JNBS
Üsküdar Üniversitesi

ARTICLES

Review Article

Procrastination and academic procrastination

Turkish Title : Erteleme ve akademik erteleme

Neriman Hazal Söyleyen,Melisa Aksu,Gökben Hızlı Sayar
JNBS, 2019, 6(3), p:206-210

DOI : 10.5455/JNBS.1563790864

Procrastination is a concept that has been greatly evaluated, and has a quite wide place in literature. Procrastination is defined as to putt off intended tasks to another time. As for academic procrastination, it is a subfield of procrastination and is an important problem that affects individual’s academic achievement, interpersonal interaction. With the research, it is seen that the basis of academic procrastination is consisted of unrealistic thoughts regarding failure, and such situations as anxiety, perfectionism and failure in time management. In addition, it is seen that academic procrastination can be a behavioral reflection of several psychological disorders. In this respect, in the present study, definitions and theoretical approaches regarding procrastination, and types of procrastination are reviewed. 

Erteleme, üzerinde çokça değerlendirme yapılmış, literatürde oldukça geniş bir yere sahip olan bir kavramdır. Yapılması planlanan iş ve görevlerin ileriki bir zamana bırakılması “erteleme” olarak adlandırılmaktadır. Akademik erteleme davranışı ise ertelemenin alt bir kavramıdır ve bireyin akademik başarısını, kişiler arası ilişkilerini etkileyen önemli bir problemdir. Araştırmalar, akademik ertelemenin temelinde başarısızlığa dair gerçekçi olmayan düşüncelerin, kaygı, mükemmeliyetçilik ve zaman yönetiminde başarısızlığın olduğunu göstermiştir. Ayrıca akademik erteleme davranışının birçok ruhsal problemin davranışsal yansıması da olabileceği görülmüştür. Bu doğrultuda, bu çalışmada, ertelemeye ilişkin tanımlar ve farklı teorik yaklaşımlar, ertelemenin türleri ve literatür gözden geçirilmiştir.


Review Article

Personal well being

Turkish Title : Kişisel iyi oluş

Afra Yadigar Terzi,Melisa Aksu,Gökben Hızlı Sayar
JNBS, 2019, 6(3), p:211-218

DOI : 10.5455/JNBS.1566204120

It is often come across with the concept of personal well being in the studies within the scope of positive psychology. For years, personal well being had been defined as not to exist any defect in individuals’ lives, being healthy in general manner. With the recent conducted studies, it is demostrated that concept of personal well being is not limited only with this definition. As this concept has got wider, various theories have showed up. The main aim of this review is providing a general information regarding the concept of well being that develops by development of positive psychology, and to emphasize the factors that affect personal well being by reviewing its theoratical approaches.

Pozitif psikoloji kapsamında yapılan çalışmalarda kişisel iyi oluş kavramına sıkça rastlanmaktadır. Kişisel iyi oluş, yıllarca bireylerin yaşamlarında herhangi bir bozulma olmaması, genel anlamda sağlıklı olma durumu olarak tanımlanmıştır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla birlikte kişisel iyi oluş kavramının yalnızca bu tanımla sınırlı olmadığı ortaya konmuştur. Kişisel iyi oluş kavramının zenginleşmesiyle, kişisel iyi oluşa dair çeşitli kuramlar ortaya çıkmıştır. Bu yazının temel amacı pozitif psikolojinin gelişmesiyle birlikte gelişme gösteren kişisel iyi oluş kavramını tanıtmak, kişisel iyi oluş ile ilgili kuramsal yaklaşımları özetleyerek, buna etki eden faktörlerin üzerinde durmaktır.


Review Article

Role of 5-hydroxytryptamine receptor 2A gene in eating disorders

Turkish Title : Yeme bozukluklarında 5-hidroksitriptamin reseptör 2A geninin rolü

Can Akpınaroğlu,Canan Sercan,N. Sertaç Sırma,Korkut Ulucan
JNBS, 2019, 6(3), p:219-222

DOI : 10.5455/JNBS.1566397147

Aneroxia Nervosa (AN) and Blumia Nervosa (BN) are eating disorders with complex structures. These disorders, which have strong evidence of genetic linkage, are often accompanied by anxiety disorder, mood disorder, obsessive compulsive disorder and perfectionism. Recent studies investigate the biological origins of these disorders, rather than the familial inheritance. Eating disorders and anxiety disorders have several characteristics in common. Family and twin studies indicate  the important role of 5-Hydroxytryptamine (5-HT2A) Receptor 2A in AN and BN pathogenesis. Future studies in this field will indicate the importance of the serotonergic system and its biological markers in the treatment of these nutritional disorders. Predisposition and farmacogenetic studies with larger sample groups will produce more information about the receptor gene in nutritional disorders with more reliable arguments and will provide important information to physicians in terms of treatment approach.

Bu derlememizde beslenme bozuklukları altında yatan biyolojik nedenleri ve bu bozuklukların genetik altyapısını özetlemeyi amaçladık. Anoreksia Nervosa (AN) ve Blumia Nervosa (BN) karmaşık yapıları olan beslenme bozukluklarıdır. Genetik bağı olduğu konusunda güçlü bulgular olan bu bozukluklara çoğu zaman kaygı bozukluğu, duygudurum bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk ve mükemmeliyetçilik eşlik eder. Son dönem çalışmaları bu bozuklukların ailesel kalıtım yolu ile aktarılmasını araştırmak yerine biyolojik kökenlerini araştırmaktadır. Yeme bozuklukları ve kilo kaybı bozuklukları birbiri ile benzer özellikler göstermektedir. Ailelerle ve ikizlerle yapılan çalışmalarda 5-Hidroksittriptamin (5-HT2A) Reseptör 2A’nın AN ve BN patogenezindeki önemi belirtilmiştir. Gelecekte bu alanda yapılacak çalışmalar, serotonerjik sistemin ve bu sistemde rol alan biyolojik belirteçlerin, bu beslenme bozuklarının tedavisindeki önemini belirtecektir. Daha büyük hasta grupları ile yapılacak yatkınlık ve famakogenetik çalışmalar ile genin yeme bozukluklarındaki önemi daha sağlam kanıtlarla belirlenebilecek ve tedaviye yaklaşım açısından hekimlere önemli bilgiler sunacaktır.


Review Article

Relationship between cognitive style of 48-72 months old children and father involvement

Turkish Title : 48-72 aylık çocukların bilişsel stilleri ile baba katılımı arasındaki ilişkinin incelenmesi

Alper Çuhadaroğlu,Sırmahan Aydoğmuş
JNBS, 2019, 6(2), p:159-169

DOI : 10.5455/JNBS.1559213390

In this research the relationship between 48-72 months old children’s cognitive style and father’s involvement was investigated. The participants group consisted of 239 48-72 months old children studied in private and governmental kindergartens and their fathers. For 48-72 months old children’s cognitive style determination was used a Kansas Reflection-Impulsivity Scale for Preschoolers Form A (KRISP). For father’s involvement estimation was used father involvement scale (BAKÖ). The obtained data were analysed
by One-Way Anova Analysis, T-test and Post-Hoc Benferroni test. As a result of the research it is seen that there is a relation between 48-72 months old children’s cognitive style and father involvement.

Bu araştırmada, 48-72 aylık çocukların bilişsel stilleri ile baba katılımının birbiri ile ilişkili olup olmadığı incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, özel ve devlet okullarında eğitim gören 48-72 aylık 239 çocuk ve babaları oluşmaktadır. 48-72 aylık çocukların bilişsel stillerini belirlemek için Kansas Okul Öncesi Çocuklar için Düşünsellik-İçtepisellik Ölçeğinin-A Formu (KRISP -A) kullanılmıştır. Baba katılımı için ise Baba Katılım Ölçeği (BAKÖ) kullanılmıştır. Elde edilen veriler ise Tek Yönlü Varyans Analizi, TTesti ve Post-Hoc Benferroni Testi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda 48-72 aylık çocukların bilişsel stilleri ile baba katılımı arasında anlamlı ilişkilere rastlanılmaktadır.


Review Article

Exposure with virtual reality use in acrophobia treatment

Turkish Title : Sanal gerçeklik ile maruz bırakmanın yükseklik korkusu tedavisinde kullanımı

Gökçe Vogt,Barış Metin
JNBS, 2019, 6(2), p:175-177

DOI : 10.5455/JNBS.1550667764

Acrophobia, is a psychological problem that is in the category of specific phobias, which leads to the deterioration of the functioning of the individual in business and social life. Exposure, which is one of the most basic techniques of Cognitive Behavioral Therapy, is the most useful technique use in the treatment of acrophobia. This technique suggests that exposure to the feared subject and / or object of the person become more likely to control the anxiety as a result of the familiarization and extinction of the anxiety.  This technique can be applied in three ways: In vitro, in vivo and virtual reality. The aim of this article is to provide information on the exposure with the virtual reality and to compile the researches on its effectiveness in acrophobia treatment.

Özgül fobiler kategorisinde yer alan ve kişinin iş ve sosyal hayatındaki işlevselliğinin bozulmasına yol açan psikolojik bir sorun olan akrofobi tedavisinde en yaygın gören tedavi olan Bilişsel Davranışçı Terapinin en temel tekniklerinden biri olan maruz bırakma sıklıkla kullanılmaktadır. Kişinin korktuğu durum ve/ya nesneye maruz bırakmanın, kaygı uyandıran nesne veya durumlara karşı alışma ve kaygıdaki sönmenin sonucunda bireylerin kaygılarını kontrol edebilir hale geleceğini ileri süren bu teknik; imgeleme (in vitro), in vivo ve sanal gerçeklik (SG) şeklinde uygulanabilmektedir. Bu makalenin amacı, sanal gerçeklik ile maruz bırakma tekniği ile ilgili bilgilendirme vermek ve akrofobi tedavisinde kullanımındaki etkililiğine dair yapılan araştırmaları derlemektir.


Review Article

Impact of SCN1A gene mutations on hippocampal NaV1.1 sodium channels in Dravet Syndrome

Turkish Title : Dravet sendromunda SCN1A geni mutasyonlarının, hipokampüste Na V 1.1 sodyum kanalları üzerine etkisi

Hilal Doğangüneş,Belkis Atasever Arslan
JNBS, 2019, 6(1), p:49-53

DOI : 10.5455/JNBS.1530181585

Voltage gated sodium channels are the basic units of action potential in excitable cells such as neurons and these channels are typically integrated membrane proteins consisting of two smaller auxiliary subunits that regulate channel functions and from an alpha-subunit that comprise the larger central pores of the channel. Genetic changes in the SCN1A gene encoding the neuronal voltage-gated sodium ion channel type 1 (Na V 1.1) α-subunit are seen in Dravet syndrome. Dravet syndrome is an epileptic encephalopathy with multiple types of seizures that are often resistant to conventional therapies. Among genes related to epilepsy, SCN1A is known to have perhaps the largest number of allelles associated with the disease. The primary effect of Dravet Syndrome mutations is thought to be to reduce the activity of GABAergic inhibitor neurons. Decreased activity of the inhibitor cycle may be an important contributing factor to seizure formation in Dravet Syndrome patients and may be a general consequence of SCN1A mutations.

Voltaj kapılı sodyum kanalları, nöronlar gibi uyarılabilir hücrelerde aksiyon potansiyelini oluşturan temel birimlerdir ve bu kanallar tipik olarak kanalın daha büyük merkezi gözeneklerini oluşturan bir alfa-alt biriminden, kanal fonksiyonlarını düzenleyen iki daha küçük yardımcı-alt-biriminden oluşan  entegre olmuş zar proteinleridir. Nöronal voltaj kapılı sodyum iyonu kanalı tip 1 (NaV1.1) α-alt birimini kodlayan SCN1A genindeki genetik değişimler, Dravet sendromunda görülmektedir. Dravet sendromu, geleneksel tedavilerde sıklıkla dirençli olan çoklu nöbet tiplerine sahip epileptik ensefalopatidir. Epilepsiyle alakalı genler arasında SCN1A belki de en fazla sayıda hastalıkla ilişkili allellere sahip olduğu bilinmektedir. Dravet Sendromu mutasyonlarının birincil etkisinin GABAerjik inhibitör nöronların aktivitesini azaltması olduğunu düşünülmektedir. İnhibitör devrenin azalan aktivitesi, Dravet Sendromu hastalarında nöbet oluşumuna katkıda bulunan önemli bir faktör olabilir ve SCN1A mutasyonlarının genel bir sonucu olabilir.


Review Article

Possible microRNAs participating in alzheimer's pathology via signaling pathways affecting axonal transport

Turkish Title : Aksonal transportu etkileyen sinyal yolakları üzerinden alzheimer patolojisine katılması muhtemel olan mikroRNA’lar

Tugce Uzunoglu,Belkis Atasever Arslan
JNBS, 2019, 6(1), p:54-61

DOI : 10.5455/JNBS.1530393578

Alzheimer's disease is a sneaky-onset and progressive neurodegenerative disease characterized by the accumulation of senile plaques formed by amyloid β (Aβ) accumulated in the extracellular environment and intracellular hyperphosphorylated tau proteins characterized by progressive functional disorders and deaths of neurons. Recent studies suggest that the underlying cause of neurodegeneration may be disorders in axonal transport mechanisms. Axonal transport is a dynamic system required for neurons to communicate with each other, to fulfill neuronal functions and to survive. It performs these functions by transporting proteins, organelles, neurotrophic factors and neurotransmitter vesicles throughout the neuron. This system is protected and maintained by a large signal path that contains many proteins. However, by participating in the post-transcriptional regulation of many molecular mechanisms in the body, miRNAs that play a role in many other diseases, such as diseases based on the immune system, cancer and neurodegenerative diseases, can alter the expression of proteins in this signal pathway, leading to tau hyperphosphorylation, impaired axonal transport and hence Alzheimer's disease. In this review study, 12 strains of microRNAs such as miR-133, miR-224, miR-155, miR-34a, miR-125b, miR-9, miR-124, miR29-a/b/c, miR-10b and miR-132 have been investigated for their ability to participate in signaling pathways that play a role in axonal transport and their ability to participate Alzheimer pathology by causing tau hyperphosphorylation.

Alzheimer hastalığı, nöronların ilerleyici fonksiyonel bozuklukları ve ölümleriyle karakterize edilen, ekstrasellüler (nöronlar arası) ortamda  biriken  amiloid  β  (Aβ)’ların  oluşturduğu  senil  plaklar  ile  intrasellüler  alanda  (nöron  içi)  hiperfosforilasyona  uğramış  tau  proteinlerinin  birikmesiyle  oluştuğu  bilinen,  sinsi  başlangıçlı  ve  ilerleyici  bir  nörodejeneratif  hastalıktır.  Son  dönemde  yapılan  çalışmalar  nöronal  fonksiyonların  bozulması  ve  nöronlar  arasındaki  iletişimin  zayıflaması  sonucunda  ortaya  çıkan  nörodejenerasyonun  temel  nedeninin  fonksiyonu  bozulmuş  aksonal  transport  olabileceğini  öne  sürmektedir.  Aksonal  transport  nöronların  birbirleriyle  iletişimlerini  sürdürebilmesi,  nöronal  fonksiyonlarını  yerine  getirebilmesi  ve  hayatta  kalabilmeleri  için  gerekli  olan;  protein,  organel,  nörotrofik  faktör  ve  nörotransmitter  veziküllerinin  taşınmasını  sağlayan  dinamik  bir  sistemdir.  Bu  sistem,  içine  birçok  proteinin  dahil  olduğu  büyük  bir  sinyal  yolağı  tarafından  korunmakta  ve  devamlılığı  sağlanmaktadır.  Fakat  vücutta  birçok  moleküler  mekanizmanın  post-transkripsiyonel  düzenlenmesine  katılarak  immun  sisteme  dayanan  hastalıklar,  kanser  ve  nörodejeneratif  hastalıklar  gibi  daha  birçok  hastalıkta  rol  oynayan  miRNA’lar  bu  sinyal  yolağındaki  proteinlerin  de  ekspresyonlarını  değiştirerek  tau  hiperfosforilasyonuna,  aksonal  transportun  bozulmasına  ve  dolayısıyla  Alzheimer  hastalığına  neden  oluyor  olabilmektedirler.  Bu  derleme  çalışmasında  miR-133,  miR-224,  miR-155,  miR-34a,  miR-125b,  miR-9,  miR-124,  miR29-a/b/c, miR-10b ve miR-132 olmak üzere incelenen 12 miRNA’nın aksonal transportta rol oynayan sinyal yolaklarına katılıp tau  hiperfosforilasyonuna  ve  aksonal  transport  bozulmasına  sebep  olarak  Alzheimer  patolojisine  katılma  ve  biyomarker  olarak  kullanılabilme potansiyelleri incelenmiştir.


Review Article

Axonal transport of alpha synuclein fibrils in parkinson's disease

Turkish Title : Parkinson hastalığında alfa sinüklein fibrillerinin aksonal transportu

Fatıma Ceren Tuncel,Belkıs Atasever Arslan
JNBS, 2019, 6(1), p:62-66

DOI : 10.5455/JNBS.1530369473

Neurodegenerative diseases are characterized by the progressive and irreversible loss of neurons in the central nervous system (CNS) over time. The most important symptom of Parkinson’s disease is dysfunctional disorders in the dopaminergic neurons and the associated symptoms of motor symptoms.  It is well known that aggregates known as Lewy bodies are caused by misfolding and accumulation in the presynaptic range of a protein called alpha-synuclein from the synuclein protein family, which is not known yet to precisely influence the mechanism of this disease. The alpha-synuclein is synthesized in the presynaptic neuron and transported by the mechanism called the axonal transport to axon end.  Alpha-synuclein can be transported along the  axon both retrograde and anterograde with motor proteins as natural or false folded. In this case, the false folded alpha-synuclein may accumulate in the presynaptic area and cause damage to axonal transport. Here, we review the current information on the question of why the chaperone-mediated autophagy (CMA) and the ubiquitin-proteosome system, which are responsible for axonal transport injury of alpha-synuclein accumulation, and which are responsible for the degradation of normally misfolded proteins in the presynaptic area.

Nörodejeneratif  hastalıklar,  merkezi  sinir  sisteminde  (MSS)  bulunan  nöronların  zaman  içerisinde  ilerleyici  ve  geri  dönüşsüz  biçimde  kaybolması  ile  karakterize  edilmektedir.  Parkinson  hastalığının  en  önemli  belirteci  dopaminerjik  nöronlarda  meydana  gelen fonksiyon bozuklukları ve buna bağlı motor semptomlarda aksaklık meydana gelmesidir. Bu hastalığın oluşumunda henüz kesin  olarak  nasıl  bir  mekanizma  ile  etki  ettiği  bilinmeyen,  sinüklein  protein  ailesinden  alfa  sinüklein  adı  verilen  bir  proteinin  yanlış  katlanması  ve  presinaptik  aralıkta  birikmesi  sonucunda  lewy  cisimcikleri  olarak  bilinen  agregasyonların  neden  olduğu  bilinmektedir.  Alfa  sinüklein,  presinaptik  nöronda  sentezlenen  ve  akson  ucuna  aksonal  transport  adı  verilen  bir  mekanizma  ile  taşınır. Alfa sinüklein, ister doğal halinde isterse de yanlış katlanmış olsun motor proteinlerle hem retrograd hemde anterograd yönde akson boyunca taşınabilir. Bu durumda yanlış katlanmış alfa sinüklein presinaptik alanda birikebilir ve aksonal transportta hasara  neden  olabilir.  Burada,  alfa  sinüklein  birikiminin  aksonal  transport  hasarı  ile  ilişkisi,  presinaptik  alanda  bulunan  ve  normalde yanlış katlanan proteinlerin bozulmasından sorumlu olan şaperon aracılı otofaji (CMA) ve ubikitin- proteozom sisteminin neden düzgün çalışamadığı ile ilgili mevcut bilgileri inceledik.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.