JNBS
Üsküdar Üniversitesi

Remove filtering

Years

2022

2021

2020

2019

2018

2017

2016

2015

2014

Categories

Authors

ARTICLES

Review Article

The serotonergic system in Alzheimer’s Disease

Turkish Title : Alzheimer hastalığında seratonerjik sistem

Yesim Ayik,Kaan Yilancioglu
JNBS, 2018, 5(1), p:37-42

DOI : 10.5455/JNBS.1521101132

Alzheimer’s disease (AD) is one of the most common neurodegenerative diseases throughout the world that impairs brain regions related to learning and memory. Several neurotransmitter systems, especially the serotonergic system take part in cognitive processes, and the neurochemistry of AD patients is affected by AD-associated neurodegeneration. Serotonergic markers are located in diverse brain areas mostly related learning and memory. Therefore the serotonergic neurotransmission is very important in memory. Remarkable changes occur in the serotonergic system because of AD. Since AD is a progressive and irreversible disorder and there is no specific treatment for this disease, the number of patients is rapidly increasing. In this review, the relationship between AD and the serotonergic system is described in general terms. Especially serotonin (5-HT) receptors that take part in cognitive dysfunctions have examined in this study.

Öğrenme ve hafıza ile ilişkili beyin bölgelerinde bozulmalara neden olan Alzheimer hastalığı, dünya genelindeki en yaygın nörodejeneratif hastalıklardan biridir. Birçok nörotransmitter sistem, özellikle serotonerjik sistem, bilişsel süreçlerde yer alır ve Alzheimer hastalarının nörokimyası Alzheimer hastalığı ile ilişkili nörodejenerasyondan etkilenir. Serotonerjik belirteçler, çoğunlukla öğrenme ve bellek ile ilişkili çeşitli beyin bölgelerinde bulunur; bu nedenle serotonerjik nörotransmisyon hafızada çok önemlidir. Alzheimer hastalığı nedeniyle serotonerjik sistemde dikkate değer değişiklikler meydana gelir. Alzheimer hastalığı ilerleyici ve geri dönüşümsüz bir hastalık olduğundan ve bu hastalık için kesin bir tedavi yöntemi bulunmadığından, hasta sayısı günden güne hızla artmaktadır. Bu derlemede, Alzheimer hastalığı ile serotonerjik sistem arasındaki ilişki genel hatlarıyla açıklanmaktadır. Bu çalışmada, özellikle bilişsel işlev bozukluklarında rol alan serotonin (5-HT) reseptörleri incelenmiştir.


Review Article

Neuroinflammation modifying approaches in Parkinson's disease

Turkish Title : Parkinson hastalığında nöroinflamasyonu modifiye edici yaklaşımlar

Dilara Nemutlu Samur,Gul Ozbey
JNBS, 2018, 5(1), p:43-55

DOI : 10.5455/JNBS.1517915407

Parkinson’s disease is a chronic and slowly progressing neurodegenerative disease characterized by the degeneration of dopaminergic neurons in the substantia nigra. Currently, the treatment strategies of Parkinson’s disease can only alleviate motor symptoms but not prevent from neurodegeneration. In recent years, among the treatment approaches for the pathophysiology of the disease, there is a rapid increase in publications related to drug and/or drug candidates targeting neuroinflammatory mechanisms in the disease. In this review, we summarize the neuroinflammatory mechanisms and treatment approaches that modify neuroinflammation in Parkinson’s disease and present the recent preclinical and clinical data on possible drug candidates. The interactions between neuroinflammation and degeneration in dopaminergic neurons must first be elucidated in order to develop novel drug candidates targeting neuroinflammatory mechanisms in Parkinson’s disease.

Parkinson hastalığı, substansiya nigradaki dopaminerjik nöronların dejenerasyonu ile karakterize, yavaş ilerleyen kronik bir hastalıktır. Günümüzde Parkinson hastalığında uygulanan tedaviler yalnızca motor semptomları hafifletebilmekte, ancak nörodejenerasyonu önleyememektedir. Son yıllarda, hastalığın patofizyolojisine yönelik tedavi yaklaşımları arasında, hastalığın nöroinflamatuvar mekanizmalarını hedefleyen ilaç ve/veya ilaç adaylarına ilişkin yayınların hızla arttığı görülmektedir. Bu derlemede, Parkinson hastalığının nöroinflamatuvar mekanizmaları ve hastalıkta nöroinflamasyonu modifiye edici yaklaşımlar özetlenip olası ilaç adayları hakkında güncel veriler sunulmuştur. Parkinson hastalığında nöroinflamatuvar mekanizmaları hedef alan ilaç adaylarının geliştirilmesinde, öncelikle nöroinflamasyon ve dopaminerjik nöronlarda oluşan dejenerasyon arasındaki etkileşimlerin aydınlatılması gerekmektedir.


Review Article

Effects of genes to psychological factors in sports

Turkish Title : Genlerin sporda psikolojik faktörlerle ilişkisi

Basak Funda Eken,Can Akpinaroglu,Kadir Sinan Arslan,Canan Sercan,Korkut Ulucan
JNBS, 2018, 5(1), p:56-61

DOI : 10.5455/JNBS.1516796381

With the human genome project, in addition to determining the number, structure and physical maps of our genes which were previously supposed to be between 20-25 thousands, genetic regions affecting athletic performance have also been identified.It has been determined that endurance, athletic ability and musculoskeletal as well as central nervous system (CNS) are effective in succeeding in today’s sporting events and play an important role in performance. Parameters affecting psychological performance such as stress, anxiety, aggression are effective in determining sportive achievements. Determining the genetic predisposition of the athletes in stressful environments or in sports where stress is prominent allows them to be guided by psychologists at an early age and contributes to sporting success. Related to the behavioral characteristics of the athletes, genes leading to resistance to stress, personality traits and aggressive behaviours like 5-HTT, DRD4, DRD5, ADRD1, COMT, BDNF, NRG1, GLUT4 and SLC2A4 and polymorphisms within these genes have been investigated in our review.

İnsan genom projesiyle 20-25 bin arasında olduğu tahmin edilen genlerimizin sayı, yapı ve fiziksel haritalarının belirlenmesinin yanında atletik performansa etki eden genetik bölgeler de belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarla dayanıklılığın, atletik yeteneğin ve kas iskelet sisteminin yanı sıra merkezi sinir sisteminin de (MSS) günümüzdeki spor müsabakalarında başarılı olmakta etkili olduğu ve performansta önemli rol oynadığı belirlenmiştir. Stres, kaygı, agresyon gibi psikolojik performansımıza etki eden parametreler sportif başarıların belirlenmesinde etkili olmaktadır. Sporcuların stresli ortamlarda veya stresin belirgin olduğu spor dallarında genetik yatkınlıklarının belirlenmesi, erken yaşta psikolog desteğine yönlendirilmesine olanak sağlamakta ve sportif anlamda başarıya katkıda bulunmaktadır. Sporcuların davranışsal özellikleri ile ilgili olan; stres direnci, kişilik özellikleri ve özellikle saldırganlıkla ilgili aday genlerden MOA-A, 5-HTT, DRD4, DRD5, ADRD1, COMT, BDNF, NRG1, GLUT4 ve SLC2A4 genleri ve bu genler üzerindeki polimorfizmler bu derlememizde incelenmiştir.


Review Article

Using eye-tracking methods in infant memory research

Turkish Title : Bebek bellek araştırmasında göz izleme yöntemlerinin kullanılması

Aysegul Ozkan
JNBS, 2018, 5(1), p:62-66

DOI : 10.5455/JNBS.1516325266

Eye-tracking systems have improved as a direct consequence of technological developments, particularly since the 2000s, related to the smartphone industry. In psychology research, such systems have been used to investigate human cognitive processes based on the fact that the eyes work in conjunction with the central nervous system, thus the direction of the eyes can be used to provide information about the brain’s cognitive process. This current review explains eye-tracking methodology linked to eye movements, to evaluate eye-tracker systems in terms of their advantages and disadvantages, and then discusses using eye-tracking methods in psychology and neuroscience researches, specifically focused on eye-tracking used on infants’ memory studies using eye-tracking. The methodologies of these studies are compared to determine how a particular eye-tracking method may be useful for infant memory research.

Göz izleme sistemleri, özellikle 2000’li yıllardan beri akıllı telefon endüstrisi ile ilgili teknolojik ilerlemelerin doğrudan bir sonucu olarak gelişmiştir. Psikoloji araştırmalarında, bu tür sistemler, gözlerin merkezi sinir sistemi ile bağlantılı olarak çalışması esasına dayandığı için insan bilişsel süreçlerini araştırmak amacıyla kullanılmıştır. Böylece gözlerin yönü, beynin bilişsel süreci hakkında bilgi sağlamak için kullanılabilir. Bu derleme, göz hareketleri ile bağlantılı göz izleme metodolojisini açıklamakta, göz takip sistemlerini avantaj ve dezavantajları açısından değerlendirmekte ve daha sonra özellikle bebeklerde kullanılan göz takibine odaklanan psikoloji ve nörobilim araştırmalarında göz izleme yöntemlerini tartışmaktadır. Bu çalışmaların metodolojileri, belirli bir göz izleme yönteminin bebeklerin hafıza araştırmalarında nasıl yararlı olabileceğini belirlemek için karşılaştırılmıştır.


Review Article

Neurobiological consequences of abuse and neglect in childhood: A review

Turkish Title : Çocukluk çaği ihmal ve istismarinin nörobiyolojik sonuçlari: bir gözden geçirme

Emre Han Alpay
JNBS, 2017, 4(3), p:126-133

DOI : 10.5455/JNBS.1502640298

Neglect and abuse experienced during childhood have many negative consequences including psychosocial, medical and societal. Recent studies have shown that negative experiences in the early periods of life affect the developing brain structure. Studies using brain imaging and biochemical techniques allow for a better understanding of the neurobiological consequences of neglect and abuse experienced during childhood. In addition, neurobiological consequences of early stress play an influential role in the emergence of psychiatric disorders. In this study, it was aimed to review the neuro-hormonal effects (changes in the HPA axis) and changes in the brain areas (hippocampus, corpus callosum and amygdala) of the traumatic event experienced during childhood.

Çocukluk çağında deneyimlenen ihmal ve istismarın psikososyal, tıbbi ve toplumsal olmak üzere birçok olumsuz sonucu vardır. Son yıllardaki çalışmalar yaşamın erken dönemlerinde olumsuz deneyimlerin gelişmekte olan beyin yapısını etkilediğini ortaya koymaktadır. Beyin görüntüleme ve biyo-kimyasal tekniklerin kullanılarak yapıldığı çalışmalar çocukluk çağında deneyimlenen ihmal ve istismarın nöbrobiyolojik sonuçlarının daha iyi anlaşılmasına olanak vermektedir. Buna ek olarak erken dönemdeki stresin nörobiyolojik sonuçları psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkmasında etkili bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada çocukluk çağında deneyimlenen travmatik olayın nöro-hormonal etkileri (HPA Eksenindeki değişimler) ve beyinin alanlarındaki değişimlerin (Hipokampus, corpus callosum ve amigdala) gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.


Review Article

Genetics of trichotillomania

Turkish Title : Trikotilomani genetiği

Can Akpinaroglu,Korkut Ulucan
JNBS, 2017, 4(2), p:90-93

DOI : 10.5455/JNBS.1494416158

Trichotillomania can be described as a psychiatric disorder where a recurring hair pulling behaviour is observed in an individual.Neurobiological causes of this condition is still unclear. Because of this, definite solutions can not be presented in the treatment.Molecular genetic studies are of great importance for a better understanding of the etiology of trichotillomania and for the treatmentof this disorder. As of today, our knowledge and information about trichotillomania is limited. The molecular analyzes madesuggest that HOXB8, SAPAP3, DRD1, DRD4, SLC6A4 genes may be related to the disease. In this review, the psychological andphysiological basis and classification of trichotillomania will be followed by genetic polymorphisms that are thought to be related tomolecular genetic studies, animal studies and disorders of trichotillomania. We hope that this article will also guide to the furthermolecular studies that can be carried out in this subject.

Trikotillomani (saç ve kıl koparma hastalığı) kişide devamlı saç yolumunun gözlemlendiği bir psikiyatrik bozukluk olaraktanımlanabilir. Bu durumun nörobiyolojisi net olarak bilinmemektedir. Bu nedenden dolayı tedavisi içinde kesin çözümlersunulamamaktadır. Molekğler genetik çalışmaları trikotillomaninin etiyolojisinin daha iyi anlaşılması ve bu bozukluğun tedaviedilmesi için büyük önem taşımaktadır. Günümüze kadar yapılan çalışmalar ile trikotillomani hakkında eldeki bilgiler kısıtlıdır.Yapılan moleküler analizler HOXB8, SAPAP3, DRD1, DRD4, SLC6A4 genlerinin hastalık ile ilişkili olabildiğine dair ipuçlarıvermektedir. Bu derlemede trikotillomaninin psikolojik ve fizyolojik temelleri ve sınıflandırılışı ve ardından da trikotillomaniye dairmoleküler genetik çalışmalar, hayvan çalışmaları ve bozukluk ile ilişkili olduğu düşünülen genetik polimorfizmler anlatılacaktır.Eldeki bilgilerin derlendiği bu makalenin sonrasında gerçekleştirilebilecek olan moleküler çalışmalara da yön vereceğini ümitetmekteyiz.


Review Article

How the Development of Tone and Posture Occured in New Borns

Turkish Title : Yeni Doğanlarda Tonsal Gelişim Ve Postürünün Oluşumu

Farjad Afza,Sidra Manzoor,Asma Afzal
JNBS, 2017, 4(1), p:19-21

DOI : 10.5455/JNBS.1488597113

Our total body postural behavior results from an integration of all our body reflexes, and this integration occurred in central nervous system. New born baby do not have this integration and his/her all movements are automatic and crud level. Normal brain leads to normal development. And lesion in abnormal brain leads to abnormal development. Lesion in immature brain leads to abnormal tone development and abnormal postures. In cerebral palsy there is lesion in immature brain that leads to abnormal sensory-motor development. In cerebral palsy there is no integration of neonatal reflexes and delayed in motor development. Abnormal reflex movements produce abnormal synergies and abnormal posture. Primitive reflexes have very important role in development of child. These reflexes also have prime importance in assessment and evaluation. As there is brain lesion in these children, upper center do not have inhibitory effect on lower center, so there is an exaggerated reflex movements. There are different senserimotor approaches of treatment like Bobath, Brunnstrom’s movement therapy, Rood’s approach and proprioceptive neuromuscular facilitation. Theoretical basis of these treatments are neurodevelopmental modal, reflex theory, hierarchical theory and system approach. Reflex integration should be major component of treatment in children with cerebral palsy.

Vücut postural davranışımız bütün vücut reflekslerinin birleşiminden meydana gelir ve bu birleşme merkezi sinir sisteminde oluşur. Yeni doğan bebekler bu birleşmeye sahip değillerdir ve bütün hareketleri otomatik ve ilkel seviyededir. Normal beyin normal gelişimi sağlar. Anormal beyindeki lezyon ise anormal gelişime yol açar. Olgunlaşmamış beyindeki lezyon anormal tonal ve postural gelişime sebep olur. Beyin felcinde, anormal duyu-motor gelişime yol açan olgunlaşmamış beyin lezyonu vardır fakat neonatal refleks birleşmesi ve motor gelişimde gecikme yoktur. Anormal refleks hareketleri anormal sinerji ve postür oluşturur. İlkel reflekslerin çocuk gelişiminde çok önemli bir rolü vardır. Ayrıca, bu refleksler değerlendirme ve belirlemede birincil öneme sahiptir. Bu çocuklarda beyin lezyonu olduğu için üst merkezin alt merkez üzerinde engelleyici etkisi yoktur ve bu yüzden aşırı refleks hareketleri mevcuttur. Bobath, Brunnstrom’un hareket terapisi, Rood’un yaklaşım ve proprioseptif nöromüsküler kolaylaştırması gibi farklı duyumotor tedavi yaklaşımları vardır. Bu tedavilerin teorik temeli nöregelişimsel model, reflex teorisi, hiyerarşik teori ve sistem yaklaşımıdır. Refleks birleşimi beyin felci olan çocukların tedavisinde ana unsur olmalıdır.


Review Article

Pedophilia and Other Monosymptomatic Psychopathologies

Turkish Title : Pedofili Ve Başka Monosemptomatik Psikopatolojiler

Levon Antikacioglu,Nevzat Tarhan
JNBS, 2017, 4(1), p:22-24

DOI : 10.5455/JNBS.1487936293

In the present paper, we discussed the insufficiencies of two-dimensional (2D) confrontations and proposed the utility of threedimensional (3D) and even four-dimensional (4D) confrontations, in researches specially of mono-symptomatic psychopathological cases like for instance in pedophilia.

Bu yazıda, pedofili gibi monosemptomatik psikopatolojik belirti gösteren çalışmalarda 2 boyutlu karşılaştırmaların yetersizliklerini tartıştık ve onun yerine araştırmalarımızda, 3, hatta 4 boyutlu istatistiksel karşılaştırmaların kullanılmalarının gereğini ileri sürdük.


Review Article

Alteration of Neurobehavioural Activities by Carbamazepine, Phenytoin and Their Combination in Wistar Rats: A Mini Review

Turkish Title : Wistar Sıçanlarında Karbamazepin, Fenitoin Ve Bu İkisinin Karışımına Bağlı Olarak Nörodavranışsal Aktivitelerin Değişimi: Kısa Bir Değerlendirme

Hadiza Aliyu,Joseph Olusegun Ayo,Suleiman Folorunsho Ambali,Muhammed Musa Suleiman,Patricia Ishaku Kobo,Abdullahi Muhammed Tauheed,Victor Olusegun Sinkalu
JNBS, 2017, 4(1), p:25-30

DOI : 10.5455/JNBS.1481879445

Antiepileptic drugs (AEDs) have been used for decades in the treatment of seizures in both humans and animals. There are different varieties of AEDs to choose from, the choice of an AED is determined by the seizure type, effectiveness of the drug in controlling seizure, cost and the side effects of the drug used. Epilepsy therapy could be monotherapy, that is, the use of an appropriate AED or polytherapy in which case, two or more AEDs are combined particularly in the case of refractory epilepsy. The side effects of AEDs are diverse and affect virtually all the systems of the body. This review is aimed at studying the side effects associated with the administration of carbamazepine, phenytoin and their combination on cognition and neurobehavioural generally, particularly in Wistar rats. Generally, the side effects of AEDs observed are not so detrimental because the discontinuation of the drugs usually cause a reverse of the effects observed. For this review, available informations on the effects of antiepileptic drugs on neurobehavioural activities were accessed from electronic databases.

Antiepileptik ilaçlar (AED), hem insan hem de hayvanlardaki hastalık nöbetlerinin tedavisinde on yıllar boyunca kullanılagelmiştir. Antiepileptik ilaçların farklı türleri mevcuttur ve bu tür ilaçları seçerken geçirilen nöbet çeşidi, ilacın krizi kontrol altına alma hususundaki etkililiği ile kullanılan ilacın masrafı ve yan etkileri dikkate alınır. Epilepsi terapisi, uygun bir antiepileptik ilaç kullanımıyla yürütülen monoterapi şeklinde ya da özellikle dirençli epilepsi vakalarında başvurulan ve iki veya daha fazla antiepileptik ilacın karışımıyla gerçekleştirilen politerapi yöntemiyle uygulanabilir. Antiepileptik ilaçların yan etkileri çeşitlilik arz etmekte olup neredeyse tüm vücut sistemlerini etkiler. Bu değerlendirme, karbamazepin, fenitoin ve bu iki ilacın birleşiminin özellikle Wistar sıçanlarının bilişsel ve nörodavranışsal faaliyetleri üzerindeki yan etkilerini incelemeyi hedeflemektedir. Genel olarak antiepileptik ilaçlarla ilgili ortaya çıkan yan etkiler, ilacın kesilmesine bağlı olarak gözlemlenen ters etki sebebiyle zannedildiği kadar zararlı değildir. Bu değerlendirmede, antiepileptik ilaçların nörodavranışsal aktiviteler üzerindeki etkileriyle ilgili mevcut bilgilere elektronik veri tabanlarından erişilmiştir.


Review Article

Assessing Proprioception

Turkish Title : Propriyosepsiyonu Değerlendirme

Gökben Hizli Sayar,Hüseyin Ünübol
JNBS, 2017, 4(1), p:31-35

DOI : 10.5455/JNBS.1485955027

Proprioception is the sense of the relative position of parts of the body and strength of effort being employed in movement. Proprioception is essential for well-adapted sensorimotor control. Although proprioceptive deficits are known to be a common after several neurological and orthopedic conditions such as stroke, Parkinson’s disease, peripheral sensory neuropathies, or injuries to ligaments, joint capsules, and muscles, there is no objective, accurate, and reliable method available in clinical settings to assess proprioceptive function. In this chapter specific techniques developed to assess proprioception will be briefly discussed.

Propriyoseption, vücudun parçalarının göreceli konumunun ve hareket sırasında işe yönelik harcanan efor direncinin hissi anlamına gelmektedir. İyi bir sensorimotor kontrol için propriyosepsiyon gereklidir. İnme, Parkinson hastalığı, periferik duyu nöropatileri gibi ya da ligamentler, eklem kapsülleri ve kaslarda yaralanmalar gibi çeşitli nörolojik ve ortopedik koşullardan sonra propriyoseptif bozulmaların yaygın olduğu bilinse de, klinik pratikte propriyoseptif fonksiyonların ölçümünde objektif, doğru ve güvenilir bir yöntem bulunmamaktadır. Bu bölümde, propriyosepsiyonun değerlendirilmesi için geliştirilen spesifik teknikler kısaca tartışılacaktır.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.