JNBS
Üsküdar Üniversitesi

Years

2021

2020

2019

2018

2017

2016

2015

2014

Categories

Authors

ARTICLES

Review Article

Resection of Deep Brain Stem Lesions: Evolution of Modern Surgical Techniques

Turkish Title : Derin Beyin Sapı Lezyonunun Çıkarılması: Modern Ameliyet Tekniklerinin Gelişimi

Salman Abbasi Fard,Nimer Adeeb,Mona Rezaei,Babak Kateb,Martin M. Mortazavi
JNBS, 2016, 3(1), p:29-31

DOI : 10.5455/JNBS.1449860617

Deep brain stem lesions have previously been considered unresectable. With the development of tailored skull base approaches, detailed knowledge of topographical anatomy, utilization of intra-operative mapping, identification of safe entry zones, extensive arachnoid dissection, cautious handling of neurovascular structures, modern surgical techniques with minimal compression of brain stem and retractor-less surgery, the resection of these previously unresectable lesions, has become possible. Herewithin, an overall review is provided and illustrative cases are presented with detailed discussion of the technical perspective of each approach and resection.

Derin beyin sapı lezyonlarının daha önceden cerrahi müdahaleyle çıkartılmasının mümkün olmadığı düşünülüyordu. Kişiye göre özelleştirilmiş kafa iskeleti yaklaşımlarının gelişimiyle, detaylı topografik anotomi bilgisiyle, intraoperatif haritalamanın kullanılmasıyla, güvenli giriş alanlarının belirlenmesiyle, gelişmiş araknoid teşhisiyle, nörovasküler yapıların dikkatli müdahalesiyle, minimal beyin sapı kompresyonu ve daha az rektartör kullanılan ameliyatlarda kullanılan modern cerrahi tekniklerle birlikte, daha önceden cerrahi müdahale ile çıkartılması mümkün olmayan lezyonların çıkartılması mümkün hale gelmiştir. Sonuç olarak, bu çalışmada genel bir bakış ele alınmış ve her yaklaşımın ve müdahalenin teknik perspektifi detaylı bir şekilde ele alınarak örnekleyen vakalar ortaya konulmuştur.


Case Report

Use of Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation for Treatment of Auditory Hallucinations: A Case Report and Brief Review

Turkish Title : İşitsel Varsanıların Tedavisinde Transkaranial Manyetik Uyarım Kullanımı: Bir Olgu Sunumu ve Kısa Gözden Geçirme

Gökben Hızlı Sayar,Hüseyin Bulut,Nevzat Tarhan
JNBS, 2016, 3(1), p:32-36

DOI : 10.5455/JNBS.1449305089

In this case we report the efficacy of repetitive transcranial magnetic stimulation for treatment resistant auditory verbal hallucinations. The majority of protocols have utilized low-frequency suppressive repetitive transcranial magnetic stimulation over the left temporoparietal cortex with some therapeutic benefits in ameliorating auditory hallucinations. Normalizing the functional connectivity between the temporoparietal and frontal brain regions may underlie the therapeutic effect of repetitive transcranial magnetic stimulation on auditory hallucinations in schizophrenia. Regarding side effects, the rTMS intervention was well tolerated in this case. Future research must focus on the optimum stimulation site and parameters.

Bu olgu sunumunda tekrarlayan transkranial manyetik uyarımın tedaviye dirençli işitsel varsanılarda etkinliği bildirilmektedir. Literatürde işitme varsanılarında tedavisel etkinliği oldığu bildirilen protokollerin çoğunda sol temporoparietal bölgeye baskılayıcı düşük frekanslı transkraniyal manyetik uyarım kullanılmıştır. Temporoparietal ve frontal beyin bölgeleri arasındaki işlevsel bağlantının düzeltilmesi, şizofrenide işitsel varsanılarda transkranial manyetik uyarımın etkinliğinin altında yatan mekanizma olabilir. transkranial manyetik uyarım bu olguda bildirilen hasta tarafından iyi tolere edilmiştir. Gelecekteki çalışmalar optimum uyarım bölgesi ve parametreleri üzerine yoğunlaşmalıdır.


Case Report

Swallow Outcome in Three Female Siblings with Huntingtons Disease and Chorea

Turkish Title : Huntıngton ve Kora Hastalığı Olan Üç Kız Kardeştekı Yutkunma Sonuçları

Thejaswi Dodderi,Chinju Micheal
JNBS, 2016, 3(1), p:37-41

DOI : 10.5455/JNBS.1450414181

The present study focuses on describing characteristics of swallow among Huntingtons Disease (HD) with Chorea before and after dysphagia therapy. 3 female siblings of 21, 22 and 33 years having juvenile type onset of HD with chorea were included. The patients were evaluated comprehensively for swallowing using Manipal Manual for Swallowing Assessment. Each patient was subjected to ingestion of solid, thin liquid and thick liquid of 5ml and 10 ml quantified using a standard measurable cup. Descriptive statistics was administered on the data using statistical package SPSS (Version 17). On observation, all 3 patients presented with sensory and motor issues in addition to posture instability with abrupt body movements, food spillage, piece meal deglutition, intra bolus retention, wet voice and cough. Following which cognitive approach and behavioural approach based intervention was initiated. The symptoms of intra bolus retention and cough decreased post therapy with no change in sensory aspects. The present study evidences three female siblings with severe cognitive deficits and dysphagia secondary to HD. Despite rehabilitation being provided, they could not completely waiver off the symptoms. These evidences highlight the importance of identifying and addressing swallow based treatment outcomes in HD with chorea.

Bu çalışma, yutma zorluğu terapisinden önce ve sonra Koralı Huntingon Hastalığı(HD) arasındaki yutkunma özelliklerine odaklanmıştır. Çalışma, Koralı HD’nın ergenlik döneminde başlayan çeşidine sahip olan 21, 22 ve 33 yaşlarındaki üç kız kardeşten oluşmaktadır. Hastalar, Manipal Yutkunma Becerileri Kılavuzu kullanılarak yutkunmaları için kapsamlı bir şekilde değerlendirilmişlerdir. Her hasta, standart bir ölçme kabı kullanılarak katı, ince sıvı, 5ml ve 10ml’lik kalın sıvıları yutmaya maruz bırakılmışlardır. İstatistik programı olan SPSS (sürüm 17) kullanılarak betimleyici istatistikler elde edilmiştir. Gözlem sırasında, üç hasta da ani vücut hareketleriyle duruş dengesizliği, yiyecek dökme, kısmi yutma foksiyonu, intra kapsül retansiyonu, nemli ses ve öksürmenin yanı sıra duyusal ve motorsal bulgular ortaya koymuştur. Bilişsel ve davranışsal yaklaşıma dayanan müdahalelerin takibi başlatılmıştır. Öksürük ve intra kapsül retansiyonunun semptomları duyusal açılardan hiçbir değişlik olmadan tedavi sonrasında azalmıştır. Bu çalışma, yoğun bilişsel eksiklikleri ve Huntingon Hastalığı (HD)’na bağlı yutma zorluğu olan üç kız kardeşi inceler. Rehabilitasyon desteği almalarına rağmen, bu semptomlardan tam olarak kurtulamamışlardır. Bu bulgular, koralı Huntingon Hastalığı(HD)’nın yutkunmaya dayalı tedavi sonuçlarının tanımlanmasının ve gösterilmesinin önemini vurgulamaktadır.


Letter to Editor

Persistent Lingual Dyskinesia and Protrusion Due To Clomipramine and Risperidone

Turkish Title : Klomipramin ve Risperidon’a Bağlı Israrlı Lingual Diskinezi ve Protrüzyon

Alper Evrensel,Celal Şalçini,Nevzat Tarhan,Barış Önen Ünsalver
JNBS, 2016, 3(1), p:42-43

DOI : 10.5455/JNBS.1456830409


Letter to Editor

Brain-Derived Neurotrophic Factor and Exercise, Can It Be a New Biomarker for Athletic Performance?

Turkish Title : Beyin Türevli Nörotrofik Faktör Ve Egzersiz, Acaba Atletik Performans İçin Yeni Bir Biyomarker Olabilir Mi?

Korkut Ulucan
JNBS, 2016, 3(1), p:44-45

DOI : 10.5455/JNBS.1456905938


Editorial

Brain mapping

Turkish Title : Beyin haritalama

Gökben Hızlı Sayar,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(3), p:89-90

DOI : 10.5455/JNBS.1445369647


Original Article

Electrophysiological measures of auditory brainstem responses to Hindi Speech stimulus in Indian adults

Turkish Title : Hintli yetişkinlerlerdeki Hindu konuşma uyaranına karşı işitsel beyinsapı elektrofizyolojik ölçümünün yanıtları

Mohammad Shamim Ansari,Rangasayee Raghunathrao
JNBS, 2015, 2(3), p:91-96

DOI : 10.5455/JNBS.1437462757

Speech evoked auditory brainstem responses (spABR) assesses brainstem ability to encode speech. However, speech representations at brainstem are affected by acoustic properties of speech, language background and experiences. Hindi has considerable acoustic differences that may evoke dissimilar ABR pattern. Therefore, our objective was to investigate the spABR to Hindi stimulus in normal hearing adults. The 5 formants Hindi stop |da| of 40ms was synthesized to elicit ABRs from 50 normal hearing adults with mean age of 22.7 (SD=2.3) years in the age range 18-25 years. The sub-cortical response latency & amplitude to consonant and vowel portion of the stimulus were recorded. Results: The spABR elicited distinctive peaks for stimulus component. The consonant portion evoked peak V and vowel portion elicited the frequency following response (FFR). The mean, median, standard deviation, minimum, maximum and 95% confidence interval of peak latency & amplitude were measured. ANOVA was studied at 5% significance levels between the current spABR and western data. Conclusions: The obtained brainstem response timing and amplitude values of transient and sustained portion of stimulus are in line with the western reports. However, considering the acoustic differences in Indian languages, culturally & linguistically sensitive stimulus should possibly be developed and norms be established.

şitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtları (spABR) konuşmayı kodlamak için beyin sapı becerilerini belirler. Ancak, beyin sapındaki konuşma simgeleri konuşmanın, dil geçmişinin ve deneyimlerinin akustik özelliklerinden etkilenir. Hindu dili, farklı işitsel beyin sapı yanıtlarını ortaya çıkarabilen hatırı sayılır derecede akustik farklılıklar içerir. Bu yüzden, amacımız normal duyabilen yetişkinlerdeki Hindu uyaranına karşı işitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtlarını (spABR) araştırmaktı. 18-25 yaş aralığındaki 22.7 yaş ortalamasındaki(SD=2.3) normal duyabilen 50 yetişkinin işitsel beyin sapını ortaya çıkarmak için 5 tane Hindu biçimlendirici durağı olan |da| sentezlendi. Gecikme süresi ve çokluğunun uyaranların ünsüz ve ünlü kısımlarına karşı korteks altı cevabı kaydedildi. Sonuçlar: İşitsel beyin sapı uyarılmış konuşma yanıtları (spABR) uyaran bileşenleri için farklı hece ortaları ortaya çıkardı. Ünsüz kısmı V hece ortasını ve ünlü kısmı da sıklığı izleyen yanıt(FFR) ortaya çıkardı. Hece ortası gecikme süresi ve çokluğunun ortalama, ortanca, standart sapma, minimum, maksimum ve %95 güven aralığı ölçüldü. Şuanki spABR ve batı dataları arasındaki %5lik önem seviyesinde ANOVA incelendi. Sonuçlar: Uyaranların uzun ve kısa süreli kısımlarının edinilen beyin sapı zamanlama ve çokluk değerleri batı datalarıyla aynı doğrultudadır. Ancak, Hint dillerindeki akustik farklılıklar göz önünde bulundurularak kültürel ve dilbilimsel olarak hassas uyaranlar imkanlar dahilinde geliştirilmeli ve normalar oluşturulmalıdır


Original Article

Neuro-Toxicological impacts of Datura Metel Linn. (Family: Solanaceae) leaves extract in mice

Turkish Title : Familyası patlıcangiller olan Boru Çiçeği(Datura Metel Lınn.)’ nin ekstresi farelerde Nöro-Toksik etkiler bırakır

Adeniyi A. Tijani,Ugbabe G. Eyineyi,Jemilat A. Ibrahim,Samuel E. Okhale
JNBS, 2015, 2(3), p:97-101

DOI : 10.5455/JNBS.1443629662

Datura metel leaves and seeds are widely used in ethno-therapeutic management of Rheumatic pain, asthma and insomnia. Its use has been associated with adverse alteration in behavior which has triggered interest in its safety on the central nervous system. This study was therefore designed to evaluate acute neuro-toxicological effects of aqueous –methanol extracts of Datura metel in mice. Oral Acute toxicity studies of the leaf extract was carried out in mice. The effects of the extract (25-100 mg/kg body weight orally) on total locomotive activity, motor coordination and spatial memory in Y-maze were evaluated in mice. The effect of Datura metel extract (25-100 mg/kg) in the presence of either atropine (0.3 mg/kg b.w.) or naloxone (0.5 mg/kg b.w., i.p.) on total locomotive activity in an open field apparatus was carried out with the view of predicting its mechanism of action. The oral median lethal dose (LD50) was greater than 2000 mg/kg b.w. The extract produced significant decrease (p<0.05) in total locomotive activity of the treated mice in the open field apparatus. The extract significantly (p<0.05) shortened the time spent on the rota-rod by mice treated with the extract and reduced spontaneous alternation behavior. Datural metel leaves extract produced in mice neuro-toxicological effects characterized by sedation and hypokinesia, motor coordination impairment and disruption of short term memory.

Boru çiçeği yaprak ve tohumları romatizma ağrısı, astım ve uykusuzluğun etno-terapötik uygulamasında yaygın biçimde kullanılmaktadır. Kullanımı, davranışlardaki olumsuz değişimlerle alakalı olması ve merkezi sinir sistemi üzerindeki güvenirliliği bu çalışmayı tetikledi. Bu çalışma Boru Çiçeğinin sulu metanol ekstresinin farelerdeki akut nöro-toksik etkilerini değerlendirmek için tasarlandı. Yaprak ekstresinin oral akut toksisite çalışması fareler üzerinde gerçekleştirildi. Ekstrenin Y-labirentteki toplam lokomotif aktivite, motor koordinasyon ve uzamsal hafıza üzerindeki etkileri (ağız yoluyla 25mg-100 kg vücut ağırlığı) farelerde değerlendirildi. Boru Çiçeği ekstresinin (25-100 mg/kg) açık alan aparatındaki toplam lokomotif aktivite üzerindeki etkisi nalokson (0.5 mg/kg b.w., i.p.) ya da atropine (0.3 mg/kg vücut ağırlığı)’ varlığında gerçekleştirilip hareket mekanizmasının tahmini maksadıyla gözlemlendi. Oral medyan letal dozu (LD50) 2000 mg/kg vücut ağırlığından daha fazlaydı. Ekstre, açık alan aparatında muamele edilen farelerin toplam lokomotif aktivitesinde önemli bir azalış (p<0.05) meydana getirdi. Bu ekstre, işleme alınan farelerin rota-rod üzerinde harcadıkları zamanı önemli derecede (p<0.05) kısalttı ve eşzamanlı değişim gösteren davranışları da azalttı. Boru Çiçeği yaprak ekstresi, farelerde sakinlik, uyuşukluk, motor koordinasyon bozukluğu ve kısa süreli hafıza bozulmasıyla nitelenen nöro-toksik etkiler meydana getirmiştir.


Original Article

Classification of schizophrenia patients by using genomic data: A data mining approach

Turkish Title : Şizofreni hastalarının genomik veri kullanarak klasifiye edilmesi: Veri madenciği yaklaşım

Kaan Yilancioglu,Muhsin Konuk
JNBS, 2015, 2(3), p:102-104

DOI : 10.5455/JNBS.1446109872

Genomic information obtained from robust analysis methods such as microarray and next generation sequencing reveals underlying disease mediating factors and potential diagnostic biomarkers. Data mining methods have been widely chosen for classification and regression studies of health sciences as well as other disciplines since the beginning. In the present study, public Gene Expression Omnibus (GEO) genome wide expression dataset (ID: GSE12679) consisting of mRNA transcripts of post-mortem brain tissues in schizophrenic and normal patients were analyzed by using Multilayer Perceptron Neural Network (MLP NN) algorithm. A set of most differentially expressed genetic features (p<0.001) were used for creating the classifier which can predict disease states in test set with ~82% accuracy. Differentially expressed genes used as classifying biomarkers gain utmost importance for revealing hidden underlying genetic factors associated with important psychiatric diseases. We could also suggest that such data mining tools might be applicable for developing genome-based diagnostic tools.

Yeni nesil sekanslama ve mikrodizilim/çip analizlerinden elde edilen genomik veriler, çeşitli hastalıkların altında yatan moleküler sebepleri açığa çıkarmakta ve potansiyel tanı biyomarkörlerinin tanımlanmasını olanaklı kılmaktadır. Ortaya çıktığından buyana klasifikasyon ve regresyon analizlerini temel alan veri madenciliği metotları çeşitli çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, NCBI GEO veri bankasından elde edilen, post-mortem beyin dokularından elde edilmiş beyin dokularının mRNA transcript analiz verileri MLP nöral ağ algoritması kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada, dokular arasında ki transkripsiyon düzeyleri farkları analiz edilmiştir. Transkripsiyon düzeyleri farkı kullanılarak oluşturulan klasifikatör, şizofrenik ve normal hasta gruplarını %82 kesinlikle tahmin etmiştir. Psikiyatrik hastalıkların altında yatan etmenlerin aydınlatılmasında genetik biyomarkörlerin rolü günden güne önem kazanmaktadır. Ayrıca bu çalışmada kullanılan yöntemlere benzer yöntemlerin, genom temelli tanı yöntemlerinin bulunmasında katkı sağlayacağı düşünülmektedir.


Original Article

When is the appropriate time for families to be involved in addiction treatment; From the beginning? A retrospective evaluation of inpatients in a private hospital

Turkish Title : Bağımlılık tedavisine ailenin ne zaman dahil edilmesi uygundur: Başlangıçtan itibaren mi? özel bir hastanede yatarak tedavi gören hastaların geriye dönük değerlendirilmesi

Onat Yılmaz,Serdar Nurmedov,Cemal Onur Noyan,Asli Enez Darcın,Nesrin Dilbaz,Nevzat Tarhan
JNBS, 2015, 2(3), p:105-109

DOI : 10.5455/JNBS.1443118118

Aim of the study is to investigate the referral type of dependent patients and its effect on treatment outcomes. This retrospectively designed study was conducted at a private hospital. The sample included 323 patients, and all patients’ records were evaluated according to their referral type, sociodemographic features, criminal history, relapse rates and accompanying axis II disorders. Patients were reassessed six months after their discharge by semi-structured face-to-face or phone interviews with the patient or a family member. There were significant differences in some of sociodemographic characteristics, presence of criminal records, substance use patterns and relapse rates between voluntary inpatients and coerced inpatients. These results indicate a benefit in family participation at the very early stages of dependency treatment. Prospective studies are needed to evaluate whether family participation at the beginning of dependency treatment contributes to prognosis and patient’s motivation.

Bu çalışmanın amacı bağımlılık tedavisi amacıyla hastaneye başvuran hastalarda, başvuru şeklinin ve bu şeklin tedavi sonuçlarına olan etkisinin araştırılmasıdır. Özel bir hastanede retrospektif olarak gerçekleştirilen bu çalışmaya, verilerine ulaşılabilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 323 hasta dahil edilmiştir. Hastaların başvuru şekli, sosyodemografik özellikleri, kriminal kaydı, relaps oranları ve eşlik eden eksen II psikiyatrik tanılar arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Taburcu edildikten altı ay sonra, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile hastaların kendisi ya da bir aile üyesi ile yüz yüze ya da telefonla görüşme sağlanmıştır. Kendi isteği ile hastaneye başvuran hastalar ile bir başkası tarafından yönlendirilen hastalar arasında, sosyodemografik özellikler, criminal kayıt varlığı, uyuşturucu madde kullanım paternleri ve relaps oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, bağımlılık tedavisinin daha erken basamaklarında ailenin de tedaviye katılımının yararlı olduğuna işaret etmektedir. Bağımlılık tedavisinin başlangıcında, ailenin tedaviye katılımının prognoza ve hastanın tedavi motivasyonuna hangi ölçüde katkı sağladığına dair ilerleyen dönemde gerçekleştirilecek çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.


ISSN (Print) 2149-1909
ISSN (Online) 2148-4325

2020 Ağustos ayından itibaren yalnızca İngilizce yayın kabul edilmektedir.