Years
2019
2018
2017
2015
2014
Categories
Authors
- Ali Bayram (1)
- Asli Enez Darcın (1)
- Ayla Arslan (1)
- Ayse Kaya Goktepe (1)
- Baris Metin (3)
- Barış Metin (1)
- Bernis Kaya (1)
- Büşra Barış (1)
- Cemal Onur Noyan (1)
- Cumhur Tas (2)
- Eda Yilmazer (1)
- Elliot C. Brown (1)
- Emin Serin (1)
- Ezgi Yıldız (1)
- Fatma Nur Dolu (1)
- Fatrmanur Dolu (1)
- Gökben Hızlı Sayar (1)
- Gülçin N. Yıldız (1)
- Hatice Yildiz Burkovik (1)
- Huseyin Ozan Tekin (1)
- Hüseyin Ünübol (1)
- Irem Can Esenkaya (1)
- Kübra Ekşi (1)
- Leyla Arslan (1)
- Meltem Sunar (1)
- Meral Aydın (1)
- Mesut Karahan (1)
- Muge Aslankara (1)
- Muhsin Konuk (1)
- Nesrin Dilbaz (1)
- Nevzat Tarhan (9)
- Onat Yılmaz (1)
- Ramazan Pehlivan (1)
- Rukiye Karaköse (1)
- Saadet Merih Cengel (1)
- Sehadet Ekmen (1)
- Serdar Nurmedov (1)
- Sinem Zeynep Metin (1)
- Turker Tekin Erguzel (1)
- Türker Tekin Ergüzel (1)
- Zeynep Alpugan (1)
- Zeynep Avşaroğlu (1)
- Çağlar Uyulan (1)
- Şeyma Günaydın (1)
ARTICLES
Original Article
The use of deep learning algorithms on eeg based signal analysis
Turkish Title : Elektroensefalografi tabanlı sinyallerin analizinde derin öğrenme algoritmalarının kullanılması
Çağlar Uyulan,Türker Tekin Ergüzel,Nevzat Tarhan
JNBS, 2019, 6(2), p:108-124
Conventional machine learning algorithms are widely used in the processing and classification of biomedical data in the literature. However, in recent years, it becomes a necessity to use a multi-layered learning network due to the increase in the resolution and quantity of the data. The concept of deep learning comprises the whole set of applications that separate sub-classes with high performance, especially in the case of the existence of multi-dimensional data and insufficient human-decision making processes. These methods have the ability to examine the inter-departmental interactions of data in depth. Deep learning is superior to conventional machine learning methods because too many observational data are learned based on increasingly complex patterns. In addition, when the data size is enhanced, superiority difference over conventional machine learning methods is remarkably increased.
Electroencephalography (EEG) data can be expressed in high-dimensional, complex and spatial domains. It is suitable for analysis using deep learning-based networks as they have the potential to work with large datasets. Deep learning models developed for the analysis of EEG signals are expected to automate many repetitive cognitive tasks.
This review article covers the general introduction of deep learning architectures used in the field of biomedical and neuroscience, the applications of these architectures on EEG-based analytical tasks, possible difficulties encountered and possible solutions. As a result of a detailed study, it has been seen that deep learning methods extract complex patterns in the clinical or cognitive data and present a strong method to determine the abstract relationships between different types of data.
This study addresses the needs of deep learning-based applications in clinical practice and neuroscientific research and aims to provide researchers with an overview of the deep learning-based analysis methodology of EEG signals and potential challenges in future research.
Geleneksel makine öğrenimi algoritmaları, literatürdeki biyomedikal verilerin işlenmesi ve sınıflandırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda, verilerin çözünürlüğünde ve miktarındaki artış nedeniyle çok katmanlı bir öğrenme ağının kullanılması zorunlu hale gelmektedir. Derin öğrenme kavramı, özellikle çok boyutlu verilerin varlığı ve insan karar verme süreçlerinin yetersiz olması durumunda alt-sınıfları yüksek performansla ayıran tüm uygulama grubunu kapsamaktadır. Bu yöntemler, verilerin bölümler arası etkileşimlerini derinlemesine inceleme yeteneğine sahiptir. Derin öğrenme geleneksel makine öğrenme yöntemlerinden üstündür çünkü çok karmaşık gözlemlere dayanan çok fazla gözlemsel veri öğrenilir. Ek olarak, veri boyutu artırıldığında, geleneksel makine öğrenme yöntemlerine göre üstünlük farkı dikkat çekmektedir. Elektroensefalografi (EEG) verileri yüksek boyutlu, karmaşık ve mekansal alanlarda ifade edilebilir. Büyük veri setleriyle çalışma potansiyeline sahip olduklarından dolayı, derin öğrenme tabanlı ağlar kullanılarak yapılan analizler için uygundur. EEG sinyallerinin analizi için geliştirilen derin öğrenme modellerinin, birçok tekrarlayıcı bilişsel görevi otomatikleştirmesi beklenmektedir. Bu derleme makalesinde; biyomedikal ve nörobilim alanında kullanılan derin öğrenme mimarilerinin genel tanıtımı, bu mimarilerin EEG tabanlı analitik görevler üzerindeki uygulamaları, karşılaşılan olası zorluklar ve olası çözümler ele alınmaktadır. Ayrıntılı bir çalışmanın sonucunda, derin öğrenme yöntemlerinin klinik veya bilişsel verilerdeki karmaşık kalıpları çıkardığı ve farklı veri türleri arasındaki soyut ilişkileri saptamak için güçlü bir yöntem sunduğu görülmüştür. Bu çalışma, klinik uygulama ve nörobilimsel araştırmalarda, derin öğrenmeye dayalı uygulamaların gereksinimlerini ele almakta ve araştırmacılara, EEG sinyallerinin derin öğrenme temelli analiz metodolojisine ve gelecekteki araştırmalardaki potansiyel zorluklara genel bir bakış sunmayı amaçlamaktadır.
Original Article
Positive psychology course and its effect on well-beıng, social, and emotional intelligence
Turkish Title : Pozitif psikoloji eğitiminin iyi oluş hali ile sosyal ve duygusal zeka üzerine etkileri
Hüseyin Ünübol,Gökben Hızlı Sayar,Kübra Ekşi,Zeynep Avşaroğlu,Büşra Barış,Şeyma Günaydın,Fatma Nur Dolu,Ezgi Yıldız,Nevzat Tarhan
JNBS, 2018, 5(3), p:156-164
The present study examines whether the Positive Psychology course, which is given for 14 weeks and 3 hours per week to students at a university in Istanbul. 417 students participated. The study assessed pre- to post-test modifications in personal and mental wellbeing, happiness, satisfaction of life, emotional and social intelligence, emotional expressions and attachment styles factors. The findings showed that significant differences between male and female gender in emotional and social intelligence. Interestingly, positive psychology course effects the participants negatively in happiness, well-being, and social intelligence, unlike in emotional expression. It was necessary to discuss these results in a new perspective. The point reached at the end of the Positive Psychology course was not a happier life. Also, if the increase in awareness causes someone to find a deeper meaning, then happiness and well-being will be decreased at the beginning.
Bu çalışmanın amacı, İstanbul’da bir üniversitede öğrencilere haftada 3 saat ve 14 hafta süreyle verilen Pozitif Psikoloji dersinin etkisinin olup olmadığını incelemektedir. 417 öğrenci katıldı. Çalışma, öznel ve mental iyi oluş, mutluluk, yaşam doyumu, duygusal ve sosyal zeka, duygudurum ve bağlanma stilleri faktörleri arasında test öncesi ve sonrası değişimleri değerlendirildi. Bulgular, duygusal ve sosyal zekâda erkek ve kadın cinsiyet arasında anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. İlginç bir şekilde, pozitif psikoloji dersi, duygusal ifadeden farklı olarak, katılımcıları mutluluğa, öznel iyi oluşa ve sosyal zekaya olumsuz yönde etki gösterdiği bulunmuştur. Bu sonuçları yeni bir bakış açısıyla tartışmak gerekiyordu. Pozitif Psikoloji dersinin sonunda ulaşılan nokta daha mutlu bir yaşam değildi. Başlangıçta ki mutluluk ve öznel iyi oluşta ki negatif etkinin, farkındalıkla kazanılan daha derin bir anlamın etkileri üzerinden değerlendirildi.
Original Article
Reliability and validity of the Turkish version of the ADHD DSM Scale
Turkish Title : DEHB DSM ölçeğinin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması
Baris Metin,Zeynep Alpugan,Hatice Yildiz Burkovik,Saadet Merih Cengel,Eda Yilmazer,Meral Aydın,Meltem Sunar,Irem Can Esenkaya,Leyla Arslan,Sinem Zeynep Metin,Nevzat Tarhan
JNBS, 2018, 5(1), p:3-7
The aim of this study was to examine the validity and the reliability of the Turkish version of ADHD DSM scale. ADHD DSM Scale was applied in a sample of 225 persons. Simultaneously Attention Deficit Hyperactivity Disorder Self-report Scale (ASRS) scale was also applied and DİVA interview was used to ascertain the diagnosis in 45 indiviuals with suspected ADHD. The reliability, concurrrent validity and construct validity which is detected by factor analysis was found to be adequate. The Turkish Version of ADHD DSM Scale is a reliable and valid tool for scanning ADHD symptoms in adults.
Bu çalışmada DEHB DSM ölçeği’nin Türkçe formunun geçerliliği ve güvenilirlik analizi yapılmıştır. DEHB DSM ölçeği 225 kişiye uygulanmıştır. Eş zamanlı olarak bütün katılımcılara ASRS DEHB ölçeği ve 45 katılımcıya DIVA klinik görüşme envanteri uygulanmıştır. Ölçeğin güvenilirliği, eşzamanlı geçerliliği ve faktör analizi ile tespit edilen yapı geçerliliği yeterli düzeyde bulunmuştur. DEHB DSM ölçeğinin Türkçe versiyonu erişkinde DEHB bulgularını taramak için kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araçtır.
Original Article
Turkish Title : Elementel yapılarına göre radyolojik enerji değerlerinde insan beyninin farklı bölgelerinin radyasyon zayıflatma özellikleri: Monte carlo simülasyonu
Huseyin Ozan Tekin,Turker Tekin Erguzel,Mesut Karahan,Muhsin Konuk,Nevzat Tarhan
JNBS, 2018, 5(1), p:8-12
This study aimed to investigate the radiation attenuation properties of seven brain regions namely Frontal, Occipital, Parietal, Temporal cortexes, Hippocampus, Thalamus and Cerebellum in terms of their elemental compositions. Monte Carlo N-Particle Transport Code System-extended (MCNPX) version 2.6.0 (Los Alamos National Lab, USA) general purpose Monte Carlo code has been employed in order to calculate the mass attenuation coefficients of those aforementioned brain regions. A satisfactory agreement has been obtained on the mass attenuation coefficients (µ/ρ) calculated by MCNPX and XCOM for those brain regions under investigation. The results underlined that Cerebellum has the highest mass attenuation coefficients in terms of the radiological energy values. This can be explained by the elemental mass fraction value of Chlorine (Cl) in Cerebellum. It could be deduced that the intensity of diagnostic radiation can be more attenuated in Cerebellum than rest of the brain regions during the brain CT or brain PET examinations. The data from the present paper would be useful for the use of standard simulation geometry and mass attenuation coefficients for medical physics as well as the applications of radiation physics.
Bu çalışma, yedi beyin bölgesi olan Frontal, Occipital, Parietal, Temporal korteksler ve Hipokampus, Thalamus, Cerebellum’da ki radyasyon zayıflama özelliklerinin bölgelerin elementel kompozisyonları açısından araştırılmasını amaçlamıştır. Genel amaçlı Monte Carlo kodu Monte Carlo N-Particle Transport Code System-extended (MCNPX) 2.6.0 sürümü (Los Alamos Ulusal Lab, ABD) , yukarıda bahsedilen beyin bölgelerinin kütle zayıflama katsayılarını hesaplamak için kullanılmıştır. MCNPX ve XCOM tarafından elde edilen ve bahsedilen beyin bölgeleri için hesaplanan kütle zayıflama katsayıları (µ/ρ) üzerinde iyi bir uyum elde edilmiştir. Sonuçlar, Cerebellum’un radyolojik enerji değerlerinde en yüksek kütle zayıflatma katsayılarına sahip olduğunun göstermiştir. Bu durum, Cerebellum’daki Klorun (Cl) elementel kütle fraksiyonu değeri ile açıklanabilir. Tanısal radyasyonun yoğunluğunun beyin BT veya beyin PET taramaları sırasında beyin bölgelerinin geri kalanından daha fazla Cerebellum’da azalacağu düşünülebilir. Bu makaleden elde edilen verilerden standart simülasyon geometrisi ve kütle zayıflama katsayıları medikal fizik ve radyasyon fiziği uygulamalarında yararlı olacaktır.
Original Article
Realiability and validity of Uskudar fear of missing out scale
Turkish Title : Üsküdar gelişmeleri kaçırma korkusu ölçeğinin geçerlilik vegüvenilirlik çalışması
Baris Metin,Ramazan Pehlivan,Nevzat Tarhan
JNBS, 2017, 4(2), p:43-46
Fear of Missing Out (FOMO) is an emerging concept related to internet and social media usage. FOMO is described as feelinganxiety when the person does not use social media. Studies showed that FOMO affects well-being negatively. In this study, weaimed to build a Turkish scale for measuring FOMO. For this, 31 items were prepared and in the final scale 22 items were retained.The reliability and validity measures were found to be adequate. For the future studies, we recommend to test the scale also withthe adolescent population and to explore the relationship between FOMO and well-being.
Gelişmeleri Kaçırma Korkusu (GKK) son yıllarda öne çıkan ve problemli internet-sosyal medya kullanımı ile ilişkili bir kavramdır.Özellikle genç bireylerde sosyal medya kullanılamadığı zamanlarda ortaya çıkan bir kaygı olarak tanımlanan GKK’nın çalışmalardaiyi oluşu da negatif yönde etkilediği bulunmuştur. Bu çalışmada Türkçe’ye orijinal bir GKK ölçeği kazandırılması amaçlanmıştır.Orijinal olarak 31 maddeyle hazırlanan ölçeğin yapılan analizler sonrası 22 maddesi son haline dâhil edilmiştir. Analizler sonucuölçeğin geçerlilik ve güvenilirliği yeterli düzeyde bulunmuştur. Gelecek çalışmalarda ölçeğin ergenlere de uyarlanması ve özellikleGKK ile iyi oluş arasındaki ilişkileri tespite yönelik çalışmaların artırılması tavsiye edilmekledir.
Original Article
EEG findings during flow state
Turkish Title : Akış durumunda EEG bulguları
Baris Metin,Ayse Kaya Goktepe,Bernis Kaya,Emin Serin,Cumhur Tas,Fatrmanur Dolu,Nevzat Tarhan
JNBS, 2017, 4(2), p:47-52
Flow state emerges when a person engages in autotelic activities, which are both enjoyable and challenging. While studies generally focused on qualitative data of flow state, a few were conducted on psychophysiological basis of it. Present study aimed to investigate EEG correlates of flow. Twenty participants preliminarily filled out Flow Short Scale Turkish Version and completed a ping-pong game at two levels (slow-boring and fast-flow) during EEG recording. The results revealed that theta power was significantly greater for all regions during flow condition compared to non-flow condition and delta power was significantly greater during flow on central and parietal regions. There is no difference between flow/non-flow conditions for coherence. A positive correlation was found between delta and theta powers and subscales scores of Flow Short Scale. The increases in these theta and delta frequency bands could be important indicators of flow state. The coherence results revealed that interhemispheric synchronization was not modified by flow. If confirmed with multiple tasks and in clinical groups, EEG correlates of flow state could be useful increase performance and well-being.
Akış, kişilerin zorlayıcıyken aynı zamanda eğlenceli olan ototelik aktiviteleri gerçekleştirmesi sırasında ortaya çıkar. Akış ile ilgiliçalışmalar genellikle kalitatif yöntemlere yoğunlaşırken, akışın psikofizyolojik temelleri üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Buçalışma akışın nöral temellerini araştırmayı amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında 20 katılımcı Akış Kısa Ölçeği Türkçe Versiyonutamamladıktan sonra, EEG kaydı süresince yavaş (sıkıcı) ve hızlı (akış) olmak üzere iki farklı seviyede ping-pong oyunu oynamışlardır.Sonuçlarına göre akış koşulunda akış olmayan koşula göre, teta gücü tüm bölgelerde daha yüksek ve delta gücü ise santral veparietal bölgelerde daha yüksektir. Koherans için koşullar arasında anlamlı bir farkında bulunamamıştır. Teta ve delta bantlarıile Akış Kısa Ölçeği alt ölçekleri arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Teta ve delta bandındaki artış akış durumunun önemligöstergeleri olabilir. Sonuçlar farklı paradigmalar ve hasta gruplarında tekrarlandığı durumda, akış durumunun elektrofizyolojiktemelleri performansı ve iyi oluş halini arttırmak için kullanılabilir.
Original Article
Turkish Title : Bağımlılık tedavisine ailenin ne zaman dahil edilmesi uygundur: Başlangıçtan itibaren mi? özel bir hastanede yatarak tedavi gören hastaların geriye dönük değerlendirilmesi
Onat Yılmaz,Serdar Nurmedov,Cemal Onur Noyan,Asli Enez Darcın,Nesrin Dilbaz,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(3), p:105-109
Aim of the study is to investigate the referral type of dependent patients and its effect on treatment outcomes. This retrospectively designed study was conducted at a private hospital. The sample included 323 patients, and all patients’ records were evaluated according to their referral type, sociodemographic features, criminal history, relapse rates and accompanying axis II disorders. Patients were reassessed six months after their discharge by semi-structured face-to-face or phone interviews with the patient or a family member. There were significant differences in some of sociodemographic characteristics, presence of criminal records, substance use patterns and relapse rates between voluntary inpatients and coerced inpatients. These results indicate a benefit in family participation at the very early stages of dependency treatment. Prospective studies are needed to evaluate whether family participation at the beginning of dependency treatment contributes to prognosis and patient’s motivation.
Bu çalışmanın amacı bağımlılık tedavisi amacıyla hastaneye başvuran hastalarda, başvuru şeklinin ve bu şeklin tedavi sonuçlarına olan etkisinin araştırılmasıdır. Özel bir hastanede retrospektif olarak gerçekleştirilen bu çalışmaya, verilerine ulaşılabilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 323 hasta dahil edilmiştir. Hastaların başvuru şekli, sosyodemografik özellikleri, kriminal kaydı, relaps oranları ve eşlik eden eksen II psikiyatrik tanılar arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Taburcu edildikten altı ay sonra, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile hastaların kendisi ya da bir aile üyesi ile yüz yüze ya da telefonla görüşme sağlanmıştır. Kendi isteği ile hastaneye başvuran hastalar ile bir başkası tarafından yönlendirilen hastalar arasında, sosyodemografik özellikler, criminal kayıt varlığı, uyuşturucu madde kullanım paternleri ve relaps oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, bağımlılık tedavisinin daha erken basamaklarında ailenin de tedaviye katılımının yararlı olduğuna işaret etmektedir. Bağımlılık tedavisinin başlangıcında, ailenin tedaviye katılımının prognoza ve hastanın tedavi motivasyonuna hangi ölçüde katkı sağladığına dair ilerleyen dönemde gerçekleştirilecek çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.
Original Article
Turkish Title : Sema Meditasyonu sırasındaki işlevsel beyin aktivitesindeki değişiklikler: Nöral aktiviteler ve dugulanım ile ilişkisi
Cumhur Tas,Rukiye Karaköse,Barış Metin,Gülçin N. Yıldız,Sehadet Ekmen,Elliot C. Brown,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(1), p:1-6
Sufi meditation is a spiritual form of physically active meditation in which performers (Semazens) whirl without losing conscious awareness and while internally focusing on reaching an ecstatic state, thus requiring substantial motor and cognitive control and monitoring. Studies have argued that the experience of the meditator may affect the strength of the brain activations because more experienced meditators may need less cognitive effort to reach the ecstatic state. Despite this, our knowledge about the associations between emotional states of the meditators and activated brain areas during meditation remains unknown. With this in mind, fourteen male Semazens were recruited for this study. All Semazens performed Sema meditation under the scanner using imagined whirling techniques. An active control condition was used to explore brain areas specific to Sema meditation. Measures of affective states and psychiatric symptoms were also collected. Statistical parametric maps were created to compare the meditation vs. control conditions. Accordingly, Sema meditation specifically evoked activations in left anterior cingulate cortex (ACC) and left orbitofrontal areas. Activations in ACC were negatively correlated with the positive affect of the Semazens suggesting that less cognitive effort required to reach the meditative state in Semazens was associated with more positive affect. Despite previous studies highlighting the experience of the meditators as a predictor of brain activation, we found that affective state may also be an important factor that may facilitate emotion regulation and cognitive monitoring in the brain. Our findings may also be applicable to the effects of meditation on psychological and emotional wellbeing.
Sufi meditasyonu, uygulayanların (semazenlerin) bilişsel farkındalıklarını kaybetmeden kendi etrafında döndükleri ve bundan dolayı önemli bir motor, kognitif kontrol ve gözlem gerektiren fiziksel hareketli bir manevi meditasyon biçimidir. Bir çok çalışma, meditasyon yapan kişinin deneyiminin, beyin aktivasyonlarındaki kuvvet üzerinde etkili olacağını ileri sürmüştür. Çünkü meditasyon yapan kişinin tecrübesi arttıkça, kiki esrik duruma ulaşmak için daha az kognitif çaba harcamaktadır. Buna karşın, meditasyon yapan kişilerin duygusal durumu ve bunun meditasyon sırasında aktive olmuş beyin alanları arasındaki ilişkisi konusundaki bilgi yeterli değildir. Tüm bu bilgiler ışığında, bizim çalışmamız 14 erkek semazen ile yapılmıştır. Tüm semazenler, MRI cihazı içerisinde, sema dönüşünü zihinlerinde canlandırarak meditasyon yapmışlardır. Bu duruma karşıt olarak, Sema meditasyonunda spesifik olan beyin alanlarını bulmak için aktif kontrol durumu uygulanmıştır. Katılımcılardan duygulanım durumu ve psikiyatrik semptom ölçümleri toplanmış, ve fMRI analizleri, istatiksel parametrik harita, meditasyon ve kontrol durumlarını karşılaştırmak amacıyla oluşturulmuştur. Sonuç olarak, sema meditasyonu sırasında özellikle sol anterior cingulate kortex ve sol orbitofrontal alanda aktivasyon gözlemlenmiştir. Önceki çalışmalarda meditasyon yapan kişinin tecrübesi beyin aktivasyonu için öngörücü olmasına rağmen, bu çalışmada duygulanım durumunun beyinde meditasyon esnasında, duyguları düzenlemeyi kolaylaştırmada ve kognitif gözlemleme süreçlerinde önemli bir etken olduğunu bulunmuştur. Bu bulgular, meditasyonun psikolojik ve duygusal iyilik haline olumlu etkileri perspektifinden de açıklanabilir.
Original Article
Effect of ovarian hormones on memory suppression
Turkish Title : Ovaryen hormonların anımsamada bastırma üzerindeki etkisi
Muge Aslankara,Ali Bayram,Nevzat Tarhan,Ayla Arslan
JNBS, 2014, 1(3), p:63-66
Several studies suggest that memory suppression in humans occur as an active process of executive control, mediated by regions of prefrontal cortex, which is a substrate for ovarian hormones. However the effect of ovarian hormones on this process is not known. In order to address this question, we utilized the quantitative analysis of ovarian hormones in combination with the procedure of a memory control model, the think (T) /no think (NT) paradigm in a within-subject design study. We compared the rate of memory control between the follicular (low estrogen and progesterone) and mid-luteal (high estrogen and progesterone) phases of regularly cycling healthy women. Our data demonstrate that during midluteal phase, 63.6 % of subjects are able to ‘suppress’ or actively forget (significantly less % recall below the baseline) previously learned word pairs in the ‘NT condition; i.e., not to think the target word associated with the cue word’. However during the follicular phase there was no effect of ‘NT condition’ on the active forgetting of word pairs below the baseline as assessed by the memory test applied after the T/NT procedure. Thus, our results indicate that ovarian hormones are associated with the process of memory control.
Çeşitli çalışmalar, insanlarda bellek kontrolünün (anımsamada bastırma) yürütücü bir işlev olarak prefrontal korteks denetiminde aktif bir mekanizma ile gerçekleştiğini göstermiştir. Prefrontal korteksin ovaryen hormonların müdahalesine oldukça açık olduğu bilinmekle birlikte bu etkinin anımsamada bastırma işlevi sırasında nasıl bir rol oynadığı bilinmemektedir. Burada sunulan çalışma bir bellek kontrolü modeli olan düşün/düşünme paradigmasını (think /no think paradigm) kullanarak ve ovaryen hormonların kantitatif olarak analiz edildiği denek-içi desen düzeneği ile bu soruya cevap aramaktadır. Menstrual siklusun foliküler (düşük estrojen ve progesteron) ve midlüteal (yüksek estrojen ve progesteron) fazlarındaki bellek kontrol oranları kıyaslanmıştır. Veriler göstermektedir ki midlüteal fazda, deneklerin % 63.6 si, önceden öğrenilmiş kelime çiftlerini ‘düşünmeme koşulu’ yani ‘ip ucu kelimesi ile ilişkili hedef kelimesini düşünmeme koşulu’ (NT condition)- sırasında aktif unutma (anımsamada bastırma) becerisi göstermiştir (istatiksel olarak anlamlı bir şekilde kendiliğinden unutma oranına göre daha çok unutma ya da daha az hatırlama). Ancak ‘düşünmeme koşulunun’ bellek kontrolü üzerindeki bu etkisi, düşün/düşünme prosedürünü takiben yapılan bellek testleri ile gösterildiği gibi foliküler fazda gözlenmemiştir. Bu sonuçlar bellek kontrolü işleminin ovaryen hormonlar ile ilişkili bir durum olduğunu göstermektedir.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.