Years
2021
2020
2019
2018
2017
2016
2015
2014
Categories
Authors
- Ab Latif Wani (1)
- Abdullahi Muhammed Tauheed (1)
- Afra Yadigar Terzi (1)
- Alper Baş (1)
- Alper Çuhadaroğlu (1)
- Anjum Ara (1)
- Anusri Dhar (1)
- Aphichandan Das (1)
- Arslan Ayla (1)
- Aslan Kadir Sinan (1)
- Aslihan Polat (1)
- Asma Afzal (1)
- Aysegul Ozkan (1)
- Babak Kateb (1)
- Baris Metin (1)
- Barış Metin (2)
- Basak Funda Eken (1)
- Bedriye Öncü (1)
- Belkis Atasever Arslan (4)
- Belkıs Atasever Arslan (1)
- Burak Tatlı (1)
- Burcu Göksan Yavuz (1)
- Can Akpinaroglu (2)
- Can Akpınaroğlu (2)
- Canan Sercan (2)
- Dilara Nemutlu Samur (1)
- Emre Han Alpay (1)
- Ezgi İnce (1)
- Faizan Ahmad (1)
- Farjad Afza (1)
- Fatma Keskin Krzan (2)
- Fatıma Ceren Tuncel (1)
- Ferihan Yancı (1)
- Firdevs Alioglu (1)
- Flávia Lima Osório (1)
- Gizem Gürel (1)
- Gregor Laube (1)
- Gul Ozbey (1)
- Gökben Hizli Sayar (1)
- Gökben Hızlı Sayar (6)
- Gökçe Vogt (1)
- Hadiza Aliyu (1)
- Halim Uğurlu (1)
- Hans-Gert Bernstein (1)
- Hesna Gül (1)
- Hilal Doğangüneş (1)
- Hüseyin Bulut (1)
- Hüseyin Ünübol (1)
- Joseph Olusegun Ayo (1)
- Kaan Yilancioglu (1)
- Kadir Sinan Arslan (1)
- Karahan Mesut (1)
- Karakuş Arzu Burcu (1)
- Kocaturk Rumeysa Rabia (1)
- Korkut Ulucan (3)
- Koç Halil İbrahim (1)
- Kshama Gupta (2)
- Kulacaoglu Filiz (1)
- Levon Antikacioglu (4)
- Mariana Fortunata Donadon (1)
- Martin M. Mortazavi (1)
- Melisa Aksu (2)
- Merve Çebi (1)
- Metin Barış (1)
- Mona Rezaei (1)
- Muhammed Musa Suleiman (1)
- N. Sertaç Sırma (1)
- Neriman Hazal Söyleyen (1)
- Nevzat Tarhan (5)
- Nimer Adeeb (1)
- Ozcan Oznur Ozge (1)
- Ozgur Yurtkap (1)
- Oğuz K. Karamustafalıoğlu (1)
- Patricia Ishaku Kobo (1)
- Prasad Mamidi (2)
- Pushpa Natarajan (1)
- Rüdiger W. Veh (1)
- Salman Abbasi Fard (1)
- Sampath Kumar (1)
- Selin Özcan (1)
- Sidra Manzoor (1)
- Sinem Gönenli Toker (1)
- Sinu Sahl (1)
- Suleiman Folorunsho Ambali (1)
- Sırmahan Aydoğmuş (1)
- Tayfun Uzbay (1)
- Thomas Weiss (1)
- Tugce Uzunoglu (1)
- Ulucan Korkut (1)
- Upasana Pathak (1)
- Victor Olusegun Sinkalu (1)
- Vijaya Anand (1)
- Yasin Yılmaz (1)
- Yesim Ayik (1)
- Yildiz Hatice Burkovik (1)
- Çiğdem Özkara (1)
- İbrahim Balcıoğlu (1)
- İz Filiz (1)
ARTICLES
Review Article
Neuroinflammation modifying approaches in Parkinson's disease
Turkish Title : Parkinson hastalığında nöroinflamasyonu modifiye edici yaklaşımlar
Dilara Nemutlu Samur,Gul Ozbey
JNBS, 2018, 5(1), p:43-55
Parkinson’s disease is a chronic and slowly progressing neurodegenerative disease characterized by the degeneration of dopaminergic neurons in the substantia nigra. Currently, the treatment strategies of Parkinson’s disease can only alleviate motor symptoms but not prevent from neurodegeneration. In recent years, among the treatment approaches for the pathophysiology of the disease, there is a rapid increase in publications related to drug and/or drug candidates targeting neuroinflammatory mechanisms in the disease. In this review, we summarize the neuroinflammatory mechanisms and treatment approaches that modify neuroinflammation in Parkinson’s disease and present the recent preclinical and clinical data on possible drug candidates. The interactions between neuroinflammation and degeneration in dopaminergic neurons must first be elucidated in order to develop novel drug candidates targeting neuroinflammatory mechanisms in Parkinson’s disease.
Parkinson hastalığı, substansiya nigradaki dopaminerjik nöronların dejenerasyonu ile karakterize, yavaş ilerleyen kronik bir hastalıktır. Günümüzde Parkinson hastalığında uygulanan tedaviler yalnızca motor semptomları hafifletebilmekte, ancak nörodejenerasyonu önleyememektedir. Son yıllarda, hastalığın patofizyolojisine yönelik tedavi yaklaşımları arasında, hastalığın nöroinflamatuvar mekanizmalarını hedefleyen ilaç ve/veya ilaç adaylarına ilişkin yayınların hızla arttığı görülmektedir. Bu derlemede, Parkinson hastalığının nöroinflamatuvar mekanizmaları ve hastalıkta nöroinflamasyonu modifiye edici yaklaşımlar özetlenip olası ilaç adayları hakkında güncel veriler sunulmuştur. Parkinson hastalığında nöroinflamatuvar mekanizmaları hedef alan ilaç adaylarının geliştirilmesinde, öncelikle nöroinflamasyon ve dopaminerjik nöronlarda oluşan dejenerasyon arasındaki etkileşimlerin aydınlatılması gerekmektedir.
Review Article
Effects of genes to psychological factors in sports
Turkish Title : Genlerin sporda psikolojik faktörlerle ilişkisi
Basak Funda Eken,Can Akpinaroglu,Kadir Sinan Arslan,Canan Sercan,Korkut Ulucan
JNBS, 2018, 5(1), p:56-61
With the human genome project, in addition to determining the number, structure and physical maps of our genes which were previously supposed to be between 20-25 thousands, genetic regions affecting athletic performance have also been identified.It has been determined that endurance, athletic ability and musculoskeletal as well as central nervous system (CNS) are effective in succeeding in today’s sporting events and play an important role in performance. Parameters affecting psychological performance such as stress, anxiety, aggression are effective in determining sportive achievements. Determining the genetic predisposition of the athletes in stressful environments or in sports where stress is prominent allows them to be guided by psychologists at an early age and contributes to sporting success. Related to the behavioral characteristics of the athletes, genes leading to resistance to stress, personality traits and aggressive behaviours like 5-HTT, DRD4, DRD5, ADRD1, COMT, BDNF, NRG1, GLUT4 and SLC2A4 and polymorphisms within these genes have been investigated in our review.
İnsan genom projesiyle 20-25 bin arasında olduğu tahmin edilen genlerimizin sayı, yapı ve fiziksel haritalarının belirlenmesinin yanında atletik performansa etki eden genetik bölgeler de belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarla dayanıklılığın, atletik yeteneğin ve kas iskelet sisteminin yanı sıra merkezi sinir sisteminin de (MSS) günümüzdeki spor müsabakalarında başarılı olmakta etkili olduğu ve performansta önemli rol oynadığı belirlenmiştir. Stres, kaygı, agresyon gibi psikolojik performansımıza etki eden parametreler sportif başarıların belirlenmesinde etkili olmaktadır. Sporcuların stresli ortamlarda veya stresin belirgin olduğu spor dallarında genetik yatkınlıklarının belirlenmesi, erken yaşta psikolog desteğine yönlendirilmesine olanak sağlamakta ve sportif anlamda başarıya katkıda bulunmaktadır. Sporcuların davranışsal özellikleri ile ilgili olan; stres direnci, kişilik özellikleri ve özellikle saldırganlıkla ilgili aday genlerden MOA-A, 5-HTT, DRD4, DRD5, ADRD1, COMT, BDNF, NRG1, GLUT4 ve SLC2A4 genleri ve bu genler üzerindeki polimorfizmler bu derlememizde incelenmiştir.
Review Article
Using eye-tracking methods in infant memory research
Turkish Title : Bebek bellek araştırmasında göz izleme yöntemlerinin kullanılması
Aysegul Ozkan
JNBS, 2018, 5(1), p:62-66
Eye-tracking systems have improved as a direct consequence of technological developments, particularly since the 2000s, related to the smartphone industry. In psychology research, such systems have been used to investigate human cognitive processes based on the fact that the eyes work in conjunction with the central nervous system, thus the direction of the eyes can be used to provide information about the brain’s cognitive process. This current review explains eye-tracking methodology linked to eye movements, to evaluate eye-tracker systems in terms of their advantages and disadvantages, and then discusses using eye-tracking methods in psychology and neuroscience researches, specifically focused on eye-tracking used on infants’ memory studies using eye-tracking. The methodologies of these studies are compared to determine how a particular eye-tracking method may be useful for infant memory research.
Göz izleme sistemleri, özellikle 2000’li yıllardan beri akıllı telefon endüstrisi ile ilgili teknolojik ilerlemelerin doğrudan bir sonucu olarak gelişmiştir. Psikoloji araştırmalarında, bu tür sistemler, gözlerin merkezi sinir sistemi ile bağlantılı olarak çalışması esasına dayandığı için insan bilişsel süreçlerini araştırmak amacıyla kullanılmıştır. Böylece gözlerin yönü, beynin bilişsel süreci hakkında bilgi sağlamak için kullanılabilir. Bu derleme, göz hareketleri ile bağlantılı göz izleme metodolojisini açıklamakta, göz takip sistemlerini avantaj ve dezavantajları açısından değerlendirmekte ve daha sonra özellikle bebeklerde kullanılan göz takibine odaklanan psikoloji ve nörobilim araştırmalarında göz izleme yöntemlerini tartışmaktadır. Bu çalışmaların metodolojileri, belirli bir göz izleme yönteminin bebeklerin hafıza araştırmalarında nasıl yararlı olabileceğini belirlemek için karşılaştırılmıştır.
Review Article
Neurobiological consequences of abuse and neglect in childhood: A review
Turkish Title : Çocukluk çaği ihmal ve istismarinin nörobiyolojik sonuçlari: bir gözden geçirme
Emre Han Alpay
JNBS, 2017, 4(3), p:126-133
Neglect and abuse experienced during childhood have many negative consequences including psychosocial, medical and societal. Recent studies have shown that negative experiences in the early periods of life affect the developing brain structure. Studies using brain imaging and biochemical techniques allow for a better understanding of the neurobiological consequences of neglect and abuse experienced during childhood. In addition, neurobiological consequences of early stress play an influential role in the emergence of psychiatric disorders. In this study, it was aimed to review the neuro-hormonal effects (changes in the HPA axis) and changes in the brain areas (hippocampus, corpus callosum and amygdala) of the traumatic event experienced during childhood.
Çocukluk çağında deneyimlenen ihmal ve istismarın psikososyal, tıbbi ve toplumsal olmak üzere birçok olumsuz sonucu vardır. Son yıllardaki çalışmalar yaşamın erken dönemlerinde olumsuz deneyimlerin gelişmekte olan beyin yapısını etkilediğini ortaya koymaktadır. Beyin görüntüleme ve biyo-kimyasal tekniklerin kullanılarak yapıldığı çalışmalar çocukluk çağında deneyimlenen ihmal ve istismarın nöbrobiyolojik sonuçlarının daha iyi anlaşılmasına olanak vermektedir. Buna ek olarak erken dönemdeki stresin nörobiyolojik sonuçları psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkmasında etkili bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada çocukluk çağında deneyimlenen travmatik olayın nöro-hormonal etkileri (HPA Eksenindeki değişimler) ve beyinin alanlarındaki değişimlerin (Hipokampus, corpus callosum ve amigdala) gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
Review Article
Turkish Title : Trikotilomani genetiği
Can Akpinaroglu,Korkut Ulucan
JNBS, 2017, 4(2), p:90-93
Trichotillomania can be described as a psychiatric disorder where a recurring hair pulling behaviour is observed in an individual.Neurobiological causes of this condition is still unclear. Because of this, definite solutions can not be presented in the treatment.Molecular genetic studies are of great importance for a better understanding of the etiology of trichotillomania and for the treatmentof this disorder. As of today, our knowledge and information about trichotillomania is limited. The molecular analyzes madesuggest that HOXB8, SAPAP3, DRD1, DRD4, SLC6A4 genes may be related to the disease. In this review, the psychological andphysiological basis and classification of trichotillomania will be followed by genetic polymorphisms that are thought to be related tomolecular genetic studies, animal studies and disorders of trichotillomania. We hope that this article will also guide to the furthermolecular studies that can be carried out in this subject.
Trikotillomani (saç ve kıl koparma hastalığı) kişide devamlı saç yolumunun gözlemlendiği bir psikiyatrik bozukluk olaraktanımlanabilir. Bu durumun nörobiyolojisi net olarak bilinmemektedir. Bu nedenden dolayı tedavisi içinde kesin çözümlersunulamamaktadır. Molekğler genetik çalışmaları trikotillomaninin etiyolojisinin daha iyi anlaşılması ve bu bozukluğun tedaviedilmesi için büyük önem taşımaktadır. Günümüze kadar yapılan çalışmalar ile trikotillomani hakkında eldeki bilgiler kısıtlıdır.Yapılan moleküler analizler HOXB8, SAPAP3, DRD1, DRD4, SLC6A4 genlerinin hastalık ile ilişkili olabildiğine dair ipuçlarıvermektedir. Bu derlemede trikotillomaninin psikolojik ve fizyolojik temelleri ve sınıflandırılışı ve ardından da trikotillomaniye dairmoleküler genetik çalışmalar, hayvan çalışmaları ve bozukluk ile ilişkili olduğu düşünülen genetik polimorfizmler anlatılacaktır.Eldeki bilgilerin derlendiği bu makalenin sonrasında gerçekleştirilebilecek olan moleküler çalışmalara da yön vereceğini ümitetmekteyiz.
Review Article
How the Development of Tone and Posture Occured in New Borns
Turkish Title : Yeni Doğanlarda Tonsal Gelişim Ve Postürünün Oluşumu
Farjad Afza,Sidra Manzoor,Asma Afzal
JNBS, 2017, 4(1), p:19-21
Our total body postural behavior results from an integration of all our body reflexes, and this integration occurred in central nervous system. New born baby do not have this integration and his/her all movements are automatic and crud level. Normal brain leads to normal development. And lesion in abnormal brain leads to abnormal development. Lesion in immature brain leads to abnormal tone development and abnormal postures. In cerebral palsy there is lesion in immature brain that leads to abnormal sensory-motor development. In cerebral palsy there is no integration of neonatal reflexes and delayed in motor development. Abnormal reflex movements produce abnormal synergies and abnormal posture. Primitive reflexes have very important role in development of child. These reflexes also have prime importance in assessment and evaluation. As there is brain lesion in these children, upper center do not have inhibitory effect on lower center, so there is an exaggerated reflex movements. There are different senserimotor approaches of treatment like Bobath, Brunnstrom’s movement therapy, Rood’s approach and proprioceptive neuromuscular facilitation. Theoretical basis of these treatments are neurodevelopmental modal, reflex theory, hierarchical theory and system approach. Reflex integration should be major component of treatment in children with cerebral palsy.
Vücut postural davranışımız bütün vücut reflekslerinin birleşiminden meydana gelir ve bu birleşme merkezi sinir sisteminde oluşur. Yeni doğan bebekler bu birleşmeye sahip değillerdir ve bütün hareketleri otomatik ve ilkel seviyededir. Normal beyin normal gelişimi sağlar. Anormal beyindeki lezyon ise anormal gelişime yol açar. Olgunlaşmamış beyindeki lezyon anormal tonal ve postural gelişime sebep olur. Beyin felcinde, anormal duyu-motor gelişime yol açan olgunlaşmamış beyin lezyonu vardır fakat neonatal refleks birleşmesi ve motor gelişimde gecikme yoktur. Anormal refleks hareketleri anormal sinerji ve postür oluşturur. İlkel reflekslerin çocuk gelişiminde çok önemli bir rolü vardır. Ayrıca, bu refleksler değerlendirme ve belirlemede birincil öneme sahiptir. Bu çocuklarda beyin lezyonu olduğu için üst merkezin alt merkez üzerinde engelleyici etkisi yoktur ve bu yüzden aşırı refleks hareketleri mevcuttur. Bobath, Brunnstrom’un hareket terapisi, Rood’un yaklaşım ve proprioseptif nöromüsküler kolaylaştırması gibi farklı duyumotor tedavi yaklaşımları vardır. Bu tedavilerin teorik temeli nöregelişimsel model, reflex teorisi, hiyerarşik teori ve sistem yaklaşımıdır. Refleks birleşimi beyin felci olan çocukların tedavisinde ana unsur olmalıdır.
Review Article
Pedophilia and Other Monosymptomatic Psychopathologies
Turkish Title : Pedofili Ve Başka Monosemptomatik Psikopatolojiler
Levon Antikacioglu,Nevzat Tarhan
JNBS, 2017, 4(1), p:22-24
In the present paper, we discussed the insufficiencies of two-dimensional (2D) confrontations and proposed the utility of threedimensional (3D) and even four-dimensional (4D) confrontations, in researches specially of mono-symptomatic psychopathological cases like for instance in pedophilia.
Bu yazıda, pedofili gibi monosemptomatik psikopatolojik belirti gösteren çalışmalarda 2 boyutlu karşılaştırmaların yetersizliklerini tartıştık ve onun yerine araştırmalarımızda, 3, hatta 4 boyutlu istatistiksel karşılaştırmaların kullanılmalarının gereğini ileri sürdük.
Review Article
Turkish Title : Wistar Sıçanlarında Karbamazepin, Fenitoin Ve Bu İkisinin Karışımına Bağlı Olarak Nörodavranışsal Aktivitelerin Değişimi: Kısa Bir Değerlendirme
Hadiza Aliyu,Joseph Olusegun Ayo,Suleiman Folorunsho Ambali,Muhammed Musa Suleiman,Patricia Ishaku Kobo,Abdullahi Muhammed Tauheed,Victor Olusegun Sinkalu
JNBS, 2017, 4(1), p:25-30
Antiepileptic drugs (AEDs) have been used for decades in the treatment of seizures in both humans and animals. There are different varieties of AEDs to choose from, the choice of an AED is determined by the seizure type, effectiveness of the drug in controlling seizure, cost and the side effects of the drug used. Epilepsy therapy could be monotherapy, that is, the use of an appropriate AED or polytherapy in which case, two or more AEDs are combined particularly in the case of refractory epilepsy. The side effects of AEDs are diverse and affect virtually all the systems of the body. This review is aimed at studying the side effects associated with the administration of carbamazepine, phenytoin and their combination on cognition and neurobehavioural generally, particularly in Wistar rats. Generally, the side effects of AEDs observed are not so detrimental because the discontinuation of the drugs usually cause a reverse of the effects observed. For this review, available informations on the effects of antiepileptic drugs on neurobehavioural activities were accessed from electronic databases.
Antiepileptik ilaçlar (AED), hem insan hem de hayvanlardaki hastalık nöbetlerinin tedavisinde on yıllar boyunca kullanılagelmiştir. Antiepileptik ilaçların farklı türleri mevcuttur ve bu tür ilaçları seçerken geçirilen nöbet çeşidi, ilacın krizi kontrol altına alma hususundaki etkililiği ile kullanılan ilacın masrafı ve yan etkileri dikkate alınır. Epilepsi terapisi, uygun bir antiepileptik ilaç kullanımıyla yürütülen monoterapi şeklinde ya da özellikle dirençli epilepsi vakalarında başvurulan ve iki veya daha fazla antiepileptik ilacın karışımıyla gerçekleştirilen politerapi yöntemiyle uygulanabilir. Antiepileptik ilaçların yan etkileri çeşitlilik arz etmekte olup neredeyse tüm vücut sistemlerini etkiler. Bu değerlendirme, karbamazepin, fenitoin ve bu iki ilacın birleşiminin özellikle Wistar sıçanlarının bilişsel ve nörodavranışsal faaliyetleri üzerindeki yan etkilerini incelemeyi hedeflemektedir. Genel olarak antiepileptik ilaçlarla ilgili ortaya çıkan yan etkiler, ilacın kesilmesine bağlı olarak gözlemlenen ters etki sebebiyle zannedildiği kadar zararlı değildir. Bu değerlendirmede, antiepileptik ilaçların nörodavranışsal aktiviteler üzerindeki etkileriyle ilgili mevcut bilgilere elektronik veri tabanlarından erişilmiştir.
Review Article
Turkish Title : Propriyosepsiyonu Değerlendirme
Gökben Hizli Sayar,Hüseyin Ünübol
JNBS, 2017, 4(1), p:31-35
Proprioception is the sense of the relative position of parts of the body and strength of effort being employed in movement. Proprioception is essential for well-adapted sensorimotor control. Although proprioceptive deficits are known to be a common after several neurological and orthopedic conditions such as stroke, Parkinson’s disease, peripheral sensory neuropathies, or injuries to ligaments, joint capsules, and muscles, there is no objective, accurate, and reliable method available in clinical settings to assess proprioceptive function. In this chapter specific techniques developed to assess proprioception will be briefly discussed.
Propriyoseption, vücudun parçalarının göreceli konumunun ve hareket sırasında işe yönelik harcanan efor direncinin hissi anlamına gelmektedir. İyi bir sensorimotor kontrol için propriyosepsiyon gereklidir. İnme, Parkinson hastalığı, periferik duyu nöropatileri gibi ya da ligamentler, eklem kapsülleri ve kaslarda yaralanmalar gibi çeşitli nörolojik ve ortopedik koşullardan sonra propriyoseptif bozulmaların yaygın olduğu bilinse de, klinik pratikte propriyoseptif fonksiyonların ölçümünde objektif, doğru ve güvenilir bir yöntem bulunmamaktadır. Bu bölümde, propriyosepsiyonun değerlendirilmesi için geliştirilen spesifik teknikler kısaca tartışılacaktır.
Review Article
Hemisphere Dominance in Bipolar Disorder
Turkish Title : Bipolar Bozuklukta Hemisfer Dominansı
Yildiz Hatice Burkovik,Baris Metin
JNBS, 2017, 4(1), p:36-39
Bipolar Disorder is characterized with unusal shiftingof mood, frommania to depression and is an extremely risky and very serious mood disorder. The person’s behavior may damage both his/her social function and harm the people in his/her environment. Although bipolar disorder recurs during the person’s life and thus can manifest at any age, its onset is often observed during early twenties. The difference in prevalence between males and females has not been clearly determined. Although genetics play a role, the disorders cannot be explained by inheritance alone. The disorders has also been explained by disruptions of neurotransmitter balance, in plane words the disruption in the transmission of signals. Bipolar disorder is a brain disorder and impairs functioning of the brain. Rationalized decision making and improper reasoning can be seen. Therefore, attention impairments with cognitive content are also on the agenda of bipolarity. Neural basis of bipolar disorder is not clearly known but it is suggested that the right frontoparietal cortex is particularly affected. In bipolar disorder, the concept of right hemisphere dysfunction is not new, it has been originally presented by Flor-Henry (1969, 1979). In this review we aimed to review research exploring hand/foot dominance in the light of this hypothesis. We first aimed to, find studies that measured hand dominance in bipolar disorder to find out whether there were any organizational differences in the brain of people with bipolar disorder. From several articles accessed via Pubmed database Five articles in met the inclusion criteria and were thus included to the review. In general, right hemisphere dominance in bipolar disorder was evident in these studies. However it is also acknowledged that further studies are needed to evaluate whether hand lateralization is related to biological or functional hemispheric asymmetry parameters in patients with bipolar disorder,. It is thought that neuroimaging studies on bipolar disorder patients with dominant left hand, foot and eye will shed light on many points for elucidating the organizational alterations in mental disorders such as bipolarity.
Bipolar Bozukluk iki ayrı uçta diye açıklanan; coşkunun tepesinde ve mutsuzluğun dibinde yaşanan, son derecede riskli ve çok ciddi bir duygu durum hastalığıdır. Kişinin sosyal çevredeki itibarına olduğu gibi ve çevresine de zarar verici davranışları olabilir. Bipolar bozukluk kişinin yaşamı süresince aralıklarla kendini gösteren, her yaşta görülebilen bir rahatsızlık olmasına rağmen, sıklıkla 20 li yaşların başlarında başladığı en çok gözlenendir. Kadın erkek farkı net olarak saptanmamıştır. Sadece kalıtımla açıklanamaz. Nörotransmitterlerin dengesinin bozulması; açıkçası sinyallerin iletilmesindeki aksaklıktan da bu durum oluşabilir. Bipolar bozukluk bir beyin rahatsızlığı olup beynin işlevsel fonsiyonlarında bozulma görülür. Rasyonalize şekilde karar verme ve muhakeme etmede uygunsuzluklar görülebilir. Dolayısıyla kognitif içerikli dikkate yönelik bozulmalar da bipolaritenin gündemindedir. Bipolar bozukluğun nöral temeli henüz net olarak bilinmiyor ancak sağ fronto parietal korteksin özellikle etkilendiği ileri sürülmektedir. Bipolar bozuklukta sağ hemisfer disfonksiyonu kavramı yeni değildir, başlangıçta Flor-Henry (1969, 1979) tarafından sunulmuştur. Bu bağlamda bilimsel açıdan bipolarite ile sağın dominant olması sol el, sol göz, sol ayakta baskınlığa dair bir araştırma, çalışma olup olmadığı, bir ilişki olup olmadığı incelenmek istendi. İncelemenin başında sağ hemisfere göre sol sorulmadıhemisferin yaratıcılığa etkisi ile başlayarak; el tercihi ve el tercihini belirleyen etkenler araştırıldı ve yaratıcılık testi ile desteklenen çalışma bulunamadığı için el tercihlerine psikiyatrik rahatsızlıkla birlikte bakmaya karar verildi. Sonunda bipolarite ve sağ hemisfer baskınlığına ait araştırmalara bakmak için özellikle sol el tercihine dikkat edildi. Bipolarların beyninde organizasyonel açıdan fark varmıya bakıldı bunun için de dominant el araştırıldı. Pubmedden araştırarak 5 makalenin dâhil olma kriterine uyduğu fark edildi ve bu 5 çalışma alındı. Araştırmalarda sol göz baskınlığının olması da sağ hemisfer baskınlığını düşündürdüğünden, genel anlamda sağ hemisfer baskınlığının olduğu dikkati çekti. Diğer çalışmalarda da Bipolar bozukluğu olan hastalarda sağlak olup olmamanın biyolojik veya fonksiyonel hemisferik asimetri parametreleriyle ilişkili olup olmadığını değerlendirilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olmakla birlikte, sol el baskınlığının dikkati konusunun daha fazla araştırılması gerektiğini düşündürmektedir. Özellikle solaklığın el, ayak ve göz olarak baskın olduğu kişilere ait araştırmaların bipolarite gibi bazı ruhsal rahatsızlıklarda araştırılmasının birçok noktaya ışık tutacağı düşünülmektedir.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.