Years
2019
Categories
Authors
- Abdullah Şen (1)
- Abdurrahman Akgün (1)
- Ahmad Fahad (1)
- Ali Kustepe (1)
- Anis Javaria (1)
- Arda Karagöl (1)
- Asli Aslan (1)
- Ava Şirin Tav (3)
- Aysun Kalenderoglu (1)
- Burak Okumus (1)
- Canan Sercan (2)
- Canan Sercan Doğan (1)
- Dilem Dinc (1)
- Diler Özyurt (1)
- Emel Serdaroğlu Kaşıkçı (1)
- Esra Kaya-Bozkurt (1)
- Eylem Özten (1)
- F.G.Hızlı Sayar (1)
- Farhan Muhammad (1)
- Fatih Binici (1)
- Fatih Emre Tutarlı (1)
- Gökhan Tuna (1)
- H. Ahmet Temizdemir (1)
- H. Büşra Bahat (1)
- H. Ozan Tekin (1)
- H.Ozan Tekin (1)
- Habib Erensoy (2)
- Habib Erensoy (1)
- Hanife Yılmaz (1)
- Hanife Yılmaz Çengel (2)
- Hasan önal (1)
- Hüseyin Ozan Tekin (2)
- Hüseyin Ünübol (4)
- Khan Ruba (1)
- Korkut Ulucan (3)
- Loprinzi Paul D. (1)
- Mahmut Taş (1)
- Mehmet Bertan Yılmaz (1)
- Mehmet Hamdi Orum (1)
- Melek Gözde Luş (1)
- Mert Besenek (1)
- Meryem Kevser Zelka (1)
- Muhsin Konuk (2)
- Murat Eren Özen (1)
- Mustafa Celik (1)
- Nevzat Tarhan (1)
- Nuran Akyurt (1)
- Oğuz Tan (1)
- Rafi Hira (1)
- Rafiq Hamna (1)
- Saadet Aybeniz Yıldırım (1)
- Sema Arıtürk (1)
- Sezgin Kapıcı (3)
- Sukru Uguz (1)
- Tillman Brianna (1)
- Tonguç Demir Berkol (2)
- Tonguç Demir Berkol (1)
- Türker Tekin Ergüzel (1)
- Vahap Ozan Kotan (1)
- Yenal Karakoç (1)
- Yusuf Ezel Yıldırım (2)
- Yusuf Ezel Yıldırım (1)
- Zengibar Özarslan (1)
- Zengibar Özarslan (1)
- Zeynep Gümüş (4)
- Çağlar Uyulan (1)
- Çiğdem Kudiaki (1)
- Ömer Damar (1)
- Ömer Kaynar (1)
- Öner Avınca (1)
- Öznur Yılmaz (1)
- İlker Özyıldırım (1)
ARTICLES
Original Article
Turkish Title : Nükleer Tıp Teknisyen/Teknikerlerinin Mesleki Bilgi Seviyeleri ve Depresyon Düzeyleri Arasındaki İlişki
Fatih Emre Tutarlı,Zeynep Gümüş,Hüseyin Ünübol,Hüseyin Ozan Tekin
JNBS, 2019, 6(3), p:181-186
This study, nuclear medicine techniques and the aim of this course is to examine the connection between the level of
Professional knowledge of physicions and levels of depression. The data is applied in the province of İstanbul, nuclear
medicine operator and technicions, based on volunteerism; the results of this study were obtained by applying the knowledge
form of nuclear medicine workers, Minessota job Satisfaction Scala, Beck Depression Scale, Intolerance to Uncertainty
Scale and Demografhic İnformation Form, the relationship between the lack of knowledge and uncertainty, the relationship
between uncertainty and stress and depression, a significant negative correlation was found between the levels of depression
and Professional knowledge of nuclear medicine operator and technicions. The activities and activitities of non-govermental
organizations and professionalorganizations operating in our country to increase their Professional knowledge level and to
respond with the most current from are important for increasing the quality of life of medical radiation employees quality of
life of medical radiation employees.
Bu çalışma, Nükleer Tıp Tekniker ve Teknisyenlerinin mesleki bilgi seviyeleri ile depresyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi
incelemeyi amaçlamaktadır. Veriler İstanbul ilinde görev yapan, Nükleer Tıp Tekniker ve Teknisyenlerine, gönüllülük esas
alınarak uygulanan; Nükleer Tıp Çalışanları Mesleki Bilgi Anketi, Minessota İş Doyum Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği,
Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ve Demografik Bilgi Formu uygulanarak elde edilmiştir. Bilgi eksikliğinin belirsizlikl olan ilişkisi, belirsizliğin stresle ve depresyonla olan ilişkileri incelendiğinde, Nükleer Tıp Tekniker ve Teknisyenlerinin depresyon düzeyleri ile mesleki bilgi sevileri arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişki bulunmuştur. Ülkemizde faaliyet
gösteren sivil toplum kuruluşları ve mesleki örgütlenmelerin, çalışanların mesleki bilgi seviyesinin artışına yönelik
planlamalar yapması ve ihtiyaçlara en güncel haliyle karşılık vermesi, medikal radyasyon çalışanlarının yaşam kalitelerini
arttırabilmesi açısından önem taşımaktadır.
Original Article
Turkish Title : Radyoterapi Teknikerlerinin Mesleki Bilgi Seviyesi ve Çalışma Koşulları ile Depresyon Arasındaki İlişki
Sema Arıtürk,Zeynep Gümüş,Nuran Akyurt,Hüseyin Ünübol,Hüseyin Ozan Tekin
JNBS, 2019, 6(3), p:187-191
The main purpose of this study, the aim of this course is to evaluate the professional knowledge level of radiotherapy technicians
and the effect of working conditions on depression according to sociodemographic characteristics and to investigate whether
there is a relationship between them. The sample of the study consists of radiotherapy technicians who work in hospitals
with a bed capacity of 50 and over in İstanbul and nursing program of Health Services Vocational High School Radiotherapy
Program. In the study, data was collected in 45 radiotherapy technicians; Beck Depression Scale, World Health Organization
Quality of Life Scale Short Form, Minnesota Job Satisfaction Scale and Radiotherapy Technician’s Occupational Knowledge
Level and sociodemographic characteristics of radiotherapy technician. The level of professional knowledge of radiotherapy
technicians with low depression scores was found to be significantly higher. There was a statistically significant difference
between the quality of life quality and physical field scores of the technicians who has administrative duty and their nonadministrative
technicians. Data show that the level of depression decreases as professional knowledge in radiotherapy
technicians, and there is a difference between future anxiety and quality of life scores. Increasing the level of professional
knowledge in healthy institutions, quality and job satisfaction, as well as causing the stress of work is important to eliminate
the stress of work.
Bu çalışmanın amacı, radyoterapi teknikerlerinin mesleki bilgi düzeyi ile çalışma koşullarının depresyona etkisini,
sosyodemografik özelliklere göre değerlendirmek ve aralarında bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Araştırmanın
örneklemini İstanbul ilinde faaliyet gösteren 50 ve üstü yatak kapasitesine sahip hastanelerde görev yapan radyoterapi
teknikerleri ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Radyoterapi Programı son sınıf öğrencileri oluşturmaktadır.
Araştırmada veriler toplam 45 radyoterapi teknikerine; Beck Depresyon Ölçeği, Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği
Kısa Formu, Minnesota İş Doyumu Ölçeği ve radyoterapi teknikerinin mesleki bilgi seviyesi ile sosyodemografik özelliklerine
yönelik soruların bulunduğu Radyoterapi Teknikeri Anket Formu uygulanarak toplanmıştır. Depresyon puanları düşük olan
radyoterapi teknikerlerinin mesleki bilgi düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek bulunmuş ve idari görevi olan teknikerler ile
idari görevi olmayan teknikerlerin yaşam kalitesi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır.
Veriler radyoterapi teknikerlerinde mesleki bilgi seviyesi arttıkça depresyon düzeyinin düştüğünü ve çalıştıkları pozisyona
göre gelecek kaygısı ve yaşam kalitesi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğunu göstermektedir. Sağlık
kurumlarında mesleki bilgi düzeyinin yükseltilmesi, hizmet kalitesi ve iş doyumunun sağlanmasının yanı sıra depresyona
neden olabilen iş stresinin giderilmesi için önem taşımaktadır.
Original Article
Turkish Title : Yaygın gelişimsel bozukluk tanılı ilköğretim öğrencilerinde duygu ayarlama ve sosyal becerilerin incelenmesi
Saadet Aybeniz Yıldırım,Melek Gözde Luş,Habib Erensoy
JNBS, 2019, 6(3), p:192-196
The aim of this study is to investigate the relationship between emotional adjustment and social skills and the relationship between parents’ socio-demographic characteristics in primary school students with Autism Spectrum Disorder (ASD). The sample of the study consisted of 60 elementary school students, 30 normal developmental and 30 diagnosed with ASD who were educated in primary schools, who were their parents allowed and accessible. For personal information “personal information form”, for social skills, “Marmara Social-Emotional Adjustment Scale” and for emotion adjustment skills “emotion regulation scale” were applied in this study. In the analysis of the obtained data, two independent samples t test, ANOVA test and Pearson correlation techniques were used. According to the findings of the study, primary school students diagnosed with ASD had moderate emotion adjustment and social skills. It was concluded that the emotional adjustment and social skill level of the children diagnosed with ASD did not show a significant difference to the class of the child, mother’s level of education, maternal marital status and maternal working status; social skill level is significantly associated with the child’s age. In the study, a positive and significant relationship was found between emotion adjustment and social skill level and the results were found to be generally parallel to the literature.
Bu çalışmanın amacı, yaygın gelişimsel bozukluk tanılı ilköğretim öğrencilerinde duygu ayarlama, sosyal beceri düzeyi, aralarındaki ilişki ve duygu ayarlama ve sosyal beceri düzeyinin ebeveynlerin sosyo-demografik özellikleri ile ilişkisinin incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini ilköğretim okullarında öğrenim gören, araştırmacının ulaşabildiği ve velilerin izin verdiği 30 normal gelişim gösteren ve 30 yaygın gelişimsel bozukluk tanılı olmak üzere 60 ilköğretim öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışmada kişisel bilgiler için “Kişisel Bilgi Formu”, sosyal beceri düzeyi için “Marmara Sosyal-Duygusal Uyum Ölçeği”, duygu ayarlama düzeyini belirlemek için “Duygu Ayarlama Ölçeği” uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde bağımsız iki örneklem t testi, ANOVA testi ve Pearson korelasyon tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, yaygın gelişimsel bozukluk tanılı ilköğretim öğrencilerinin duygu ayarlama ve sosyal becerileri orta düzeydedir. Yaygın gelişimsel bozukluk tanılı çocukların duygu ayarlama ve sosyal beceri düzeyinin çocuğun bulunduğu sınıf, anne öğrenim düzeyi, anne medeni durumu ve anne çalışma durumuna göre anlamlı farklılık göstermediği; sosyal beceri düzeyinin çocuğun yaşı ile ilişkili olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Çalışmada ayrıca duygu ayarlama ve sosyal beceri düzeyi arasında pozitif yönlü ve anlamlı ilişki tespit olup elde edilen bulguların literatür ile genel olarak paralellik gösterdiği sonuçlarına ulaşılmıştır.
Original Article
Turkish Title : 50 yaş ve üstü sağlıklı yetişkinler için semantik akıcılık testinin değerlendirilmesinde demografik değişkenlerin yordayıcı etkisi
Asli Aslan,Çiğdem Kudiaki,Dilem Dinc
JNBS, 2019, 6(3), p:197-205
Semantic fluency tests are frequently used both in clinical and experimental studies with the purpose of assessing cognitive functions. Since demographic variables have quite an explanatory effect on cognitive functions, this study aims to investigate the predictor power of the demographic variables on semantic fluency scores. 389 healthy adults aged between 50and84 who had education up to24years participated in the study. The participants were asked to produce as many names as possible in one minute. When the results are examined, it has been observed that as the education increased, so did the number of words. Also as age increased, the number of words decreased. The education has been found to be effective on categorical error. The findings that have been acquired from this study demonstrate that education and age have an explanatory effect on these tests. Therefore, it will be important to take these variables into consideration when these tests, which are frequently used in clinics, are carried out for an accurate cognitive assessment.
Semantik akıcılık testleri, bilişsel işlevleri değerlendirmek amacıyla hem klinik hem de deneysel çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Demografik değişkenlerin bilişsel işlevler üzerinde bir etkisi olduğu için bu çalışma, demografik değişkenlerin semantik akıcılık puanları üzerindeki yordayıcı gücünü araştırmayı amaçlamaktadır. Çalışmaya, yaşları 50 ile 84 arasında değişen, aldıkları eğitim süreleri en fazla 24 yıl olan, 389 sağlıklı yetişkin katılmıştır. Katılımcıların semantik akıcılığını değerlendirmek amacıyla İsim-Hayvan testi uygulanmıştır. Bu testte katılımcılardan bir dakika içinde mümkün olduğunca çok isim üretmeleri istenmiştir. Sonuçlar değerlendirildiğinde, eğitim süresi arttıkça, ürettikleri kelime sayısının da arttığı görülmüştür. Ayrıca katılımcıların yaşları artarken, ürettikleri kelime sayısının azaldığı gözlenmiştir. Bu çalışmadan elde edilen bulgular, eğitim ve yaşın bu testler üzerinde açıklayıcı bir etkisi olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, kliniklerde sıklıkla kullanılan bu testlerin doğru bilişsel değerlendirme amacıyla yapılabilmesi açısından, bu değişkenlerin dikkate alınması önemlidir.
Original Article
Intoxications: why suicide ?, Why women ?
Turkish Title : Zehirlenmeler: neden suisit? Neden kadınlar?
Öner Avınca,Abdullah Şen,Yenal Karakoç,Ömer Damar,Mahmut Taş
JNBS, 2019, 6(2), p:83-86
Throughout the history, intoxications are among the issues that concern society closely. Each substance can carry a poisonous property in accordance with the following quote of Paracelsus:” All things are poisons for there is nothing without poisonous qualities. It is only the dose which makes a thing poison. Developments that have occurred in the last half of the twentieth century have offered the use of many drugs that are effective yet harmful. In this study, Patients with suicide attempt that applied to the S.B.U Gazi Yaşargil Training and Research Hospital emergency department between January 2013 and July 2018 were retrospectively reviewed.890 patients were included in the study. Groups were determined to determine whether patients had a history of psychiatric diagnosis before suicide attempt, genders and marital status were effective in suicide attempts. Patients whose archive information could not be reached and patients with incomplete information were not included in the research.
Pearson Chi-Square test was used to compare categorical variables.Quantitative variables were shown as mean ± SD (Standard Deviation) whereas categorical variables were shown as n (%).P value less than 0.05 was considered significant.
Zehirlenmeler tarihsel süreç boyunca toplumları yakından ilgilendiren sorunların başında gelmiştir(Chirasirisap K et al.1992). Paracelsus’un “her madde zehir özelliği gösterebilir ancak ilaç ile zehri birbirinden ayıran maddenin dozudur” ifadesi her maddenin zehir özelliği taşıyabileceğini göstermektedir(Rendell M et al.1978). Yirminci yüzyılın son yarısında meydana gelen gelişmeler, etkinliği olduğu kadar birçok zararı olan çok sayıda ilacı tıbbın kullanımına sunmuştur. Bu çalışma S.B.Ü Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi acil servis kliniğine Ocak 2013 ve Temmuz 2018 tarihleri suicid amaçlı başvurular geriye dönük incelendi. . Çalışmaya 890 hasta alındı, hastalar cinsiyetlerine, suicid girişimi öncesi psikiyatrik tanı geçmişi olup olmadığına ve suicid girişiminde medeni durumlarının etkili olup olmadığını belirlemek maksadıyla gruplar belirlendi. Arşiv bilgilerine ulaşılmayan, başvuru bilgileri eksik ya da tam olmayan hastalar araştırmaya dahil edilmemiştir. Kategorik değişkenlerin birbiri ile karşılaştırılmasında Pearson Chi-Square testi kullanıldı. Nicel değişkenler ortalama±SS(Standart Sapma) şeklinde gösterilirken kategorik değişkenler ise n(%) olarak gösterildi. P değeri 0,05 ten küçük anlamlı kabul edildi.
Original Article
Turkish Title : Türk tıp öğrencilerindeki biyolojik ritim bozukluklarının; anksiyete, depresyon, rüya anksiyetesi ve diğer sosyodemografik bileşenlerle ilişkisi
Arda Karagöl,Vahap Ozan Kotan
JNBS, 2019, 6(2), p:87-93
Purpose In this study, we investigate association of biological rhythm impairment with levels of anxiety, depression and dream anxiety and other sociodemographic correlates of Baskent University medical students. Methods 193 students who accepted to participate in the study from Baskent University School of Medicine Grades 1, 2, 3, 4 and 5, were enrolled to our study. Participants were administered the Beck Anxiety Inventory, Beck Depression Inventory, Dream Anxiety Scale, Biological Rhythm Scale and Sociodemographic Data Form. Results Participants’ biological rhythm (impairment) scores were found to be significantly associated with the Dream Anxiety Scale, Beck Depression Inventory and Beck Anxiety Inventory scores. Female students were found to have higher biological rhythm, activity rhythm, sleep rhythm, anxiety and dream anxiety scores, which means that they have higher anxiety levels and more impaired biological rhythms. Students who drowse in the lectures were found to have higher sleep, activity, social and dominant rhythm patterns with higher levels of dream anxiety and Beck Depression Inventory scores as well. Conclusions Biological rhythm impairment is related to dream anxiety, anxiety and increased depression levels. Smoking, alcohol consumption and having pet are factors negatively effecting biorhythms and increasing dream anxiety in medical students. Drowsing during the lectures is a common complaint of medical students and can be a sign of irregularity in the biological rhythms and psychiatric disorders like anxiety and depression as well. Encouraging medical students for having more regular biorhythms can help them ensuring their own mental health.
Bu çalışmada Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin biyolojik ritimleri ve rüya anksiyete düzeylerinin saptanması ve bu verilerin birbirleriyle ve öğrencilerin sosyodemografik özellikleriyle ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıflardan çalışmaya katılmaya gönüllü 193 öğrenciye Biyolojik Ritim Değerlendirme Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Rüya Bunaltı Ölçeği, uyku ilişkili verileri de değerlendiren sosyodemografik veri formu uygulanmıştır. 6.sınıf öğrencileri nöbet tutmaları nedeniyle çalışma dışı bırakılmıştır. Veriler SPSS.22 dosyasına girilmiştir. Biyolojik ritim değerlendirme ölçeği puanları ile rüya bunaltı ölçeği, Beck anksiyete ve depresyon ölçeklerinin puanları arasında pozitif korelasyon saptandı. Biyolojik ritimdeki bozulma arttıkça rüya bunaltı düzeyi, anksiyete ve depresif belirtiler de artmaktaydı. Kız öğrencilerin erkek öğrencilerle karşılaştırıldığında, biyolojik ritimleri daha düzensiz, anksiyete ve rüya anksiyete düzeyleri daha yüksek saptandı. Derste uyukladığını belirten öğrencilerde, uyuklamayan öğrencilere göre; uyku, aktivite, toplumsal ve baskın ritim örüntüsü puanları, rüya bunaltı ve Beck depresyon puanları daha yüksek saptandı. Biyolojik ritim ile rüya bunaltı, anksiyete ve depresif belirtiler ilişkilidir. Tıp öğrencilerinin sigara, alkol kullanımı ve evde evcil hayvan beslemeleri biyoritimleri ve rüya bunaltı düzeyleri üzerinde olumsuz etkiye sahip etmenlerdendir. Tıp öğrencilerinde derste uyuklama yakınması yaygın olup, bu durum biyoritimdeki düzensizlik için önemli bir gösterge olabilir. Öğrencilerin daha düzenli biyolojik ritimlere sahip olmaları için teşvik edilmesi, ruhsal açıdan daha sağlıklı ve daha başarılı olmalarını sağlayabilir.
Original Article
Turkish Title : Ebeveyn-çocuk internet kullanımı, aile içi iletişim, çocukların uyku kalitesi ve sosyal becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesi
H. Ahmet Temizdemir,Zeynep Gümüş,Hüseyin Ünübol,H. Ozan Tekin
JNBS, 2019, 6(2), p:94-101
The main purpose of this study, to examine the usage relationship between parent-child internet usage, family communication, sleep quality and social skills of children. The data was obtained from a total of 101 people, consisting of parents theed and fourth grade students in elementary school (Reşet Gümüşer Primary School) Demographic Information Form, Parental Stress Index, Matson Social Skills Assessment Scale, Child Sleep Habits Scale and Family-Child Internet Addiction Scale were obtained. In the study, parent-child internet usage, family communication, sleep quality and social skills of the children were found to be significantly different. Explanatory analysis, a negative correlation between parental and nightly awakening sub-dimensions of parent-child internet usege from social skills self-directedness and sleep habits sub-dimensions is another finding. The use of technology today’s conditions emphasizes family life and healthy child development; It is important in terms of structuring in interventions and practices for parents to use internet, family functioning and healthy psychosocial development of children.
Bu çalışmanın temel amacı, ebeveyn-çocuk internet kullanımı, aile iletişimi, çocukların uyku kalitesi ve sosyal becerileri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Veriler Kahramanmaraş Reşit Gümüşer İlköğretim Okulunda eğitim gören 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin ebeveynlerinden oluşan toplam 101 kişide, Demografik Bilgi Formu, Ebeveyn Stres İndeksi, Matson Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği, Çocuk Uyku Alışkanlıkları Ölçeği ve Aile-Çocuk İnternet Bağımlılığı Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmada ebeveyn-çocuk internet kullanımı, aile iletişimi, çocukların uyku kalitesi ve sosyal becerilerinin anlamlı farklılaştığı saptanmış, uyku alışkanlıkları alt boyutları ile ebeveyn stres ve sosyal beceri alt boyutlarının ilişkili olduğu bulunmuştur. Açıklayıcı analizler doğrultusunda, ebeveyn-çocuk internet kullanımının sosyal becerilerden, kendini yönetme ve uyku alışkanlıkları alt boyutlarından parasomni ve gece uyanma alt boyutları arasındaki negatif ilişki elde edilen diğer bir bulgudur. Çalışma günümüz koşullarında teknoloji kullanımının aile yaşantısı ve sağlıklı çocuk gelişimini vurgulaması; ebeveynlerin internet kullanımı, aile işlevselliği ve çocukların sağlıklı psikososyal gelişim göstermeleri adına yapılacak müdahalelerin ve uygulamaların yapılandırılması bakımından önem taşımaktadır.
Original Article
Turkish Title : Radyoloji çalışanlarında mesleki bilgi, iş doyumu, belirsizliğe tahammülsüzlük ve depresyon düzeylerinin ilişkisi
Diler Özyurt,Zeynep Gümüş,F.G.Hızlı Sayar,Hüseyin Ünübol,H.Ozan Tekin
JNBS, 2019, 6(2), p:102-107
The aim of the study is the safe usage of radiation, the lack of proficiency of radiology workers, job satisfaction based on uncertainly, to evaluate depression levels according to sociodemographic characteristics and to find out whether there is any connection between them. The data have been applied to 100 radiology workers in İstanbul; Minessota Job Satisfaction Scale, Beck Depression Scale and Uncertainty Intolerance Scale. Occupational information survey of radiology workers and obtaining sociodemographic form. Participants with a high level of professional knowledge in the study, job satisfaction scores were significantly high, a negative connection was found between the level of professional knowledge and depression between job satisfaction and depression levels. In this study, the level of occupational knowledge, job satisfaction, intolerance to uncertainty and depression levels of the radiology workers were investigated, in addition to raising professional knowledge level of the employees working in the field of radiology, it is also important to develop and disseminate radiation protection ways, to ensure job satisfaction and to reduce the level of depression.
Bu çalışmanın amacı, radyasyonun güvenli kullanımı konusunda, mesleki bilgi yetersizliği olan radyoloji çalışanlarının belirsizliğe bağlı olarak iş doyumu ve depresyon düzeylerini sosyodemografik özelliklere göre değerlendirmek ve aralarında bir ilişki olup olmadığını araştırmaktır. Çalışmadaki veriler İstanbul ilinde görevli 100 radyoloji çalışanına uygulanan; Minnesota İş Doyumu Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Radyoloji Çalışanları Mesleki Bilgi Anketi ve Sosyodemografik Bilgi Formu kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmada radyoloji çalışanlarının mesleki bilgi düzeyi, iş doyumu, belirsizliğe tahammülsüzlük ve depresyon düzeyleri sosyodemografik olarak incelenmiş; mesleki bilgi düzeyi yüksek olan katılımcıların, iş doyumu puanları anlamlı düzeyde yüksek, mesleki bilgi düzeyi ile depresyon puanları arasında ve iş doyumu ile depresyon düzeyleri arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Bu araştırma radyoloji alanında çalışanların mesleki bilgi düzeylerinin yükseltilmesinin yanı sıra radyasyondan korunma yollarının geliştirilip yaygınlaştırılması, iş doyumunun sağlanması ve depresyon düzeyinin düşürülmesi için önem taşımaktadır.
Original Article
The use of deep learning algorithms on eeg based signal analysis
Turkish Title : Elektroensefalografi tabanlı sinyallerin analizinde derin öğrenme algoritmalarının kullanılması
Çağlar Uyulan,Türker Tekin Ergüzel,Nevzat Tarhan
JNBS, 2019, 6(2), p:108-124
Conventional machine learning algorithms are widely used in the processing and classification of biomedical data in the literature. However, in recent years, it becomes a necessity to use a multi-layered learning network due to the increase in the resolution and quantity of the data. The concept of deep learning comprises the whole set of applications that separate sub-classes with high performance, especially in the case of the existence of multi-dimensional data and insufficient human-decision making processes. These methods have the ability to examine the inter-departmental interactions of data in depth. Deep learning is superior to conventional machine learning methods because too many observational data are learned based on increasingly complex patterns. In addition, when the data size is enhanced, superiority difference over conventional machine learning methods is remarkably increased.
Electroencephalography (EEG) data can be expressed in high-dimensional, complex and spatial domains. It is suitable for analysis using deep learning-based networks as they have the potential to work with large datasets. Deep learning models developed for the analysis of EEG signals are expected to automate many repetitive cognitive tasks.
This review article covers the general introduction of deep learning architectures used in the field of biomedical and neuroscience, the applications of these architectures on EEG-based analytical tasks, possible difficulties encountered and possible solutions. As a result of a detailed study, it has been seen that deep learning methods extract complex patterns in the clinical or cognitive data and present a strong method to determine the abstract relationships between different types of data.
This study addresses the needs of deep learning-based applications in clinical practice and neuroscientific research and aims to provide researchers with an overview of the deep learning-based analysis methodology of EEG signals and potential challenges in future research.
Geleneksel makine öğrenimi algoritmaları, literatürdeki biyomedikal verilerin işlenmesi ve sınıflandırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda, verilerin çözünürlüğünde ve miktarındaki artış nedeniyle çok katmanlı bir öğrenme ağının kullanılması zorunlu hale gelmektedir. Derin öğrenme kavramı, özellikle çok boyutlu verilerin varlığı ve insan karar verme süreçlerinin yetersiz olması durumunda alt-sınıfları yüksek performansla ayıran tüm uygulama grubunu kapsamaktadır. Bu yöntemler, verilerin bölümler arası etkileşimlerini derinlemesine inceleme yeteneğine sahiptir. Derin öğrenme geleneksel makine öğrenme yöntemlerinden üstündür çünkü çok karmaşık gözlemlere dayanan çok fazla gözlemsel veri öğrenilir. Ek olarak, veri boyutu artırıldığında, geleneksel makine öğrenme yöntemlerine göre üstünlük farkı dikkat çekmektedir. Elektroensefalografi (EEG) verileri yüksek boyutlu, karmaşık ve mekansal alanlarda ifade edilebilir. Büyük veri setleriyle çalışma potansiyeline sahip olduklarından dolayı, derin öğrenme tabanlı ağlar kullanılarak yapılan analizler için uygundur. EEG sinyallerinin analizi için geliştirilen derin öğrenme modellerinin, birçok tekrarlayıcı bilişsel görevi otomatikleştirmesi beklenmektedir. Bu derleme makalesinde; biyomedikal ve nörobilim alanında kullanılan derin öğrenme mimarilerinin genel tanıtımı, bu mimarilerin EEG tabanlı analitik görevler üzerindeki uygulamaları, karşılaşılan olası zorluklar ve olası çözümler ele alınmaktadır. Ayrıntılı bir çalışmanın sonucunda, derin öğrenme yöntemlerinin klinik veya bilişsel verilerdeki karmaşık kalıpları çıkardığı ve farklı veri türleri arasındaki soyut ilişkileri saptamak için güçlü bir yöntem sunduğu görülmüştür. Bu çalışma, klinik uygulama ve nörobilimsel araştırmalarda, derin öğrenmeye dayalı uygulamaların gereksinimlerini ele almakta ve araştırmacılara, EEG sinyallerinin derin öğrenme temelli analiz metodolojisine ve gelecekteki araştırmalardaki potansiyel zorluklara genel bir bakış sunmayı amaçlamaktadır.
Original Article
Investigation of catechol -O-methyl transferase (COMT) rs4680 polymorphism in swimmers and skiers
Turkish Title : Yüzücü ve kayaklı koşucularda katekol-o-metiltransferaz (comt) rs4680 polimorfizminin araştırılması
H. Büşra Bahat,Sezgin Kapıcı,Canan Sercan,Gökhan Tuna,Ömer Kaynar,Fatih Binici,Korkut Ulucan
JNBS, 2019, 6(2), p:125-128
Sports genetics studies are gaining importance day by day and the kind of exercise that athletes are prone to can be determined as a result of these studies. In our study, we aimed to analyze the rs4680 polymorphism of the Catechol-O-Methyltransferase (COMT) gene, which plays an important role in the development of athletic performance, in swimmers and young national ski runners and to compare them with the sedentary individuals. 19 ski runners, 24 swimmers and 45 sedentary individuals were enrolled for the study. Buccal cells were collected with the help of the collector swap and DNA isolations were made by using a commercially available isolation kit. Genotyping was completed by real time polymerase chain reaction (RT-PCR). Comparison of variables between groups was performed by chi-square test. According to the results, in swimmers, AG and GG genotype distributions were found as 13 (%54,17) ve 11 (%45,83), respectively, whereas same genotypes were found as 15 (% 78.95) and 4 (%21.05), in skie runners. We detected no AA genotype in athletes. For sedentary individuals, the respective numbers of AA, AG, and GG genotypes were 4 (%8,89), 24 (%53,33) and 17 (%37,78). No statistically significant difference was determined in the terms of genotypes. When we consider the allelic distributions, in swimmers, A allele was counted as 13 (%27.08) and G allele as 35 (67,44), whereas the same numbers for ski runners were 15 (%39.47) and 23 (%60.53) for A and G alleles, respevtively. For the sedentary group, A allele was counted as 32 (%35.56) and G allele as 58 (%64,44). For the alleles, we detected no significant difference between athletes and sedentary group. COMT rs4680 polymorphism plays an active role in the metabolism of dopamine and is an important genetic marker in determining athletic performance. To support our findings, more studies including the related polymorphisms are needed.
Spor genetiği çalışmaları gün geçtikçe önem kazanmaktadır ve sporcuların ne tür egzersizlere yatkın oldukları bu çalışmaların sonucunda belirlenebilmektedir. Çalışmamızda atletik performansın oluşmasında ve geliştirilmesinde önemli rol oynayan Katekol-O-Metiltransferaz (COMT) geninin rs4680 polimorfizmini yüzücülerde ve genç milli kayaklı koşucularda analiz etmeyi ve sedanter bireyler ile karşılaştırmayı hedefledik. Çalışmamıza 19 kayaklı koşucu, 24 yüzücü ve 45 sedanter birey katılmıştır. Sporculardan hücre toplama çubukları yardımıyla epitel hücreler alınmış, alınan ağız içi epitel hücrelerden DNA izolasyonları ticari kit kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Genotipleme ise Gerçek Zamanlı Polimeraz Zincir Reaksiyonu (RT-PCR) yöntemi ile tamamlanmıştır. Gruplar arasında değişkenlerin karşılaştırılması Ki-kare testi ile gerçekleştirilmiştir. Yüzücülerde AG ve GG genotip dağılımları sırasıyla 13 (%54,17) ve 11 (%45,83) olarak bulunurken kayaklı koşucularda ise 15 (% 78.95) ve 4 (%21.05) olarak saptanmıştır. Sporcu grubunda AA genotipine rastlanmamıştır. Sedanter bireylerde ise AA, AG ve GG genotip dağılımları sırasıyla 4 (%8,89), 24 (%53,33) ve 17 (%37,78) olarak bulunmuştur. Genotip bakımından sporcular ve sedanterler arasında istatistiksel açıdan herhangi bir fark bulunmamıştır. Allel frekans dağılımlarında ise yüzücülerde A alleli 13 (%27,08) ve G alleli 35 (%72,92) olarak saptanmıştır. Kayaklı koşucularda A alleli 15 (%39.47), G alleli ise 23 (%60.53) olarak sayılmıştır. Sedanterlerde ise A alleli 32 (%35,56) , G Alleli 58 (%64,44) olarak bulunmuştur. Allel dağılımlarında da istatistiksel açıdan herhangi bir fark saptanmamıştır. COMT rs4680 polimorfizmi dopamin metabolizmasında aktif rol oynamaktadır ve atletik performansın belirlenmesinde önemli bir genetik belirteçtir. Daha fazla sporcu üzerinde yapılacak analizler ile ilgili polimorfizmin etkisinin desteklenmesine ihtiyaç vardır.
ISSN (Print) | 2149-1909 |
ISSN (Online) | 2148-4325 |
2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.