tDCS and Similar Techniques
Turkish Title : EKT, TMU, tDCS ve Benzer Tekniklerin Altında Yatan Mekanizmalar Üzerine Bir Spekülasyon
Levon Antikacioglu,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(2), p:69-75
In this paper, we tried to explain, what can eventually be the underlying mechanisms of ECT, TMS, tDCS and similar techniques. And tried to explain how, by making some slight changes in the use of the EMW (electromagnetically induced wave) devices, and by integrating them with psychotherapies and pharmacotherapies, we can either better understand their real effectiveness and, design better therapeutic strategies, and increase their positive results. So far, it seems that because of the implemented insufficient designs, either in evaluating the results or, in planning their applications, their positive effects, do not seem to be fully discovered yet
Bu çalışmada, EKT, TMU, tDCS ve benzer tekniklerin altında yatan muhtemel mekanizmalarının, ne olabileceklerinin açıklanmasına çalışılmıştır. Ve elektromanyetik dalgaların kullanımına paralel olarak, önerdiğimiz bazı ayrıntıların ilavesi ve bunların, psikoterapi, psikofarmakoterapi ve öğrenme prensipleri ile harmanlanmasıyla, nasıl daha iyi sonuçların elde edilebileceği, ve terapi stratejilerinin yapılandırılabileceği, tartışılmıştır. Çünkü görüldüğü kadarıyla EMD (Elektromanyetik Dalga) kullanımı ile yapılan; onların uygulanmasını ve/veya etkinlik derecelerini araştıran çalışmaların verimlilik oranları aslında, bazı metodolojik yetersizliklerden kaynaklı olarak, ihtimal ki gözden kaçmış olup, henüz tam anlamıyla keşfedilememişlerdir.
Review Article
Future of psychiatry: Mobile health and social sensing
Turkish Title : Psikiyatrinin geleceği: Mobil sağlık ve sosyal algılama
Gökben Hızlı Sayar,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(2), p:76-80
Mobile technologies are transforming our lives. Utilizing the mobile technologies in health care has developed into a new interdisciplinary field called mobile health (mHealth). Data about an individual's moods, cognitions, physical and social activities can be collected and can be used to track mental health of individuals, or make other predictions about their lifestyle such as eating habits and obesity. The smartphone accelerometers and GPS localization systems give information on the overall level of activity. The microphone is used for activity recognition, based on the sound sensed. The social interaction can be tracked by the log of calls, the number of people contacted. Voice analysis is a way of tracking the mood by analyzing the patient's speech during voice calls. The mental health professional must recognize the increasing availability of mobile phones however patient’s motivation to use the applications must also be taken into account. Mobile sensors can assist users to monitor their emotions and behaviors. Mobile technology has the potential to transform mental health care.
Mobil teknolojiler hayatımızı değiştirmektedir. Sağlık alanında mobil teknolojilerin kullanımı “mobil sağlık” (mHealth) adlı yeni bir disiplinler arası bir alan haline gelmiştir. Bireyin ruh halleri, kognisyonları, fiziksel ve sosyal faaliyetleri hakkında veri toplanabilir ve veriler bireylerin ruh sağlığını izlemek, ya da beslenme alışkanlıkları ve obezite gibi kendi yaşam tarzı ile yakından ilişkili durumları tahmin ve takip etmek için kullanılabilir. Akıllı telefonlarda yerleşik bulunan akselerometre ve GPS gibi sistemler kişinin genel fiziksel aktivite genel düzeyi hakkında bilgi verebilir. Mikrofon sistemi, algılanan sesi analiz ederek kişinin sosyal etkileşimini ve sosyal temas düzeyini takip edebilir.. Ses analizi sesli aramalar sırasında kişinin konuşmasını analiz ederek duygulanımı izlemenin bir yolu olarak kullanılabilir. Her ne kadar cep telefonları toplumda yaygın olarak kullanılıyor olsa da bu mobil uygulamaları kullanmak için hastanın motivasyonu da dikkate alınmalıdır. Mobil sensörler duygularını ve davranışlarını izlemek için kullanıcılara yardımcı olabilir. Mobil teknoloji ruh sağlığı hizmetlerini geliştirme
potansiyeline sahiptir.
Mini - Review
Somatic Diseases in Psychiatry: A Philosophical Overview
Turkish Title : Psikiyatride Somatik Bozukluklar: Felsefi Bir Bakış
Alper Evrensel,Mehmet Emin Ceylan
JNBS, 2016, 3(2), p:81-83
Psychiatric disorders are often reflected in physical symptoms. However, nearly all physical illnesses are accompanied by mental symptoms. Also, it is generally argued that mental function disorders and stress underlie the etiology of physical illnesses. Although modern science has defined in details all the functions of the body including the brain, some areas are not fully understood yet. Philosophical answers may shed light into those dark areas while trying to understand the entity and human.
Psikiyatrik bozukluklar sıklıkla bedensel belirtilerle yansır. Bununla beraber neredeyse bütün bedensel hastalıklara ruhsal belirtiler eşlik eder. Bedensel hastalıkların etiyolojisinde ruhsal işlev bozukluklarının ve stresin yattığını savunanlar da çoğunluktadır. Modern bilim, beyin dâhil tüm beden işlevlerini ayrıntılarıyla anlamış olsa da henüz aydınlanmamış alanlar bulunmaktadır. Felsefî yanıtlar, varlığı ve insanı anlamaya çalışırken bu karanlık alanlara ışık tutabilir.
Case Report
Turkish Title : Sertraline Bağlı Tremor
N.A. Uvais,V.S. Sreeraj
JNBS, 2016, 3(2), p:84-85
Specific serotonin reuptake inhibitors have been associated with extrapyramidal dysfunction manifesting as parkinsonism, dystonia, tremor, and akathisia. Here, we describe a old female patient with a diagnosis of moderate depressive episode who developed tremor with sertraline in the absence of concurrent prescription of medications, which have potential action on the dopaminergic system and whose symptoms resolved after the drug was discontinued.
Belirli serotonin gerialım inhibitörüleri; parkinsonizm, distoni, tremor ve akatizi olarak ortaya çıkan ekstrapiramidal bozukluklarla ilişkilidir. Bu çalışmada, ilaçların eş zamanlı preskripsiyonunun eksikliğinde sertraline bağlı tremor geliştiren, dopaminerjik sistem üzerinde işlem potansiyeli olan ve ilaç kesildikten sonra semptomları ortadan kalkmış orta şiddetli depresyon teşhisi olan yaşlı bir kadın hasta değerlendirilmiştir.
Case Report
Functional MRI in feigned visual loss
Turkish Title : Yapay görme kaybında işlevsel MR görüntüleme
Aileen A. Antonio-Santos,Eric R. Eggenberger,David C. Zhu
JNBS, 2016, 3(2), p:86-88
This single-subject study studied the ability of functional magnetic resonance imaging (fMRI) to discern normal visual condition compared to feigned visual loss and induced-refractive blur condition. Under the normal binocular vision condition, activation of the parieto-occipital area reflected normal patterns of blood oxygenation level-dependent (BOLD) signals in the visual pathway. During the feigned/functional visual loss and refractive-induced blur condition, there was hypoactivation in the parieto-occipital visual pathway. This study showed that the subject could strongly influence the fMRI results, thus, further investigation and protocol refinement are needed to maximize the ability of fMRI to reliably serve as a clinical diagnostic tool in individual functional patients.
Tek denekli bu çalışma, normal görme durumuyla yanıltıcı görme kaybı ve yapay-refraktif bulanıklık durumunu ayırt etmek için fonksiyonel magnetik resonans görünteleme(fMRI) kullanmıştır. Normal binoküler görüş durumunda, parietooksipital alanının aktivasyonu görme yolunda kan oksijenizasyonu bağımlılık düzeyi(BOLD) sinyallerinin normal örneklerini yansıtmıştır. Yanıltıcı/ fonksiyonel görme kaybı ve yapay-refraktif bulanıklık durumu esnasında parietooksipital görme yolunda hipoaktivasyon vardı. Bu çalışma göstermiştir ki; denek, fMRI sonuçlarını ciddi derecede etkileyebilir. Bu nedenle, bireysel fonksiyonel hastalarda güvenilir bir şekilde kliniksel bir teşhis aracı olarak hizmet etmesi için fMRI kullanımının yükseltilmesi amacıyla daha fazla araştırma ve protokol gelişimine ihtiyaç duyulmuştur.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.